24 Mart 2008 00:00
GÜNDÖNÜMÜ
Kurulduğu günden beri emekçilere saldıran AKP, halkı yoksullaştırdı, devletin sosyal yanını tamamen yok etti, ülkenin en önemli tesislerini haraç-mezat sattı.
Kurulduğu günden beri emekçilere saldıran AKP, halkı yoksullaştırdı, devletin sosyal yanını tamamen yok etti, ülkenin en önemli tesislerini haraç-mezat sattı. Ancak bazı yasal düzenlemeleri erteleyerek, ilköğretimde ücretsiz kitap dağıtarak, yoksullaştırdığı insanlara iane türünden erzak ve kömür dağıtarak halk düşmanı yüzünü gizlemeyi de başardı.
CHP ve MHPnin savaş çığırtkanlığı karşısında, barıştan yanaymış görüntüsü de sergileyen AKP, 22 Temmuz seçimlerinde Kürt ve Türk emekçilerinden yoğun bir oy desteği aldı.
Seçimlerden hemen sonra emekçilerin tüm haklarına ve özellikle de sağlık ve sosyal güvenlik hakkına saldıran AKP, bir yandan da üst üste zamlarla hayatı emekçilere zehir etti. Bu arada Başbakanın ve bakanların çocukları milyon dolarların ve gemiciklerin sahibi oluyorlardı.
İşte bu koşullarda SSGSSye karşı 14 Mart iş bırakma eylemi gerçekleşti. Artık sabır taşı çatlamış ve emekçiler, AKPye de kahredici tokatlarını atmaya hazır olduklarını göstermişlerdi. Emekçilerin iki saatlik iş bırakma eylemi ile AKP, kurulduğundan beri uygulamakta olduğu emek ve halk düşmanı politikaları karşısında ilk defa bu kadar geniş katılımlı, etkili ve örgütlü bir direnişle karşılaştı. Çok rahatlıkla emperyalist devlet ve örgütlerin emir ve talimatlarına uyma taahhüdünde bulunan AKP, emekçi kitlelerin örgütlü karşı duruşu karşısında şaşkınlaştı ve sarsıldı.
Çünkü biliyordu ki yüzde 21e yükselttiği DSPyi bir çırpıda yüzde bir buçuğa indiren emekçiler, AKPyi de tarih sahnesinden silebilecek güce sahipti ve o gücü kullanma kararlılığı gösteriliyordu. Bu telaş ve sarsıntı içinde Başbakan bir yandan sendikacıları yalan söylemekle suçlarken, öte yandan meşru ve her yönüyle hukuka uygun olan eylemleri yasadışı ve suç ilan ederek savcıları göreve çağırıyordu.
Ne var ki bir gün önce tehditler savuran Başbakan ve onun çalışma bakanı, 14 Mart akşamı yasayı yeniden değerlendirmek üzere geri çektiklerini açıklamak zorunda kaldılar.
AKP bu telaş ve şaşkınlık içindeyken, Yargıtay Başsavcısı AKPnin imdadına yetişti. Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu gerekçesiyle AKP hakkında kapatma davası açtı.
AKP laiklik karşıtı eylemlerin örgütlendiği merkezlerden biridir. Başbakan, Siirt AKP Kadın Kolları Kurultayındaki konuşmasında Kimse bizi laikliğin odağı haline gelmekle suçlayamaz dedi. Başbakan hemen laiklik karşıtı eylemlerin şeklinde düzeltme yaptıysa da aslında eskilerin deyimiyle şecaat arz ederken sirkatin söylemişti. Şaşkınlıkla gerçeği ağzından kaçırmıştı.
Ancak laiklik karşıtı eylemler sadece AKP ile sınırlandırılamaz. Laiklik karşıtı eylemler; ABDnin yeşil kuşak projesi kapsamında dinci örgütlerin parasal yönden desteklendiği ve silahlandırıldığı, Diyanet İşleri Başkanlığının anayasal bir kurum halinde düzenlendiği, zorunlu din derslerinin anayasaya yerleştirildiği, derin devlet denetimindeki Hizbullah örgütünün faili meçhul(!) cinayetler işledikleri günlerden beri vardı ve devlet tarafından korunup destekleniyordu.
Laiklik savunucusu(!) CHPnin resmi bülteninde yayınlandığı belirtilen haberlere göre: Baykal, partisinin TBMM grup toplantısında başörtüsüyle ilgili görüşlerini anlatırken Kuran-ı Kerimi ve hadisleri kaynak gösterdi. Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanifeden örnekler verdi. Baykal, 30 Ocakta ise Biz türban takan kızlarımıza sahip çıkıyoruz, onları koruyoruz ifadesini kullandı.
CHP Sakarya İl Örgütü, üzerinde kapalı kadın fotoğrafı olan seçim otobüsüyle halktan oy istedi.
CHP, Yozgatta farklı bir seçim çalışması yürüterek vatandaşlara başörtüsü dağıttı. Kadın Kolları İl Başkanı Özgür Karslıoğlu, Başörtüsü karşıtı gibi gösteriliyorduk. Bundan rahatsızlık duyduğumuz için gittiğimiz yerlerde eşarp dağıtmaya başladık dedi.
Trabzon Kadın Kolları Başkanı Sevgi Erol, kadınlara başörtüsü dağıttı. Partiler elbette kapatılabilir. Ancak partileri kapatma görevi ve sorumluluğu da halkın kendisindedir. AKP ve diğer tüm sermaye partileri, sadece laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmaktan değil tam bağımsızlık ve demokrasi karşıtlığı, emek ve halk düşmanı politikaların odağı olmak; ülkenin üretim kuruluşlarını ve kaynaklarını emperyalistlere peşkeş çekmek, işçiler ve emekçilere sermayenin çıkarları uğruna zulmetmek, insanı ve doğayı daha fazla kâr uğruna yok etmek suçlarından, kısacası her türlü insani değere ve doğaya düşman kapitalizmi korumak suçundan emekçiler tarafından tarihin çöplüğüne atılmalıdırlar.
Bunu da birleşen emekçiler gerçekleştirebili!
Hasan Hüseyin Evin