12 Mart 2008 00:00

Sinemaya ömür veren adam: Godzilla


Sinemaya kalbini, ruhunu, ömrünü vermiş; kendini sinemaya adamış bir emekçi o. Yiğit namı ile bilinir, bundan dolayı bütün sinemacılar da onu ‘Godzilla’ diye tanır.
‘Mahalle Arkadaşları’ (Metin Erksan) filminin setinde çalışırken (o dönem ‘Godzilla’ filmi gösterimdedir) setteki bir minibüsü ön tarafından tutarak tek başına yönünü değiştirince, “Yahu Godzilla gibi adamsın” derler ona ve adı Godzilla olarak kalır.
Asıl adı Selahattin Geçgel olmasına rağmen, hayatında hiçbir sete geç kalmaz. 1956’da başlayan sinema serüveninde; fünyeler yapar, sis makineleri kurar, birçok filmde de oyuncu olarak rol alır. Bazen dayak yer, bazen de kış ortasında çırılçıplak soğuk sulara atlar, tahta şaryoları sırtında dağlara çıkarır. O, her seferinde olmazı olur yapar. Kameranın arkasındaki görünmez emekçilerden biridir Godzilla.
Yardımcı oyunculuk ve set amirliğinin yanı sıra, aynı zamanda da bir efekt uzmanı Godzilla. Hollywood’da olsaydı havuzlu villası, son model arabası ile dolar milyoneri olabilirdi. Ama o Türkiye’de… Ve hâlâ setlerde çalışıyor. Bundan da büyük bir keyif alıyor. İş çıkmadığı zamanlarda üzülüyor; “Ben çalışmazsam, asıl o zaman ölürüm. Yaşlandık diye ölelim mi yani?” diyor. Kalbi gibi elleri de büyüktür Godzilla’nın. Emekçi eli vardır onda, işçi eli. Yanan maşaları çıplak ellerle tutar ama gene de ‘Bana mısın?’ demez.
İnandığı şeylerden ödün vermedi
Onu ilk gördüğüm anda özel bir insan olduğunu anlamıştım. Bir dizi setinde dış çekimdeyiz. Ekip yorgun. Yemek molası verildi, herkes yemeğini yiyor. Birden onu gördüm. Kaldırıma oturmuş, büyük parçalar kopartarak kocaman bir ekmeği, iştahlı bir sinirle yiyor. Yanına gidip ‘Köfte getireyim mi?’ dedim, ‘Hayır!..’ dedi. Meğer saatlerdir kan ter içinde çalışan ekibe gelen kötü yemeğe kızmış, yapımcıyı protesto ediyor. Bütün ekibin hakkını aramış, tartışmış, sonuç alamayınca kapmış ekmeği, geçmiş yapımcının karşısına yiyor. Güldüm, oturdum yanına. O gün arkadaş olduk.
Yıllar geçmesine rağmen inandığı şeylerden ödün vermedi. Yine bir sette onunla çalışma şansını yakaladım. Set ekibi haftalardır geceli-gündüzlü, yoğun ve yıpratıcı çalışma şartlarında, dişini tırnağına takarak çalışmakta ama emeğinin karşılığını alamamaktadır. Ve bir akşam paydosunda, o kocaman setin içinde bir tek Godzilla çıkıp yapımcının karşısına dikildi. Tartışma büyüyüp, işin patronu ekibi aşağılayınca Godzilla adamın üzerine yürüdü, bağırdı. Herkes sustu. Zar zor bulabildiği işinden olmamak için kimseden çıt çıkmadı. Ayağa kalktım; “Godzilla haklı!” dedim. Sonuç, ilk önce o işi bıraktı, birkaç gün sonra da ben. Tabii ücretlerimizi alamadık. Eskiden Yeşilçam’da bir kişi parasını alamadığı zaman, ışıkçılar ışıkları, kameramanlar kamerayı kapatır, oyuncular otururmuş ve birkaç saat geçtikten sonra yapımcı koşarak parayı getirirmiş. Günümüzde ise bunun tam tersi. Neyse, sinemacıların sorunları başka bir yazı konusu, biz gelelim Godzilla’ya…
Godzilla’nın sinema merakı…
Memleketinde radyatör tamircisinin çırağı olan Godzilla, sinema salonunun temizliğini yapar, karşılığında bedava film seyrederdi. Günün birinde çalışmak için İstanbul’a geldi. Kurtuluş’taki Akın Sineması’nda, sonradan adı Atlas oldu, gazoz satıcısı olarak çalıştı. “Beş dakika aralardan sonra, makine dairesine çıkıp, makinist Mustafa ağabeye gazoz götürürdüm” diyen Godzilla, o günlerde yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Merakımdan ona soruyordum, ‘Film nasıl takılır?’, ‘Nasıl oynatılır?’ diye. O da bana anlatıyordu. Derken, bir gün Hz. İsa’nın filmi geldi sinemaya. Kurtuluş’un son durağına kadar iki sıra kuyruk oluştu ama makinist ortalıkta yok. Gittim filmleri yapıştırdım, sardım, kömürlerini taktım, her şeyini bir güzel hazırladım. Sinemanın sahibi rahmetli Nazif Duru Bey; ‘Ne yapacağız? Mahvolduk’ diyor. Panik halinde birçok yere telefon açıyor, makinist arıyor, o anda da kimse bulunamıyor. Dedim ki; ‘Efendim, ben hazırım, başlayacağım.’ ‘Lan oğlum sen gazozcusun. Ne anlarsın?’ dedi. ‘Peki efendim’ dedim ve gonkları vurdum, ışıkları söndürdüm. ‘Bismillah’ deyip kolu çevirdim. Film akıp gitti...”
Sonra Metin Erksan keşfediyor Godzilla’yı. ‘Sen çalışkan bir çocuğa benziyorsun’ deyip, set yardımcısı olarak görev veriyor.
İşte Godzilla’nın kolunu çevirerek başlattığı sinema filmi o salonda o gün bitmedi, 52 yıldır akmaya devam ediyor ve durmaya da niyeti yok gibi gözüküyor.
Mahcup etmemeye çalışıyordu
1962’de Fikret Hakan, Erol Taş ve Kadir Savun’un da rol aldığı Yılanların Öcü’nün çekiminde ilk kez kamera önüne geçti Godzilla. İkincisi ise Susuz Yaz’da su isteyen gençlerden biriydi. Yılmaz Güney’le çok çalıştı. At Hırsızı, Seyit Han, Aç Kurtlar ve daha niceleri. Birçok filmde Yılmaz Güney’le yan yana rol aldı. Ancak bir oyuncunun-aktristin hakkını yemek için oynamadı. Filmler Anadolu’da çekildiği için yan rollere oyuncu getirmek ek bir maliyetti. Bu yüzden rol veriyorlardı ona, o da küçüklükten beri içinde olan bir heyecan ve sevgiyle rol verenleri mahcup etmemeye çalışıyordu.
Küçücük dükkanda büyük anılar…
Godzilla’yı ziyarete gittiğim günlerden birinde, beni elinde bir düzine akciğer röntgeni ile karşıladı. “Şunları toplamama yardım eder misin güzelim?” dedi. Topladık, bir poşete koyduk. Hastalandı galiba diye korkarak, “Bunlar yeni mi çekildi?” diye sordum ve ağzından çıkacak kelimelere yoğunlaştım. “Yoo, çoğu eskidir…’ dedi. ‘E atsana neden saklıyorsun?’ dedim. O her zaman gülen yüzü ile bana baktı ve lafı patlattı: “Atılır mı? Belki bir gün sette lazım olur…”
Tarlabaşı’ndaki küçücük mekanı ağzına kadar eşya dolu bu yüzden. Neler neler var dükkanında. Set malzemeleri, film çekimlerinden geriye kalan envai çeşit aksesuar, Anadolu’nun ücra köşelerinden topladığı eşyalar. Bu eşyaları bazen kiralıyor, bazen de çalıştığı setlerde kullanıyor. Parası olmayana ise ‘Kullan getirirsin’ diyor. Getirmeyenlere ise bir başkasının kullanmasına engel oldukları için sitem ediyor.
Godzilla hep gülüyor…
Vefasızlıklara, acılara, hayatın zorluklarına rağmen Godzilla gülüyor. Gülümsemeyi ilke edinmiş. En zor anlarında bile gülümsüyor.
“Gülmeyip de içine atıp ölürsen, mezarlar da çok pahalı… Sette olsun, nerede olursa olsun, insan yaptığı işi seviyorsa mutlu olur” diyor. Ve yine gülerek bir anısını anlatmaya başlıyor Godzilla: “Türkan Şoray’ın dublörüyüm. Benim attan düşmem gerekiyor. Düştüm attan, Türkan Hanım bağırıyor: “Stop, stop, stop...” “Özür dilerim, düşemedim mi?” dedim. “Düştün ama hiçbir kadın gelinliğin altına siyah şort giymez” dedi. Sonra bana külotlu çoraplar alıp geldiler, iki tanesini birleştirip giydim, öyle çektik sahneyi. Bir kere de başka bir çekimde yanlışlıkla attan düştüm, ayağa kalkınca attan özür diledim.”
‘Bu sahne, senin sahnen’
Godzilla, Türkiye’nin en iyi fünye (kurşun efekti) yapan adamıdır. Amatörler, oyuncunun yaralanmasına neden olabiliyor, ama Godzilla işinin ustası. Ne de olsa yılların tecrübesi. Bir gün ölçü aletinde barutu ölçerken, fünye elinde patlıyor Godzilla’nın. Şans işte, suratına ve ellerine bir şey olmuyor.
Godzilla sorun yerine çözüm üretir, pratiktir. Sette öyle bir şey olur ki sanat yönetmeni, asistanlar kalakalır. Herkesin, donup kaldığı, çözüm üretemediği o anlarda Godzilla ortaya çıkar ve sorunu halleder.
Savaş Ay’ın ‘Dansöz’ filminin setinde, minibüsün içinde bir sevişme sahnesi çekilecek. Ancak minibüs küçücük, içine ancak oyuncular sığıyor. Kameramanın girmesi imkansız. Godzilla minibüsün tepesine çıkıp, hem kameraman hem de ışıkçı için büyük bir delik açar. Godzilla’nın yanına gelen Savaş Ay, “Godzilla teşekkür ederim, eğer bu fikrin olmasaydı bu sahneyi çekemeyecektik. Bu sahne, senin sahnendir” diyor.
İşte dev bir karakter Godzilla. İyi ki var, iyi ki bizimle. Meslekten soğutmaya çalışanlara inat, bir meslek nasıl dev bir aşkla, büyük bir inatla sevilir bunu gösteriyor bizlere…
(*)Senarist – Yardımcı Yönetmen [email protected]

Türkiye’nin ilk sis makinesini yaptı

TRT ve birçok ülkenin ortak yapımı olan ‘Zaman Tüneli’ isimli filmde yabancılardan sis makinesini gören Godzilla, yabancıların makinenin içine konulan ilacın karışımını Türkiye’dekiler görmesin diye etiketini karaladıklarını söylüyor. Godzilla daha sonrasını ise şu şekilde anlatıyor: “Ben onu gördüm. İstanbul’a gelir gelmez çok sevdiğim bir tornacı Enver usta var. Ona gidip makineyi anlattım. ‘Yaparız elbet’ dedi. ‘Param yok yalnız’ dedim. O da, ‘Godzilla, senin tatlı dilin güler yüzün yeter’ dedi. İki gün içinde yaptı makineyi. Ben de karışımı hazırladım. Ve mazotsuz, ilk sis makinesini yapmış olduk” diyor.
Cihan Bilgen*

Evrensel'i Takip Et