28 Şubat 2008 00:00

Türkiye’de şiddete karşı çıkmak ‘sivil ölüm’

“Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir tabu olan “savaşa katılmanın reddedilmesi”, aslında insanlık tarihinde savaşın kendisi kadar eski bir olaydır.

Paylaş

“Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de büyük bir tabu olan “savaşa katılmanın reddedilmesi”, aslında insanlık tarihinde savaşın kendisi kadar eski bir olaydır. Savaşa ve militarizme karşı duruşun en radikal ve kapsamlı ifadesi ise Vicdani Ret’tir.” Bu sözler bu ay başında İletişim Yayınları’ndan çıkan “Çarklardaki Kum Vicdani Ret-Düşünsel Kaynaklar ve Deneyimler” adlı kitapta yer alıyor. Bu kitap, İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde 27-28 Ocak 2007 tarihinde yapılan “Uluslararası Vicdani Ret” konferansında sunulan konuşmalarla birlikte 26 yazarın konuyla ilgili yazdığı makalelerden oluşuyor.
Kitabı yayına hazırlayan, Essex Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde “İnsan Hakları Hukukunda Vicdani Ret Hakkı ve Türkiye” konulu doktora tezi hazırlayan Özgür Heval Çınar ile barış ve insan hakları savunucusu, Türkiye İnsan Haklar Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Coşkun Üsterci, kitaba ve vicdani redde ilişkin sorularımızı cevapladılar.

Öncelikle vicdani reddi nasıl tanımlıyorsunuz? Okuyucularımıza açıklayabilir misiniz?
C.Ü: Kelimenin en geniş ifadesiyle bir vicdan muhasebesinin sonucunda geliştirilen bireysel bir tutum olan vicdani retçilik, her zaman toplumun demilitarizasyonunu hedeflemeyebilir. Ne var ki Türkiye’de vicdani ret mücadelesi, ilk retçilerden bu yana hep anti-militarist eleştiriden beslenmiştir. Türkiye’nin geçirdiği tarihsel, siyasal ve kültürel süreçler retçileri ister istemez ülkenin “savaş ve şiddet”, “tarih bilinci”, “milliyetçilik”, “toplumsal cinsiyet rolleri”, “otoritarizm”, “haklar ve demokrasi kültürü” vb. birçok sorunuyla yüzleşmek durumunda bırakmaktadır.
Örneğin, vicdani retçinin zorunlu askerliği tartışması herhangi bir ülkede genel olarak devlet-vatandaş ilişkisi üzerine yürütülen bir tartışma olabilecekken, Türkiye’de bu, yukarıda değindiğim askerliğe yüklenen özel ve “kutsal” anlamlar nedeniyle bizzat Türk kültürünün kendisini tartışmak anlamına gelmektedir.

Türkiye’de vicdani ret ortaya çıktıktan bu yana nasıl bir evrim geçirdi?
C.Ü: Türkiye bu kavram ile ‘90’lı yılların başında tanıştı. İlk retçiler, vicdani kanaatleri ve politik inanışları gereği askerlik yapmayacaklarını söylediklerinde kamuoyunda bir ilgi ve şaşkınlık uyandırdı haliyle. Yine de uzunca bir dönem kamuoyunun ilgisi oldukça sınırlıydı ve ancak retçiler tutuklandıkça, onları desteklemek için kampanyalar düzenlendikçe ya da destek verenler hakkında davalar açıldıkça oluştu.

Vicdani retçiler ve yakınlarının günümüzdeki durumları ne?
Ö.H.Ç: Vicdani retçilere ve destekçilerine açılan davaların yanı sıra “hain” ve “öteki”lerin kolayca üretildiği bu topraklarda, retçilerin başta kendi aile ve arkadaşları olmak üzere sosyal çevrelerinden gelen “mahalle baskısı” da dikkate alınması gereken zorluklardır.
Karşı karşıya oldukları tüm zorluk ve sorunlara rağmen vicdani retçiler, dernekler kurup inisiyatifler oluşturarak, gerçekleştirdikleri şiddetsiz eylemlerle, büyük kentleri kaplayan militarist ve milliyetçi kurum, anıt ve sembolleri eleştiren, sorgulayan militarizm festivalleriyle, kadın retçilerin çıkışlarıyla yeni bir muhalefet tarzı ve dili oluşturmaya çalıştılar.
Özellikle son yıllarda hapse giren retçilerin direnişiyle ve bilhassa 2006 yılı başında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin vicdani retçi Osman Murat Ülke’nin durumunu “sivil ölüm” olarak değerlendirip Türkiye aleyhine karar vermesinden sonra kamuoyunun kavrama yönelik ilgisinde önemli bir artış görüldü.

Yeni çıkan kitabınızın da bir anlamda temelini hazırlayan, geçtiğimiz yıl Bilgi Üniversitesi’nde düzenlediğiniz “Uluslararası Vicdani Ret Konferansı” vicdani reddi yeterince gündeme taşıyabildi mi?
Ö.H.Ç: Kamuoyuna taşırılması anlamında beklediğimiz kadar olmadı. Öncelikle konferansın Hrant Dink’in öldürülmesinden bir hafta sonra gerçekleşmesinden dolayı gündem halihazırda zaten çok yoğundu. Hrant Dink öldürülmeseydi bu arada kendisi de konferansa gelecekti. Bunu kendisi bize belirtmişti.
Sonuçta konferansı düzenlerken öncelikli hedefimiz bu konuda akademisyenleri ve aktivistleri bir araya getirmek, yani teorik ve pratiğin buluşmasını sağlamaktı ki, konferansla bu amacımızı çok iyi bir şekilde gerçekleştirdiğimize inanıyoruz. Konferans sonrasında konuşmacı ve katılımcılardan aldığımız görüşler de bu yöndeydi.

Neden böyle bir çalışmaya gerek duydunuz?
Ö.H.Ç: Vicdani ret konusu tüm yönleriyle ama bilhassa anti-militarist içeriği ile çok geniş bir alanı kapsamaktadır. Buna karşın yapılan çalışmalar ve Türkçe yayınların sayısı yok denecek kadar azdır. Birçok bakımdan konuyu tüm yönleriyle ve derli toplu ele alan bir yayının çıkarılması bir ihtiyaçtı. Yukarıda da belirttiğimiz gibi “Uluslararası Vicdani Ret Konferansı”nda da çok değerli sunum ve tartışmalar yapılmıştı. Dolayısıyla hem söz konusu ihtiyacı karşılamak, hem konferansın verim ve yararını daha geniş kitleler ile paylaşmak istedik. Neticede bu kitap meydana geldi. Ancak kitap içeriği ile konferans programı tam olarak örtüşmedi. Konferansın bazı oturumlarında yapılan sunumlar maalesef metin haline dönüşemediği için kitapta yer almadı. Buna karşılık, konferansta sunum yapmadıkları halde bazı yazarların makalelerine konuyu derinleştirici, tamamlayıcı katkıları olduğu için kitapta yer verdik.

Bu kitaptan beklentileriniz nedir?
Ö.H.Ç: Bu kitabın vicdani retçiler, akademisyenler, insan hakları aktivistleri, hukukçular ve diğer meslek gruplarından konuyla ilgili kişiler için vicdani reddin felsefi, politik ve hukuki temelleri bakımından ciddi bir kaynakça oluşturacağına inanıyoruz. Ayrıca kitapta yer alan Birleşmiş Milletler’in, Avrupa Konseyi’nin vicdani ret hakkı ile ilgili vermiş olduğu en temel ve en yeni kararları ve AİHM’in Osman Murat Ülke hakkında verdiği kararın tam çevirisi gibi belgeler standartların bilinmesi açısından önemli. Yanı sıra kitabın vicdani ret konusunda zenginleştirici ve ilerletici yeni tartışma ve çalışmalara yol açmasını umuyoruz.

Türkiye’de askerlik yapmak istemeyen ama giden on binlerce genç var. Bu insanların vicdani ret hareketine katılmamasının sebebi ne?
C.Ü: Öncelikle vicdani ret konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıklarını düşünüyoruz. Öte yandan hapse atılan vicdani retçilerin başına gelenler basında ayrıntılı olarak yer aldı. Dolayısıyla vicdani ret konusunda fikir sahibi olanlar açısından da gerek bu bilgiler, gerekse vicdani retçilerin maruz kalabileceği olası keyfi nitelikli fiili ve hukuksal yaptırımların oldukça ağır olması caydırıcı bir rol oynamış olabilir.
Ayrıca vicdani retçilere yönelik herhangi bir yasal düzenlemenin henüz yapılmamış olmasından dolayı da vicdani retçiler için AİHM’in Osman Murat Ülke kararında belirttiği ‘sivil ölüm’ hali söz konusudur. Bunun anlamı bir yandan yıllarca sürecek sonu belirsiz askeri birlik, mahkeme ve cezaevi kısırdöngüsüne girmek, diğer yandan bu döngüye girmemek için yaşanan kaçaklık hakli sonucunda bir işe girmek, seyahat etmek, bir yerde konaklamak, evlenmek, pasaport almak, banka hesabı açmak, faturalı alışveriş yapmak gibi gündelik yaşamın en temel ihtiyaçlarını karşılayamaz duruma düşmektir. Kısacası vicdani retçilerin bu “sivil ölüm” hali de caydırıcı olmaktadır. Bir başka caydırıcı etken de toplum ve aile baskısıdır. Tabii tüm bu sorunlara ek olarak, Kürt kimliği ile yaşamanın getireceği ek yükleri de hesaba katmak gerekir. (Paris/ANF)
Murat Aktaş
ÖNCEKİ HABER

Bu yük taşınır mı?

SONRAKİ HABER

Melih Cevdet Anday’ın bir defteri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...