16 Mart 2008 00:00

NOT


Sonrasında yol açtığı tartışmalardan da anlaşılacağı üzere başarısızlığı kesin olan Kandil fiyaskosu, ‘çözüm’ tartışmalarını da hızlandırıyor. Askeri harekatlardan sonuç alınamayacağı artık daha çok kabul görüyor. Bu türden yöntemlerle, ne Kürt sorununun halledilebileceği, ne de PKK’nin kayda değer bir yenilgiye uğratılabileceği bir kez daha ve çok çarpıcı olarak ortaya çıktı.
Bununla bağlantılı olarak, doğal olarak boşa düşen bir başka şey de, Kürt sorununu çözecek ‘reformist’ bir açılımı PKK’yi yok edecek bir askeri zaferle koşullayan sözde ‘reformist’ tezlerdir. İşin doğasına aykırıdır ki; (gerçekleşmeyeceği bir yana) askeri yok etme-bastırma, gerçek bir çözümün ön koşulu olamaz. “Devlet PKK’yi bitirecek, dağlardan temizleyecek ve sonra Kürt sorununu temelli çözecek adımlar atacak...” şeklindeki bu nafile yaklaşımın, çoğu liberalce de paylaşılan, “PKK’nin mücadelesi, Kürt sorununun çözümünü zorlaºtırıyor...” düºüncesiyle de örtüºmektedir. Oysa, Kürt mücadelesinin sorunun çözümünü zorlaºtırdığını söylemek, gerçeği tersinden okumaktır. Olup bitene bakmak yeterlidir; direniş olmasaydı, bırakın Kürt sorununun çözümünü, sorunun varlığı bile kabul edilmeyecekti. Diyelim ki, bu son harekatla “Zap’ın zaptedilmesi, Kandil’in temizlenmesi, PKK’nin tamamen çökertilmesi” vb. afaki sonuçlar gerçekleºseydi, Kürt sorununun çözümü için köklü adımlar atılır mıydı? Asla! Böylesi bir askeri zaferin Kürt tarafında yaratacağı ve geleceğe ilişkin olarak bir arada yaşamayı daha çok zorlaştırıcı olası birikimleri bir tarafa bıraksak bile, direnişi dümdüz ederek bitirmiş bir askeri aklın, gerçekten sivil, kalıcı çözüm öngören adımlar atmaya ihtiyacı kalır mıydı? Geçmişe baktığımızda, geleneksel devlet stratejisinin böylesi bir “saflığı” pek de içermediğini rahatlıkla görebiliriz. Onlarca kez Kürt isyan ve direnişleriyle karşılaşıldı ve hepsi de askeri olarak ezildi. Peki kazanılmış bunca askeri zaferden sonra kalıcı bir çözüm için tek bir adım atılmış mı? Ne gezer! Tam tersine, kazanıldığı varsayılan zaferlere dayanarak, sorunu daha bir gömerek, daha bir öteleyerek, daha çok asimilasyonla, ‘inkar’ derinleştirilmeye çalışılmıştır. Gelinen yer de ortadadır işte...
En ufak bir demokratik esnemeden yoksun bir devlet geleneğinin, “böyle gidemez, meseleyi çözmek lazım” gibisinden bir sağduyulu noktaya gelmesinin öyle kolay olamayacağı açıktır. Zordur ama ilelebet imkansız da değildir elbette. İmkansız olan, devletin böylesi bir çözüm yeteneğini özellikle bir askeri zafer sonrasında edinebileceğidir. Ve söylediğimiz gibi, buna dair bir inancın hiçbir nesnel dayanağı da yoktur. Yani “önce askeri zafer, sonra çözüm” artık iflas etmiştir. Birincisi, ‘askeri zafer’ imkansızdır. İkincisi, ‘askeri zafer’, sorunun kalıcılığını “garantileyen” birikimler yaratır. Ve üçüncüsü, yeterince örneği vardır, ‘askeri zafer’ kazanan statüko, gerçek çözüme ihtiyaç duymamaktadır...
Bunları niye söylüyoruz?
Bugün gelinen noktada, Kürt sorununun gerçekten bir çözüme ulaºtırılmasından yana olan samimi liberallerin, bir realite durumundaki Kürt direnişine devletten daha farklı gözlüklerle bakmaları ve gördüklerini daha yüksek sesle ifade etmeleri gerekiyor. Koşulları gözardı edilmemek kaydıyla, biçimi elbette tartışılabilir ama Kürt direnişi, çözümün engeli değil, tamamlayıcısıdır. Çözüm isteyenlerin gerçekten tutarlı olmaları, bu gerçeğin kabulünü zorunlu kılıyor.
Evet, bazılarınca çözümün ‘önkoşul’u olarak kayıtsız şartsız silahlarını bırakması istenen PKK, askeri yöntemlerle her iki tarafın da sonuç alamayacağını yıllardır kabul ediyor zaten. Ama, anlaşılan o ki, silahlı mücadelenin bırakılmasıyla meselenin çözümü yolunda bir şeylerin gerçekten değişebileceğine ilişkin de ikna olma ihtiyacı duyuyor. Kuru kurusuna ikna olunamıyor işte. Akılcı olmak gerekiyor; PKK’nin silahtan vazgeçmesi ºeklinde tarif edilen ‘önkoºul’, devletin de “askerle bu iºi çözemeyiz” noktasını gerçekten kabul ettiğine dair bir yönelim içerisine girmesiyle anlam kazanabilir ancak.
Liberaller veya reformdan, barıştan, siyasal çözümden bahseden her kimse, çözüme iliºkin hareket noktasını buradan kurmuyorsa yani devletten askeri çözüm dışında bir yaklaşım talep etmiyorsa, ortada bir samimiyet sorunu var demektir.
Samimiyetsizlik ise ihtiyaç değildir. Yeterince ortada zaten. Bakın açılacağı söylenen son AKP paketine! 5 yıla yayacakları 12 milyar dolarlık yatırımla sorunu çözeceklermiş! AKP’ye de bu yakışırdı zaten. 12 milyar dolar bas, Kürt sorununun çözümünü satın al! Neo liberal kalpazanlıkla satılmadık kamu malı bırakmayanlar şimdi de Kürt sorununu çözümünü satın almayı düşünüyorlar. Tüccar kafası böyle çalışıyor işte; işin diğer sosyal, siyasal, ahlaki vs. boyutları bir yana, 24 yılda gerçekleştirilen en az 400 milyar dolarlık maddi yıkım, şimdi 12 milyar dolarla telafi edilecekmiş. Üzerine de, Başbakan’ın “Ulusa sesleniº” konuºmalarını ve Genelkurmay bültenlerini TRT’den Kürtçe yayınladın mı... Gerisini konuşmaya bile değmez!
Evet, çözüm isteyenlerin bu türden samimiyetsiz giriºim ve giriºimcilerle aralarına mesafe koymaları gerçekten de bir samimiyet sorunudur.
Vedat İlbey

Evrensel'i Takip Et