6 Mart 2008 00:00

‘Saksı çiçekleri’nde


Toplumcu-gerçekçi şiir damarının usta şairlerinden olan Ali Yüce, bu kez “Saksı Çiçekleri”nin aracılığıyla yaşamın içine giriyor. Elbette yaşam gibi, saksı çiçekleri de tekdüze değil. Onun için şair, bu çiçekleri (Dikensiz Saksı Çiçekleri, Dikenli Saksı Çiçekleri, Yenilikçi Saksı Çiçekleri, Demokratik Saksı Çiçekleri) olarak bölümleyip, kendi derinlikleri içinde ele alıyor.
Ürün Yayınlarından çıkan kitabın birinci bölümünü oluşturan Dikensiz Saksı Çiçeklerindeki şiirler “Gerdek” şiirinin:
“Biri kalın/ Biri ince iki ses/ Bir kemanın tellerinde/ Göz göze geldiler/ Kucaklaştılar bir şarkıda/Bir erkek/ Biri dişi iki ses/ Besteci nikahıyla evlendiler// Biri sarışın/ Biri kumral iki renk/ Bir çiçeğin taçyaprağında/ Dudak dudağa geldiler/Biri erkek/ Biri dişi iki renk/ Bir ressamın tuvalinde/ gerdeğe girdiler”
dizelerinde görüldüğü gibi, genel doğruları içeriyor. “Zaman Baston Kullanmaz, Kuyu, Kedişah, Gece Okulu, Kuruma” ve:
“Eski bir yuvadan/Yepyeni kuşların/ Kanatlanıp pırr diye/ Uçtuğunu gördüm// Ağaç yıldan/ Yaprak günün/ Sararıp sessizce/ Toprağa düştüğünü gördüm”
dizelerinden oluşan “Ömür” adlı şiirler, bölümün güzel örneklerini oluşturmanın yanı sıra; uğraşıp didinerek, dişiyle tırnağıyla açtığı şiir kapısından, kendi sesiyle giren Ali Yüce’nin ustalığını da görüntülüyor.
“Dikenli Saksı Çiçekleri” adını taşıyan ikinci bölümde, insanı köleleştirmek isteyenlere, sömürücülere ve vurgunculara; kölelerin, emekçilerin safından bakan şair, “Modern Köle”nin:
“Sayın burnunuz akıyor/ Sayın dudağınızın üstüne/ Sayın mendilinizi üzmeyin/ Buyurun mendilimin üstüne// Arabanız mı bozuldu/ Geç mi kaldınız toplantıya/ Üzüldüğünüz şeye bakın/ Buyurun binin sırtıma// Sıkıştınız mı efendim/ Tuvalet çok mu uzakta/ Hiç yorulmayın efendim/ Buyurun yapın avucuma”
dizelerinde olduğu gibi, çoğu şiirlerinde mizah öğelerinden yararlanarak şiirini vurucu kılarken, diğer yandan da bilinç taşıyor ya da pekiştiriyor.
“ Bu uygarlığı ben kurdum/ Bu buluşları ben buldum ben/ Küçük bir düğmeye basarak/ Milyonlarca güzel insanı/ Benim uygarca öldüren/ Benden çok kan döken var mı/ Var mı benden çok adam söndüren”
dizeleriyle “Batı Uygarlığı”nı dile getirdiği şiirde, vahşete dönüşen bir uygarlığın olumsuz değişimini gözler önüne seriyor. “Kuşlara Uyarı” olarak fısıldanan:
“Kuşlar kuşlar can kuşlar/ Serçeler barış güvercinleri/ Leylekler kırlangıçlar/ Başka yere yapın yuvanızı/ Bu baca benim değil/ Benim değil bu balkon/ Konmayın dizi dizi/ Ev sahibi görürse/ Kurşuna dizer sizi”
söylemi, sermayenin, bir anlamda egemen sınıfın acımasızlığını açığa çıkarırken, gerçekte emekçi halkı uyarıyor. Yine kuşlar üzerinden:
“Gözlerini oyduktan/ Kanatlarını kırdıktan sonra/ Hadi uç bakalım demişler/ Kopardıktan sonra dilini/Ötmesine izin vermişler”
belirlemesiyle, sınıflı toplumlarda iktidarların tanıdığı özgürlüğün tanımını yapıyor.
Bu bölümde yer alan şiirlerin tümü, örnek olarak alıntılanması gereken şiirlerden oluşuyor.
Şiirde, kendine özgü iç yapılandırmaları olan Ali Yüce, halkın kullandığı sözcüklere yeni bir boyut kazandırdıktan sonra, yaratılarıyla onları yine halka döndürüyor. Hayatı doğru ve bütünlüklü kavramanın özelliği olan bu olgu, sorunları hakkıyla içselleştirmenin de kanıtı oluyor.
“Yenilikçi Saksı Çiçekleri” bölümünde, Yeni Dünya Düzeni adıyla, paylaşımı yeniden düzenlenen sömürülen ülkelerin ve emekçilerinin ülkemizdeki uygulamasını ve bu uygulamaya duyulan tepkiyi dile getiren şiirler yer alıyor.
“Kameraya baka baka/ Sıvadın kollarını/ Politik aptest aldın sen/ Bir Cuma namazını/ Dört camide kıldın sen// Politik besmele ile/ Kurdele kestin temel attın/ Demokrasi pazarında sen/ Yıllarca din alıp sattın/ Soktuğun yılan öldü/ Köpek doğurdu yattığın kadın”
dizeleriyle tanımlanan “Yeni Politikacı” çok dindar olduğu için öncelikle: “Pazar en büyük vatan/ para en büyük tanrı/ Ne usta bir hırsız bu böyle/ Ne acımasız bir tanrı/ Hem küçülür ekmeklerimiz/ hem yükselir fiyatları” anlayışındaki “Yeni Tanrı”ya sığınır ve istediklerini gerçekleştirmek için: “Yasama ve yürütmeyi/ Devletin sırtından alıp/ Vatandaşlara vermeli/ Yargıç da kim oluyormuş/ Kim oluyormuş hukukçu/ Birbirini yargılamalı herkes/ Vereceği idam kararlarını/ Hem onaylayıp hem infaz etmeli/ Hafiflemeli devletin yükü/ Bu çağdışı ayıplar/ Meclisin saygınlığına/ Gölge düşürmemeli” diyerek “Yeni Anayasa Taslağı” hazırlar.
Yeni politikacının gündeminde, yeni dilenci, yeni cihat, yeni medya vs. yaratmak vardır.
Bu bölümde de Ali Yüce’nin şiirlerinde inceden inceye yürüyen bir ironi karşılıyor bizi.
Yenilikçi Saksı çiçeklerine kulak verenler, yenilikçilik adı altında, karanlığa çekilmek istenen bir toplumun varlığını görürler. Demokrasiyle yönetilen bir ülkede, nasıl başarılabilir karanlığa kapılanmak? Onu da Demokratik Saksı Çiçekleri’nde anlatıyor Ali Yüce. Demokraside partiler , partilerin de tüzükleri vardır. Tüzüğünde:”…Ömründe hiç/ vurgun soygun yapmamış/ Demokratik yollardan/ Devletini ulusunu/ Soymamış olanlar/Partimize üye olamazlar” maddeleri olan bir partinin bulunduğu ülkede; Ahretlik, Boynuzlu, Yemekli, Ucuz demokrasiler olmaz mı?
Sonunda iş, demokrasinin hastalığına dayanınca; Şair: “İtsen itilmiyor işte/Çeksen çekilmiyor demokrasi/ uf demiyor etine kessem/ Sesi soluğu çıkmıyor/ Tanrı gecinden versin/ Öldü mü yoksa demokrasi” diye sormaktan kendini alamıyor.
Ali Yüce’nin şiirleri, günlük sorunlarla sarmaş dolaş. Bu olgu, sanatla siyasetin yetkin bir şair elinde ne denli güzel kaynaştırıldığını, başka bir deyişle, dünya görüşünün zenginleştirdiği şiiri de ortaya koyuyor.
Güngör Gençay

Evrensel'i Takip Et