20 Mart 2008 00:00

TABLO


Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı’sının “laikliğe” aykırı eylemleri nedeniyle AKP’nin kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmasıyla başlayan ilginç tartışmalar bir süre daha devam edecektir.
Öylesine bir tartışma süreci ki, “laikçi” kanat sevincini belli etmekte bir beis görmezken, AKP kanadı ise “kapatma davası bizim oyumuzu artırır, kaybedeceğim bir şey yok” havasındadır. Türkiye’de gerçek anlamda laikliğin olmadığını, bir tarafını kendisinin temsil ettiği iki cephenin iktidar çekişmesi olduğunu AKP de iyi bilmektedir. Bu nedenle açılan davayı ciddiye almamakta ve oy artışı için fırsata dönüştürmeye gayret etmektedir.
Ne hazindir ki ülke kaynaklarını peşkeş çeken, uyguladığı politikalarla halkı perişan, milyonlarca emekçiyi mağdur eden tekelci sermaye –IMF –ABD işbirlikçisi konumundaki AKP şimdi mağdur edebiyatıyla sokak sokak, meydan meydan dolaşmaktadır. Ancak, 22 Temmuz seçimleri öncesi mağdur edebiyatı ile topladığı rantı bu kez toplayamayacaktır.
Çünkü SSGSS Yasası’nı çıkarmak için gösterdiği direnç ile makyajı dökülmüş gerçek yüzü ortaya çıkmıştır. Kapanmasını isteyen çevrelerin AKP’nin bu yönüyle bir sorunlarının olmadığını göstermektedir. Başsavcı’nın kapatma davasını sadece Anayasa’nın 2. maddesinde sayılan ilkelerden biri olan laiklikle sınırlandırması da bunu kanıtlar durumdadır. Böylece mevcut Anayasal kurumlarının “serbest piyasa” ideolojisi doğrultusunda görev ifa ettikleri bir kez daha açığa çıkmıştır. Kaldı ki, “değiştirilmesi teklif dahi edilemez” denilen Anayasa’nın 2. maddesinde sadece laiklik sayılmamıştır. Peki, “Türkiye Cumhuriyeti (…) demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” tanımı içinden neden sadece “laiklik” ilkesine aykırılık dava konusu yapılmıştır? Bu durum hem bir çelişkiyi hem de birçok soruyu beraberinde getirmektedir. Sosyal devlet, serbest piyasa çıkarlarına aykırı olduğu için mi?
Demokratik ilkeler varlığının iddia edildiği bir ülkede parti kapatma ve siyaset yapma yasağının getirilmesi neyle izah edilebilir? Bu nasıl demokrasidir?
Madem kapatma davası Anayasa’nın 2. maddesine dayandırılıyor, yıllardır “sosyal devlet” ilkesine aykırı yüzlerce uygulamayı hayata geçiren sermaye partileri (AKP dahil) hakkında neden tek bir soruşturma açılmamıştır?
Kaldı ki AKP’nin böylesine “güçlü” duruma gelmesi, gerçek laikliğe aykırı kurumların (Diyanet kurumu gibi) Anayasal güvence altına alınmasının yanı sıra bütçeden aldığı payın bir çok bakanlık payından fazla olmasının payı unutulmamalıdır. Ayrıca, kendisine gösterdiği bağlılık nedeniyle tekelci sermaye, IMF ve ABD’nin desteği de gözden kaçırılamaz.
Halkın yoksullaştığı, gizlense de işsizliğin her geçen gün tırmandığı, Kamu İktisadi Teşekkülleri’nin peşkeş çekildiği, yurttaşlarına iş olanağı yaratmak yerine onur kırıcı sonuçlar yaratan gıda yardımı uygulaması, bir hak olan sağlık hakkının ortadan kaldırılarak yeşil kart uygulamasına bağlanması, eğitim hakkını ortadan kaldıran paralı eğitim uygulaması… gibi onlarca uygulama mevcut Anayasa hükümlerine göre bile aykırılık teşkil etmiyor mu? Bu hizmetler bir hak olarak Anayasa ile sözüm ona güvence altına alınmamış mıdır? Bu ihlallere sesiniz neden çıkmıyor da olmayan bir laiklik üzerinden fırtına koparıp yoksul halkın ve emekçilerin gündemini örtüyorsunuz?
Sistemin çarpık, çelişkili, sahte kurallarını fırsat bilerek, halkı inançları üzerinden sömüren gerici, antidemokratik, IMF ve sermaye uşağı, özelleştirmeci, yağmacı ve ikiyüzlü tutumu temel ilke haline getiren AKP ile; sermaye ve IMF uşağı, ırkçı, serbest piyasacı, özelleştirmeci, antidemokratik, sahte laikçi bu güçlerin dalaşmasından emekçiler lehine bir sonuç çıkmayacaktır.
Emekçilerin, iki kanadın hamlelerini boşa çıkarmasının ve sonucu lehine çevirmesinin yolu, kendi sorunlarına sahip çıkarak ortaya koyacakları ortak mücadeleyle mümkündür.
Nitekim, geçen cuma günü Emek Platformu’nun SSGSS’nin geri çekilmesi için ortaya koyduğu iki saatlik iş bırakma eylemi bile emek düşmanı AKP Hükümeti’nin geri adım atmasına yetmiştir. Ancak, bu eylem aynı zamanda AKP’nin emekçiler tarafından tasfiye edilme hamlesine dönüşmüşken, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın kapatma davası ile ortaya çıkması üzerine, bir başka boyuta evrilmiştir. Kaldı ki, “sosyal devlet” ilkesini ihlal eden AKP’yi tasfiye etmeye kararlı görünen emekçilerin eylemi, Başsavcı’nın kapatma davasından (yaşatma davası da denebilir) daha demokratik ve sonuç alıcı olacaktır.
Görünen odur ki geri adım atan AKP, bu kez emek örgütlerinin bir kısmını pazarlık masasına çağırarak bölme taktiği yürüterek, IMF’ye verdiği söz gereği bu yasayı çıkarmak isteyecektir.
Emek örgütlerinin bu pazarlık oyununu kabul etmesi AKP’nin yeni bir hamlede bulunmasına olanak vereceği kuşkusuzdur. AKP’nin tasfiyesi için olmayan “laiklik” ilkesi değil, sosyal ilkeyi tamamen ortadan kaldıracak olan SSGSS Yasası gerekçe olmalıdır. Bu gerekçeye dayanarak tasfiyeyi ise emekçiler gerçekleştirmelidir. Bu yola da girilmiştir zaten. Yeter ki başka kurumlar gölge etmesin!
Hasan Hüseyin Kırmızıtoprak

Evrensel'i Takip Et