21 Mart 2008 00:00
DURUM
Bugün Newroz, Kürt halkının zulme karşı direnişinin sembolü olan Newroz kutlu olsun. Bölgemizde bazı diğer halklar da Newrozu baharın gelişini simgeleyen bir gün olarak kutluyorlar.
Bugün Newroz, Kürt halkının zulme karşı direnişinin sembolü olan Newroz kutlu olsun. Bölgemizde bazı diğer halklar da Newrozu baharın gelişini simgeleyen bir gün olarak kutluyorlar. Kuşkusuz Newrozun Kürtler için diğer halkların kutladığı geleneksel Newrozlardan çok farklı bir anlamı ve önemi var. Kürt halkının bugün kutladığı Newroz, demirci Kawanın zalim hükümdar Dehakı öldürmesi ve özgürlüğün kazanılmasını anlatan bir efsaneye dayanıyor. Kürtlerin Newrozunu bugün çok anlamlı ve politik kılan; diğerlerinden ayıran, zulüm ve baskı söz konusu olduğunda, günümüz Dehaklarının varlığının devam etmesi ve demirci Kawaların hâlâ mücadele ediyor olmasıdır.
Newroz denilince hemen akla Kürt sorununun gelmesi boşuna değildir. Bugün 2008 yılının 21 Martında Kürt sorunu hangi aşmadadır ve nereye doğru gitmektedir? Herhalde bugün yanıtının aranması gereken ilk soru budur. Öncelikle söylemek gerekir ki, bu sorun varlığını devam ettirmektedir ve halen ülkenin bir numaralı demokrasi sorunu olmaya devam etmektedir. Artık kesin olarak anlaşılmıştır ki, Kürt sorunu çözülmeden ülkede demokrasinin kurulması olanaksızdır. Kürtler özgürlük ve demokrasi içinde yaşamadan, Türkler özgür olmayacak, ülkede demokrasi kurulamayacaktır. Bu anlamda Kürt sorunu aynı zamanda bir Türk sorunudur.
Çözümü açısından soruna bakılınca burada ilk tespit edilmesi gereken şudur: Kürt sorunu artık statükocu, inkarcı, asimilasyona dayanan ve mücadele edenin imha edildiği geleneksel anlayış ve yaklaşımların iflas ettiği bir aşamadadır ve bu anlamda eskiye dönüş olanaksızdır. Son harekatın gösterdiği de budur. Önce hava bombardımanı ile sorunun çözümsüzlüğü dünya aleme ilan edildi, arkasından aynı şey bilmem kaç pare top atışıyla yapıldı, sonra da kara harekatıyla egemen sınıflar bu sorun karşısında hiçbir çözüm olanağına sahip olmadıklarını itiraf ettiler. Aslında son zamanlarda Kürt sorununda olup bitenin anlamı budur.
Türkiyeyi yöneten işbirlikçi egemen sınıflar Kürt sorunu konusunda, iflah olmaz hastalığına çare bulmak için, modern tıbbın değil de üfürükçülerin, şarlatanların peşinden koşan çaresiz hastaya benziyorlar. Önce ABDye koşuyorlar, ABD yönetiminin ayaklarına kapanıyorlar. Ardından Talabaniyi davet edip kendileri ile işbirliğine zorluyorlar, ardından Barzaniye küfürler, tehditler yağdırıyorlar. Bu sorunda çözüm için görüşmedikleri sadece kendi vatandaşları olan Kürtler var. Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı, Kürt vekiller ile görüştüğünde ise sadece tek şey söylüyorlar; Aklınızı başınıza toplayın, PKK ile mücadelemizde bize koşulsuz destek verin. Bu görüşme ve diyalog değil, masanın üzerindeki teslim anlaşmasını imzalamak için ayakta bekletilen hasıma çekilen monologdur.
Peki ama Kürt halkı ne istiyor? Kürt halkının isteklerini 2008 Newrozu vesilesiyle kamuoyu yeniden öğrenme olanağı buldu. Kürtlerin istedikleri şunlar; Kardeşlik için kardeşlik haklarımızı tanıyın. Özgür olalım, eşit olalım, dilimizi kültürümüzü engelsiz yaşayabilelim, bizi insan yerine koyun, biz birlikte, ama demokrasi içinde birlikte yaşamak istiyoruz. Biz Kürtler olarak bugüne kadar yaptıklarınız için Edî bes e -yeter artık- diyoruz. Bunca zulme rağmen kardeşliğe açığız ve senden de insanca, demokratça yaklaşımlar bekliyoruz, böyle davranırsan uzattığın eli sıkmaya da hazırız. Kürtlerin genel olarak talepleri ve istekleri bunlar. Bu istek ve talepler aşırı istek ve talepler mi, ülkeyi bölecek talepler mi?
Türk olsun, Kürt olsun bu ülkede yaşayan, aklı başında olan, vicdanını yitirmemiş hiç kimse bu taleplere aşırı talepler olarak bakamaz. Kaldı ki, Kürtlerin aşırı talepler istemeye de hakları var. Ama onlar son derece sağ duyulu, Bin yıllık kardeşliğe uyan bu talep ve istekleri ileri sürüyorlar. Ama bugün devlet yönetimini elinde tutanlar hâlâ eski yöntem ve yönetim anlayışında gitmekte ısrar ediyorlar. Oysa bu yönetim tarzı, son olayların ve gelişmelerin de açıkça gösterdiği gibi iflas etti. Burada eski yönetim anlayışında ısrar edenlere aklınızı başınıza toplayın demek boşuna olacaktır. Ama onlara şunu söylemek gerekiyor, bugün meydanlara bir daha bakın ve onların ne söylediğine dikkat edin. Olaylar ve gelişmeler, aklınızı başınıza getirmese de, sizi hizaya getirecek denli hızlı ve kapsamlı ilerliyor. Engel olmak ise, dünyanın dönmesini durdurmak kadar olanaksız.
Ahmet Yaşaroğlu