19 Mart 2008 00:00

UZUN MESAFE


Bir dirhem et bin ayıp örter sözüne hâlâ inananlar çıkar mı bilemem ama ben bugün sizlerle aşırı kiloyu ve onun örtemediği hastalıkları konuşmak istiyorum. Toplumda genel kanı aşırı şişmanlığın iştah konusunda bir irade eksikliği olduğu yönündedir. Oysa obezite genetik ve çevresel etkileşimlere açık, karmaşık, kimi zaman ölümle sonlanabilen ciddi bir hastalıktır. Giderek de obezite oranı gerek ülkemizde gerekse dünyada hızla artmaktadır. Öyle ki yirmi yıl önce dünyada her yüz kişiden altısı obez iken sonrasında bu oran iki kat artarak on ikiye çıkmıştır. Bilim insanları, 2025 yılında bu oranın yirmi altıya çıkacağını, yani dünyada her dört kişiden birisinin obez olacağını öngörmektedir.
Nedeni nedir, diyecek olursanız; aslında yanıtını sizler de biliyorsunuz: ‘Batı tarzı yaşam biçimi...’ Teknolojik gelişmelerin her geçen gün gündelik hayatımızı daha da kolaylaştırdığı konusunda sanırım hemfikiriz. Ayrıntılarda dolaşmaya, örneğin bir lokantada yoksul bir çocuğun gözü ile öykü kurgulamaya ne dersiniz? Öyle ya, o çocuk büyüyecek, belki de gördüklerini kendi yaşamında uygulayabilmek için hırslanacaktır.
‘İlk kez otomatik açılan bir kapıdan geçmenin keyfini henüz çıkaramadan gözü garsonun kulağına ilişir. Artık siparişler mutfağa mobil telsiz kulaklıklarla gitmektedir. Yemek öncesi el yıkama faslı onu daha bir şaşırtacaktır. Fotoselle çalışan sıvı sabun kutusu, musluk ve aydınlatmayı duymuştur ama kapağı fotoselli çöp kutusunu ilk kez görmektedir. Sonrasında uzaktan kumanda aygıtı ile çalışan klima, panjur, tente, müzik sistemi ve televizyon dikkatini çekmez bile. Öyle ya, bırakın para saymayı kredi kartı çıktısında imza bile kullanılmamaktadır şimdilerde. Sonra sıkılıp duvardaki aynaya yaklaşır. Ama sıkılmaya fırsat bulamaz. Ayna aynı zamanda ısıtıcı bir paneldir. Oysa babasının çocukluğunda tüm bu işlemler ek bir çaba ile yapılabilmektedir. Son örnek kredi kartlarına göz atacak olursak, para üstü çıkmadığında garsonun bir çırpıda komşu esnaftan para bozdurma derdinin aslında bir kalori tüketme aracı olduğunu sanırım hissetmişsinizdir. Ya mutfak kısmında ekmeği bile otomatik dilimleyen onlarca küçük mutfak cihazı, onca bulaşığı birkaç dakikada yıkayıp kurutan bulaşık makinelerine ne demeli! Gazete sayfası bile çevrilmiyordu artık. Yan masadaki müşteri bilgisayarından kim bilir hangi gazeteyi okuyordur şimdi.’
Belki de artık konforun mu var derdin var demenin zamanı geldi. İstatistikler bireylerin kapitalist sistemde kendi başlarına konfor ve paradan vazgeçemediğini gösterdiğine göre, obezite ile mücadelede sosyalizmin söyleyecekleri olduğuna inanıyorum. Ehlinden okumak dileği ile!

...

Kilolu hastalıklar

Ülkelerin sosyoekonomik düzeyleri ve uygulanan sağlık politikalarına göre ölüm nedenleri de değişiyor. Örneğin ABD’de 1990 yılında yapılan bir çalışmada tüm ölüm nedenleri arasında obezitenin tütün kullanımına bağlı ölümlerden sonra ikinci sırayı aldığı görülmüş.
İstatistikler çoğu zaman sıkıcı gelse de sizlere aktarmadan edemeyeceğim. Yapılan bir çalışmada aşırı şişman kişilerde kanser görülme sıklığının görece daha az şişman olanlara göre iki kat daha fazla olduğu fark edilmiş.
Peki her on obez hastanın beşinde şeker hastalığı, ikisinde hipertansiyon, ikisinde koroner kalp hastalığı, üçünde safra taşı, birinde eklem hastalığı, üçünde kanser (meme, rahim veya kalın bağırsak) gelişme olasılığı olduğunu biliyor muydunuz? Hele şişman bireyler bir de sigara içiyorlarsa, bu olasılık daha da artıyor. Tüm bunlara bakınca obezitenin bireylerin kişisel sağlık sorunları olmayıp ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu sanırım sizler de hissetmişsinizdir. Öyle ya, bırakalım sağlıkla ilgili maliyet problemlerini, obez olmayanlar obez bir hastanın çocuğu, eşi, anne-babası veya arkadaşı olarak olası ek hastalıklardan ilk planda olumsuz olarak etkilenecekler arasındadır. Buradan bakınca yirmi yıl sonra her dört kişiden birinin obez olmasının aynı zamanda her ailede en az bir obez anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Yani obeziteye ailemizin tercihli hastalığı olarak da bakabiliriz.

...

Hekim de obez olabilir

Hekim danışmanlığı almadan kilo vermek çoğu kez özellikle gençlere cazip gelmektedir. Denetimsiz kilo verdirici ilaç ve malzeme ilanları bu ilgiyi artırsa da eczane camlarında yaygın biçimde bu ilanların yer bulmasını kabullenmek zor görünüyor. Aslında kilo verdirici yöntemlerin ticari yönüne kısaca göz atmak, sağlıktaki özelleştirmelerin olası risklerini algılamamızı kolaylaştırabilir. Bir tarafta alınan eczacılık yani sağlık eğitimi, öte yanda kilo verdirici ilaçların ticari getirisi!..
Aslında bu tür denetimsiz ilaçlar salt olası yan etkileri nedeni ile risk taşımıyorlar. Başka hastalıklara ikincil gelişen kimi obezitelerde asıl tanıya ulaşmada gecikmeye yol açıyorlar.
Yine kişinin çok kilolu olması, onu kısmi besin eksikliğinden muaf tutmuyor. Kişide demir, folik asit veya B-12 vitamini eksikliğine bağlı gelişmiş bir kansızlık, hipotiroidi denen ve tiroit hormonlarının az üretilmesine bağlı vücut metabolizmasında yavaşlama ile giden bir hastalık, kanser, şeker hastalığı, hipertansiyon vb. bulunabilir. İşte bunları tedavi etmeden diyete başlamak kimi zaman hayati riskler taşımaktadır.
Unutulmaması gereken bir husus, kilo vermeden önce imkanı olanların birinci basamak hekimi ve gerek duyulduğunda dahiliye uzmanı, diyet uzmanı ve kimi zaman bir psikolog veya psikiyatrisin yardımına ihtiyaç duyduğu olsa gerek. Yani arkadaş tavsiyesini bir motivasyon aracı olarak sınırlamak gerekiyor.
Bu danışmanlık obez hekimler için de geçerli. Yıllar önce uzmanlık sınavına hazırlanan dahiliye asistanı bir arkadaşımızın kilo verdiği dikkatimizi çekmişti. Sorduğumuzda çok titiz bir diyet yaptığını söylemişti. Oysa kısa süre sonra gerçeği hep birlikte öğrenecektik. Arkadaşımız hipertiroidi hastalığına bağlı aşırı kilo vermişti. Hipertiroidi tedavisi gördüğünde ise tekrar eski kilosuna ulaşmış ve foyası ortaya çıkmıştı. Üstelik arkadaşımızın hatası çifte kavrulmuştu. Birincisi hekimin kendisine hekimlik yapamayacağı kuralını çiğnemiş, ikincisi hastasına yani kendisine özensiz davranmıştı.
Dr. Zeki Gül

Evrensel'i Takip Et