24 Mart 2008 00:00
BAYKUŞ
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının (UNDP) Türkiye 2008 İnsani Gelişme Raporu yayınlandı.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının (UNDP) Türkiye 2008 İnsani Gelişme Raporu yayınlandı. Sağlık, eğitim, bilgi ve düzgün bir yaşam standardı konularındaki ortalama başarının ölçüldüğü insani gelişim endeksinin de yer aldığı rapora, gelin birlikte göz atalım.
Eğitimle başlayalım dilerseniz: UNDPnin İnsani Gelişme Raporunda Türkiye, eğitim endeksinde 177 ülke arasında 104üncü sırada bulunuyor. Ardı ardına sıralayacak olursak, özellikle dikkatimi çeken verileri birlikte görmek çok daha tanımlayıcı olabilir sanırım.
- Genç işsizlerin oranına göre 10uncu,
- Bilim, mühendislik, üretim ve inşaat dallarında okuyan yüksekokul öğrencilerinin toplamdaki payına göre 54üncü,
- Ortaöğretimde net okullaşma oranı açısından 74üncü,
- Yükseköğretimde brüt okullaşma oranına göre 74üncü,
- İlk, orta ve yükseköğretimde, erkeklerde okullaşma oranı açısından 77nci,
- İlk, orta ve yükseköğretimde kadınlarda birleşik brüt okullaşma oranına göre 115inci,
- İlk, orta ve yükseköğretimde birleşik brüt okullaşmaya göre 108inci,
- Eğitim endeksine göre 104üncü,
- Eğitim alanında kamu harcamaları (GSYHnin yüzdesi) açısından 105inci,
- Sağlık alanında kamu harcamaları (GSYHye oranı) açısından 41inci ve
- İnsani gelişme endeksine göre de 84üncü sıradayız.
Raporda, eğitim niteliğine de vurgu yapılıyor. Türkiyede zorunlu eğitimin süresi uzamış bile olsa, bu durumun modern temel becerilerin kazanılmasını güvence altına almadığı belirtilen raporda, 2001 yılında yapılan bir araştırmada, Türkiyede 4. sınıf öğrencilerinin yüzde 42sinin okuryazarlık derecesinin en alt düzeyde olduğuna işaret ediliyor. UNESCOnun hazırladığı Herkes İçin Eğitim Gelişme Endeksi, Türkiyeyi 125 ülke arasında 77nci sırada gösteriyor. Öğrencilerin hayata dair sorunları çözme başarılarına göre yapılan sıralamada da Türkiye, katılan 40 ülke arasından sondan 5inci olmuş. Bu da Türkiyedeki öğrencilerin çoğunluğunun, değişik kaynaklardan edindikleri bilgileri sentez yaparak kullanma becerisi gösteremediklerini ortaya koyuyor.
Tüm bu sıralamalara bakıldığında, en olumlu görünen derecenin sağlık alanında alınabilmesi pek de şaşırtıcı değil. Sağlığın kâr getiren bir ticari sektör olarak tanımlanabilmesi için yoğun çaba gösterilmesinin, kurumların birleştirilmesi ve dışarıdan hizmet satın alımlarının yaygınlaştırılmasının sağlık harcamalarına ayrılan kaynağın şimdilik yükselmiş olmasında önemli bir payı olduğunu düşünebiliriz.
Özellikle rahatsız edici olan, eğitimde belirgin biçimde gerilerde yer alıyor olmamızın yanında, kadın-erkek eşitsizliğinin de ciddi boyutta olmasıdır. Bu eğitim verileri ile genç işsiz oranına göre ilk onda olmak beklenen bir sonuçtur. Eğitime ayrılan pay üzerinden, bu sonuçlardan daha iyisini beklemek de hata olur. Bu denli geri bıraktırılmış bir öğrenim düzeyi ile topluma istediklerinizi yaptırmak da kolaylaşacaktır. Hayata dair sorunları çözme becerisi gösteremeyen, dolayısıyla analiz ve sentez gücü ölçüsünde gelişebilecek bir eleştirel bakış kazanamayan toplumda, sorunları şiddet kullanarak çözmek de ister istemez yaygınlaşacaktır.
Devlete sahip çıkmak(!) üzere yukarılarda sürdürülen kapışmada ortaya çıkan yaklaşımlar da insani gelişme indeksimiz ve eğitim düzeyimiz ile pek uyumludur. Parti kapatma davalarına, yaşını başını almış insanları sabaha karşı gözaltına almalara, Newroz kutlamalarına panzerlerle ezerek karşılık verilmesine farklı bir duruş sergileyebilmek, tümüne eleştirel bakabilmek için sahip çıkma refleksini taşıyanların vesayet altına alıcı gölgesini üzerimizden kaldırmak gerekmektedir.
Yıllar önce gözaltında işkence gördükleri iddiasıyla başvurduklarında, İslami görüşte oldukları için başvurularından rahatsız olan sayın rektörümüz, bazılarına işkence de yapılabileceğini ima ettiğinde, verdiğim hiç kimseye işkence yapılamayacağı yanıtımı tekrar etmek istiyorum. Yeri yurdu belli, yaşı ilerlemiş insanların ne nedenle olursa olsun sabaha karşı evlerine baskın yapılması, gözaltına alınmaları da o insanlara yönelik ciddi bir şiddet ve dolayısıyla Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşmesinde yer alan işkence tanımına uygun bir durumdur. O dönemdeki sayın rektörüm Prof. Dr. Kemal Alemdaroğluna, İlhan Selçuka ve Doğu Perinçeke devlete sahip çıkma refleksleri nedeniyle diğerlerine olduğu kadar karşı olmakla birlikte, maruz kaldıkları bu muamelenin görünür kılınması için de mücadele etmekten geri durmayacağımı duyurmak isterim.
Sahiplik iddiasında olanların tamamına da bir sözüm var. Gölge etmeyin efendiler!
Şebnem Korur Fincancı