22 Mart 2008 00:00
EMEK DÜNYASI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının AKP hakkında, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğuna dair açtığı dava...
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının AKP hakkında, laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğuna dair açtığı dava, düzen partilerinin demokrasi kriterleri açısından bir turnusol kağıdı oldu. Ağzını açan evrensel hukuk ilkelerinden söz ediyor, Türkiye partiler mezarlığı oldu. Bu ayıptır diyor, ama sonra dönüp hukukun üstünlüğü diye kendi şarkısını okuyor.
CHPnin tavrı bilindiği gibi! Onlara göre mevcut yasalar ve Anayasa, cumhuriyeti korumak için konmuştur. Bunları değiştirmek demek bölücülerin, şeriatçıların cumhuriyeti bölmesine fırsat vermek demektir. Onun için 12 Eylül Anayasasının kurduğu düzen aynen sürmelidir.
MHP ise AKPye yine can simidi atıyor. Anayasayı değiştirelim; parti kapatılmasını sınırlayalım diyor MHP ve ekliyor: Bölücülük yapan partiler kapatılsın, ama diğer nedenlerle parti (örneğin faşist ve şeriatçı partiler) kapatılmasın istiyor. Bu nedenle, Anayasanın 68. ve 69. maddelerinin değiştirilerek, suç işleyen parti sorumluları yargılansın ama partinin kapatılması için dava açılamasın istiyor MHP.
AKP ise daha ince bir ipin üstünde oynuyor. MHPnin teklifi ilk bakışta, AKP tarafından benimsenebilecek bir teklif ve iki partinin oyuyla bu değişiklik hemen yapılabilir gibi görünüyor. Ama öyle değil. Çünkü MHPnin teklifi AKPyi kurtarıyor ama Erdoğanı, Gülü kurtarmıyor. Bu da AKPnin işine gelmiyor. Çünkü Erdoğansız AKPnin yürümeyeceğini biliyorlar.
AKP cenahı çok ince bir formül arıyor: AKP, neredeyse; Kapatma davalarından sadece AKP ve onun önde gelen sözcüleri, en başta da Erdoğan kurtulsun ama diğer partilerin hepsi kapatma tehdidi altında bulunmaya devam etsin! anlamına gelen bir Anayasal düzeleme yapmak istiyor. Onun içindir ki AKP, MHPden gelen, Sadece yasaya aykırı düşen parti yöneticisi yargılansın, partiye zarar gelmesin formülüne bile karşı çıkıyor. Çünkü bu durumda AKP yırtıyor ama Tayyip Erdoğanı kurtarmak mümkün olmuyor.
Tabii burada en kestirmesi; AKP kapatılamaz, Tayyip Erdoğan ve birkaç AKP sözcüsü hakkında dava açılamazı Anayasanın 69. maddesine geçici fıkra olarak eklemektir! Ama bu da pek kabaca olur diye olacak, doğrudan böyle yapmak istemiyorlar. Onun için de; savcı bir parti hakkında dava açacaksa, Meclise başvursun, Meclis parti hakkında dava açılsın kararı verirse savcı da Anayasa Mahkemesine dava açsın, aksi halde dava açılmasın!
Tabii başka dolaylı kurtarma girişimleri de var. Örneğin, Savcı önce ihtar etsin, parti o kişileri partiden çıkarmazsa, partiye dava açılsın! gibi çeşitli numaralar da konuşuluyor. Ama sonuçta her şey dönüp dolaşıp AKPnin kurtarılmasına geliyor.
Yani özgürlükleri türban takma özgürlüğüne indirgeyen, üniversite sorununu bile türban sorunu olarak algılayan zihniyet, şimdi parti kapatma gibi bir sorunda bile sadece ucu zülfü yare dokununca Vay partiler kapatılıyor; parti kapatma zorlaştırılsın! diyor. Ama bunu derken bile; önce bölücü dedikleri partilerin kapatılmasına hiçbir zorluk getirilmezken şeriatçı, faşist ve diğer türden faaliyet sürdüren partilerin kapatılmasını zorlaştırıyor, hatta imkansız hale getirmeyi planlıyorlar. En başta da hakkında dava açılmış olan AKPnin kapatılmasının önlenmesine indirgeniyor her şey. Eğer bunu başarırlarsa, bir demokrasi zaferi daha kazanacaklar!
Tıpkı Kürt sorununun çözümü deyince akıllarına sınır ötesine askeri harekat yapmak, Kürtlerin dil ve kültürlerine özgürlük denilince, devletin Kürtlere aslında Türk olduğunu anlatan, Kürtçe yayın yapan propaganda televizyon yayını yapması gelmesi gibi.
Kısacası, AKPnin zihniyeti ile CHPnin zihniyeti arasında bir fark yok. Sadece, AKP kendi başına bir bela geldiğinde ondan kurtulmak içindemokrasi diye bağırıyor. Ama AKPnin demokrasi anlayışında belayı ortadan kaldırmak yok; tersine, belanın kendi başına sarılmasını önleyip başkasının başının üstünde bir Demokles kılıcı olarak salınmaya devam etmesine olanak vermek vardır. Çünkü bölücülük yapan partiler kapatılabilir biçimindeki ön kabul DTPnin kapatılmasına Meclisin yeşil ışık yakması, ondan da öte DTPnin kapatılması için mahkeme üstünde baskı oluşturmak anlamına gelecektir.
Bugün nasıl ki Kürtlerin haklarını tanımak demokrat olmanın ölçütüyse, Kürt partilerine serbesti sağlamak da partiler yasasının, siyasi partilerin çalışmalarındaki demokratikleştirmenin ölçütüdür. Dolayısıyla, Anayasada Kürt partilerini baskı altına almaya devam eden; bölücülük ve terör korkuluğunu sallamayı engellemeyen bir Anayasa değişikliğinin, demokrasiyi geliştireceğinden söz edilemez. Başka bir söyleyişle, DTPyi kapatmayı engellemeyen ama AKP, MHP, CHP... gibi sistem partilerine daha çok serbesti getiren bir Anayasa değişikliğinin, Türkiyenin demokratikleşmesi bakımından ciddi bir kıymeti harbiyesi olmaz, olamaz.
İhsan Çaralan