27 Şubat 2008 00:00

UFUK

Şişli Cumhuriyet Savcılığı’nın başlattığı soruşturma kapsamında dün iki muhabir arkadaşımızla birlikte savcılığa ifade verdik.

Paylaş

Şişli Cumhuriyet Savcılığı’nın başlattığı soruşturma kapsamında dün iki muhabir arkadaşımızla birlikte savcılığa ifade verdik. “Suçumuz”, Ergenekon davasıyla ilgili olarak savcılığın koymuş olduğu “yayın yasağı”nı ihlal etmek.
Muhabir arkadaşlarım Serpil Savumlu ve Nihal Topal, sadece bu davayı değil, bütün diğer davaları da adliye muhabiri olarak, doğal ve kamusal görevleri gereği izliyorlar. İşleri kamuoyunu, davalarla ilgili gelişmeler konusunda bilgilendirmek. Anadolu Ajansı’ndan başlayarak diğer bütün ajans, televizyon ve gazetelerin adliye muhabirlerinin yaptığı gibi.
Benim “suçum” da, Cumhuriyet’e atılan bombaların da içinde olduğu belirtilen Ümraniye’de yakalanan bombalarla bağlantılı olarak başlayan ve ardından Danıştay olayı, Hrant Dink cinayeti gibi önemli diğer olaylarla da ilişkilendirilen Ergenekon soruşturması kapsamında “güvenlik şirketlerine” de dikkat çekmiş olmam. “Özel Güvenlikte Derin İlişkiler” başlığı ile yayımlanan haberimizde, “Küçük’ün, Oktay Yıldırım için ‘Tanırım güvenlik şirketimde çalışmıştı’ demesi, özel güvenlik şirketlerinin mercek altına alınması ihtiyacını gündeme getirdi” demiştik. Emekli paşalar, emekli MİT yöneticileri, emekli emniyetçiler ve emekli valilerin sahibi olduğu güvenlik şirketleri ne zamandır izlediğimiz bir konuydu ve bu konuda birçok başka gazetede de daha önce çeşitli bilgiler yer almıştı.
Ve Küçük’ün Ergenekon davasında, Oktay Yıldırım’ın, sahibi olduğu güvenlik şirketinde çalışmış olduğunu söylemiş olması, kafamızdaki özel güvenlik şirketlerinin bir ucunun bu türden işlere uzandığına dair şüpheleri güçlendirmişti.
Aslında, var olan soruşturma dosyasının içinde olan değil, içinde olması gerektiğine inandığınız, muhtemelen dışında olan bilgileri gündeme getirmiştik.
Kaldı ki çok sayıda gazetecinin, derin çetelerin hedefi olarak “faili meçhul” cinayetlere kurban gittiği hatırlanıldığında, bizim, kendimizi bu davaya müdahil hissetmemizden, sorumluluk duymamızdan daha doğal bir şey olamaz. Kaldı ki bu dava basına yasaklanırsa, AKP’nin ve Başbakan Erdoğan’ın, siyasal rakibi Cem Uzan’a karşı vaktiyle giriştiği yargı hesaplaşmasından bir farkı kalır mı?
Bu açıdan çarpıcı bir başka örnek de verebiliriz. Önceki günkü Hrant Dink davasında, çapraz sorgusu yapılan sanıklardan Ahmet İskender, Yasin Hayal’in Dink cinayetinden 2 ay önce Orhan Pamuk’u öldürme planları yaptığını söyledi. İskender, “Yasin bana Orhan Pamuk’u vuracağını söylemişti” dedi. Dün birçok gazetede yer alan bu bilgiyi, biz bu ifadeden tam bir yıl bir ay önce Evrensel’de gündeme getirmiştik.
Hrant Dink’in katledilmesinin ardından gözlerin çevrildiği Trabzon’a gitmiş ve Yasin Hayal ile O.S’nin yaşadıkları Pelitli’de bir hafta kalıp, cinayetin arka planını, sosyal zeminini ve bağlantılarını anlamaya çalışmıştık. Yasin Hayal’in tıraş olduğu berberle sohbet etmiş, onun ve O.S’nin arkadaşlarının aileleriyle, esnafla ve yerel basının muhabirleriyle görüşmeler yapmıştık.
Oradaki izlenimlerimizi bir yazı dizisi halinde okurlarımızla paylaşmış ve diziden önce de Yasin Hayal’in, Dink’ten önce Orhan Pamuk’u öldürmek istediğini arkadaşlarına söylediğini yazmıştık. Bu haber, 27 Ocak 2007 günü Evrensel’in birinci sayfasından yayımlanmıştı.
Yargı, bizim gündeme getirdiğimiz bu bilgiye ancak 1 yıl 1 ay sonra ulaştı. Nedeni açık. Çünkü yargı o dönemde, gazetemizin de aralarında bulunduğu pek çok gazetenin “soruşturmanın gizliliğini” ihlal edip etmediği ile uğraşmak ve O.S’nin adını açık yazdığımız gerekçesiyle soruşturmalar başlatmakla meşguldü.
Bugün de yargı, “Veli Küçük, Oktay Yıldırım’ın, kendi güvenlik şirketinde çalıştığını söylemişti. Acaba, basında da gündeme geldiği gibi gerçekten bu özel güvenlik şirketleri, bu tür olaylar için de kullanılıyor olabilir mi?” diye düşünmek ve dolayısıyla gazetecilik mesleğine değer vermek yerine, tam tersini seçiyor.
Bu da aslında gazeteciliğin kendisini soruşturmaktan, yargılamaktan başka bir anlama gelmiyor. Eğer gazeteciler bu olayları izleyip, halka aktarmayacaklar ise ne yapacaklar? Ve bu görevi gazeteciler yapmayacaksa kim yapacak? Görevlerini yaptıkları için gazeteciler hakkında soruşturmalar başlatan savcılar mı?

NOT: Geçtiğimiz hafta Tuzla ile ilgili yazımızda, son yedi yılda Tuzla’daki 44 işletmede yaşamını yitiren işçi sayısı, teknik bir yanlışlık sonucu “4 bine yakın” olarak yer almıştır. Düzeltir, özür dileriz.
Fatih Polat
ÖNCEKİ HABER

Hükümete operasyon tepkisi

SONRAKİ HABER

‘Türban’ kavgası

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...