23 Mart 2008 00:00

newrozdur, navruzdur, sultan nevruzdur!

Cigerhun, Newroz adlı şiirinde “Newrozdur, newrozdur, newrozdur yarın/Yâr bir öpücük ver, kutlu olsun bayramın” der. Onun bu coğrafyadan oluşu, Anadolu halklarının bir bölümü gibi bu gün-tün eşitliğini “Sultan Nevruz” diye anmamı yadırgamayacağını düşündürdü bana. O yüzden “Newrozdur, Navruzdur, Nevruzdur” diyebilirim. Kürtçe Newroz, Farsçadan Türkçeye geçmiş biçimiyle Nevruz...

Paylaş

Cigerhun, Newroz adlı şiirinde “Newrozdur, newrozdur, newrozdur yarın/Yâr bir öpücük ver, kutlu olsun bayramın” der. Onun bu coğrafyadan oluşu, Anadolu halklarının bir bölümü gibi bu gün-tün eşitliğini “Sultan Nevruz” diye anmamı yadırgamayacağını düşündürdü bana. O yüzden “Newrozdur, Navruzdur, Nevruzdur” diyebilirim. Kürtçe Newroz, Farsçadan Türkçeye geçmiş biçimiyle Nevruz... Yılsırtı, Mart Dokuzu, Mart Bozumu, Sultan Nevruz, Gün Dönümü. Bir Diyarbakır türküsüyle “Es Kişer Hampartzum e” (Bugün bayram günüdür) desem de olur elbet. Ezgideki Ermeni sevdalı gibi sevdiğimden bir öpücük isterim ve dünya sarsılır.
Üstelik İsa’nın dirilişinin kutsanması olan, büyük Hıristiyan bayramı Paskalya da, ilkbahar gün dönümünün yaşandığı 21 Mart’ta dolunayın görülmesinden sonraki ilk pazar günüdür ve bizim coğrafyamızda da kutlanır. Bu bayram Aya Yorgi / St.George /Aziz Corc Günü diye de anılır. Aya Yorgi, bizim masallarımızda da yer alan, suyu bekleyen ejderi öldüren bir kahramandır.
Yahudiler de 21 Mart’ta “Fısıh/Passeh” Bayramı’nı kutlarlar. Mısır’dan çıkışlarını. Bu bayramın adı eskiden “Purim” Bayramı’ydı ve kahraman kraliçe Esther’in, halkını şeytan Haman’ın gazabından kurtarması anısına kutlanırdı.
Kısacası kışın sona erişi Orta Asya’dan Mezopotamya’ya, Anadolu’dan Trakya’ya her ulus, din ve inanışın kutladığı bir gün. (Kışın bitmeyeceğinden duyulan o ilkel korkuyu duymak için Doğu’da belki Kars’ta yaşamak gerek. Yıllık fal için “baca baca”lara katılmak, komşu kapısını, bacasını gizlice dinlemek, duyduğun bir cümle ya da sözcükle hayal kurabilmek.)
Tek tanrılı dinlerden önceye uzanan söylencelerinde hep bir “yeniden hayata dönme/dirilme” motifi yer alıyor. (İsa’nın dirilmesi de bu motifle örtüşüyor.) Kısacası kökleri bin yıllar öncesine dayanan bahar bayramları; doğayla birlikte uyanışı, umudu, beklentileri, “öleceğiz ama yeniden dirileceğiz” inancını ifade ediyor. Gece-gündüz ve mevsim döngüsündeki değişim, soyut/mistik düzeyde yapılandırılmış bir karşıtlıklar kümesini de beraberinde getiriyor: Işığın ve yaşamın karanlığı ve ölümü alt etmesi; gündüzün, aydınlığın ve iyinin geceye, karanlığa ve kötüye karşı zafer kazanması. Zamanları örtüşmese de şenliklerle kutlanan bu bayramların tüm canlılara neşe ve mutluluk getireceğine inanılıyor.
Anadolu, Mezopotamya, Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Asya’yı kapsayan oldukça geniş bir bölgedeki çeşitli halklar tarafından kutlanan bu bahar bayramı, çok-kültürlü niteliktedir. Gözden kaçırılan da budur. Farklı halklar ve kültürlerde bu özel gün farklı biçimde kutlanır: Azeriler yumurta boyayıp tokuştururlar; Hıristiyanlar da Paskalya’da aynı şeyi yaparken ‘İsa dirildi’ derler; Aleviler, dünyanın bugün yaratıldığına ve Hz Ali’nin de 21 Mart’ta doğduğuna inanırlar; Nevruz gününe en yakın pazar günü Manisa’da Mesir Bayramı’dır; Antep’te “Sultan Nevruz” adıyla karşılanır. Kars köylerinde her aile evinin damında ateş yakar, Antakya’da yaşayan Nusayriler “hirisi” pişirirler, Ezidiler/Yezidiler ise evlerini süsleyip kâselerini şarapla doldururlar, İran’da önceden filizlendirilen tahılın filizleri ezilerek suyuyla özel bir tatlı yapılır. Türkmenistan’da yapılan benzer bir tatlının adı “semeni”dir. Hemen tüm halklarda 21 Mart’ta sabah erken kalkılır, özel sofralar kurulur, mezar ziyareti yapılır, hastalıklardan korunmak için ateş/üzerlik üzerinden atlanır; bereket getirmesi için 21 Mart’ı 22 Mart’a bağlayan gece uyunmaz.
Bu gün, bir zamanlar dünyanın hemen hemen her yerinde yılbaşıydı.
Daha soğuk iklimlere uzandıkça bu bayramın mayıs ayında kutlandığını da görmek olası. Avusturya’nın kimi bölgelerinde (bildiğim kadarıyla bir zamanlar İngiltere’de de) 1 Mayıs Bahar Bayramı’dır da. Ağaçlara özel çelenkler asılıyor, sokak sofraları kuruluyor.

Eski çağların emekçileri
Ne var ki, nasıl “1 Mayıs”ın artık anlamı geri götürülemezse, Newroz da Nevruz da değiştirilemez. 6 Mayıs’ın Hıdrellez denilen bir halk bayramı oluşu nasıl Denizlerin katlini unutturamadıysa, bahar bayramı kimliği de Newroz’u ve Nevruz’u değiştiremez. Şehname’de yer alan söylencedeki Kawa da, Ergenekon Destanı da bir direnç söylencesi kimliği kazanmıştır. Güzel ve anlamlı olan her iki söylencenin kahramanının da bir demirci oluşu. Eski çağların insanüstü bir hüner ve bilgi taşıdığına inanılan emekçileri.
Çoğu halk tarafından bahar bayramı çerçevesinde kutlanan Newroz, Kürtler için doğanın yeniden dirilişinin yanı sıra direnişin, özgürleşmenin ve kurtuluşun sembolü olagelmiştir. Bu algılayışın, ilk olarak Avesta, Şehname ve Şerefname gibi eserlerde karşılaştığımız mitolojik/tarihsel bir kaynağı vardır. Ve söylencenin odağında, kralın zulmünden kaçabilen gençlerin dağlara sığınıp çoğalarak Kürt halkını oluşturması ve bir demircinin egemene karşı halkı etrafında toplayarak isyan bayrağını açması vardır.
Söylencenin başını anımsayalım; Şeytan bir bahane uydurup Kral Dehhak’ı omuzlarından öper. Dehhak’ın omuzlarında iki yılan belirir ve krala rahat huzur vermez. Hekim kılığında gelen şeytan bu kez, bu yılanların insan beyniyle doyurulması gerektiğini söyler. Beyinler genç insanlardan alınmalıdır. Bu görev demirci Kawa’ya verilir. Şehirden her gün kızlı erkekli gençler toplanır. Dehhak’ın yaşadığı şehrin halkı bir süre sonra krala, yılanları için gerekli gençleri, kralı olduğu tüm ülkesinden almasının daha doğru olduğunu söylerler. Dört bir yandan gençler getirilir şehre. Arada kendi oğullarının da ölümünü yaşayan Kawa, her gün iki genç yerine bir genç, bir keçi beynini verir kralın yılanlarına. Durum anlaşılmayınca öldürülmeyen gençleri birer birer dağa kaçırır. Gençler orada çoğalırlar. Ve bir gün Kawa’nın önderliğinde ayaklanırlar. Bu ayaklanma damlarda ateş yakılarak duyurulur öteki şehirlere. Bu bir kırıma, bir kıyıma ayaklanmanın öyküsüdür.
Ergenekon da bir savaşta bütün kişileri öldürülmüş bir halkı anlatır. Son delikanlı eli ayağı kesilmiş olarak bırakılmıştır. Onu bir dişi kurt taşır, bir vadiye. Yaralarına bakar, onunla çiftleşir. Sonunda çoğalan bu kurt-insan melezi topluluk, dağların çevirdiği alana sığmaz olur. Bir demirci kayaları gözden geçirip, demir bir dağ bölümü bulur ve 70 yere 70 körük yerleştirip demirden dağı ateş sayesinde eriterek yol açar. Böylece yeniden dirilen bir ulus özgürlüğe kavuşur.
Acaba, Dehhak’ın omuzlarındaki yılanların bir çıban/ur sembolü olduğunu söyleyenler, bu delikanlıyı kaçırıp kurtaran kurdun bir “düşman kızı” sembolü olduğunu düşünmemişler midir?.. Kim bilir...
Acı olan, kötüye kullanılan her söylenceyi, her kişiyi kolayca karşıtı olduğumuz düşünceye devretmemizdir. (İyi ki ulusal sayılan yemeklerimizi milliyetçilere devretmiyoruz, aç kalırdık.)

Osmanlı Sarayı’nın Nevruz’u
Gün ve gece eşitliği günü “21 Mart” hep kutlu sayılmıştır. Osmanlı döneminde Divan şairleri, Ramazan ve Kurban bayramları için yazdıkları övgü şiirleri için “giyim armağanı”, yılın başı da sayılan Nevruz için yazdıkları “Nevruziye” içinse para ödülü alırlardı. Bu kasidelerde ağaçların yeşermesi, çiçeklerin açması, havanın ısınması gibi konulara yer verilirdi. Nevruz günü Adem’in yaratıldığı, Nuh’un gemisinin karayı bulduğu, Hz. Ali’nin doğduğu, halife olduğu, Nevruz gecesi bütün yaratıkların Tanrı’ya secde ettiği, dileklerin yerine getirildiği anlatılırdı. Nef’î’nin gazelinden bir beyitle Nevruziye’ye örnek verelim:
“Erişdi bahâr oldu yine hemdem-i Nevruz
Şâd etse nola dilleri câm-ı cem-i Nevruz.”
(Erişti bahar, yine Nevruz yaklaştı
Ne olur gönülleri şenlendirse Nevruz padişahının kadehi)
XVI. yüzyılın Alevî-Bektaşî şairlerinden Pîr Sultan Abdal da Nevruziye’sinde birlik çağrısı yapar:
“Âşık olan canlar bugün gelürler
Sultan Nevruz günü birlik olurlar.”
Nevruz’dan önceki günün gecesi sarayda “ot gecesi” diye anılır, bütün gece uyunmayıp çeşitli eğlencelerle saray hekimbaşılarının yönetiminde Nevruziye denen karabiberden zencefile, portakal kabuğundan sakıza 40 çeşit baharattan yapılmış macun hazırlanırdı. Nevruz macununun değişik formülleri vardı ve çok sayıda hastalığa iyi geleceğine inanılırdı. (Kimi araştırmacılar bu geleneğin kökenini Persler dönemine kadar götürmektedir.)
Özel kaplar içinde padişaha, ailesine ve devlet büyüklerine sunulan bu macunlar kapaklı, porselen kaseler içine konurdu. Nevruziye macunu konan kâselerin kapakları kurdelelerle bağlanır, kurdeleler arasına, günün koç burcuna ne zaman gireceği saati, dakikası ve saniyesiyle yazılı bir de kağıt iliştirilirdi. Buna Nevruziye kulağı denirdi.
Nevruziye geleneği Manisa’da XVI. yüzyıldan beri mutasavvıf hekim Merkez Musluhiddin Efendi tarafından başlatılan mesir macununun halka dağıtımı geleneğiyle sürmektedir. (Burada hazırlanan macunun 61 değişik maddeden yapıldığı söylenir.) Nevruz günlerinde müneccimbaşı, yeni takvimi padişaha ve veziriâzama sunar, bahşişini de alırdı. Buna da “Nevruziye bahşişi” adı verilirdi. Ayrıca Osmanlı Nevruz âdetleri arasında Yeniçeri Ağası’nın döneminin bakanlarına yemek vermesi de yer alırdı.
Osmanlılarda tüketimi düzenlemek için Nevruz’dan önceki üç hafta tatil olan cuma günü, kuru yemiş yenerek kutlanırdı. Azerilerin Nevruz ayındaki çarşamba günleri için yaptıkları “Ahır Çarşamba” geleneğine benzeyen bu kutlamalarla, kuru yemiş satan esnafın elinde eski yılın kuru yemişlerinin kalmaması sağlanırdı.
21 Mart yeni gündür, gün ve gece eşitlenir. Muş’ta söylenen bir Ermeni ezgisinde denir ki:
“Bayram öncesi, o mutlu gece
Öylesine eşsiz bir an var olur ki
Göğün altın kapıları açılır
Ve yeryüzünde her şey durulur
Muradına ermeden ölen sevdalıların
Yıldızları kayarak birbirini bulur.”
21 Mart’ı emeğin sömürüsüne ve ayrımcılığa karşı bir birlik bayramı olarak kutlamak gerekir. Haydi öyleyse, yurdumuzun ve coğrafyamızın Kürdü, Türkü, Ermenisi, Süryanisi, Ezidisi, Rumu , Lazı, Boşnağı, Gürcüsü, Türkmeni, Çerkesi, Azerisi, Tatarı, Terekemesi...emekçi nice halkı varsa, hepsinin 21 Mart’ı kutlu olsun...
Sultan Nevruz mübarek olsun!
Cejna Newroz Pîroz Be!
Newroz Piroz Be!
Sennur Sezer
ÖNCEKİ HABER

yaptığımız her elif yeni bir şeydir

SONRAKİ HABER

bir uzun yürüyüş:
diyarbakır newroz’u

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...