25 Mart 2008 00:00

Tuncelililer köylerine geri dönmek istiyor

Bir gecenin sabahına kül olmuş evleri, bağları bahçeleri ile uyanan Tuncelili köylüler, yıllardır özlem çektikleri köylerine geri dönmek istiyorlar. Yıllardır, köylerinin havası, suyunun hayalini kuran Tuncelililer, devletin ödeyeceği tazminatlara ihtiyaçlarının olduğunu dile getiriyorlar

Paylaş

Bir gecenin sabahına kül olmuş evleri, bağları bahçeleri ile uyanan Tuncelili köylüler, yıllardır özlem çektikleri köylerine geri dönmek istiyorlar. Yıllardır, köylerinin havası, suyunun hayalini kuran Tuncelililer, devletin ödeyeceği tazminatlara ihtiyaçlarının olduğunu dile getiriyorlar.
Köylerinin yakılmasını, nasıl baskı gördüklerini gazetemize anlatan Tuncelililer, baskılarla mücadele etmek ve birlik olmak için dernekleştiklerini ifade ettiler. Karataş, Avşar, Mercan Vadisi, Yarımvadi, Cevizlidere, Yenikonak, Ziyaret ve Kozluca köy dernekleri ile Munzur Çevre Derneği yöneticileri, hem kötü anıları andılar hem de taleplerini anlattılar.
‘Baskı gördük’
Köyleri yakılmadan önce sürekli baskı gördüklerini söyleyen Karataş Köy Derneği Başkan Yardımcısı Yusuf Kul, Yeşil kod adlı ‘Mahmut Yıldırım’ın sürekli köylerine gelmesini buna örnek olarak gösterdi. Köy yakmaları sırasında birçok vatandaşın ateşler içinde kaldığını belirten Kul, köyler yakılmadan önce Karataş köyüne devlet tarafından 9 tane ‘havan topu’ atıldığını iddia etti. Atılan bu havan topları nedeniyle 7 yaşındaki bir kızın yaşamını yitirdiğini, 7 kişinin de çeşitli yerlerinden yaralandığını söyleyen Kul, devletin ise ‘bu havan toplarının PKK tarafından atıldığını’ açıkladığını anlattı. Savcının Karataş köyüne gelerek yaptığı araştırmalar sonucunda havan toplarının ‘askere’ ait olduğunun ortaya çıktığını ifade eden Kul, küçük kızın ailesinin AHİM’e başvurduğunu ve hükümetin aileye tazminat ödediğini söyledi.
‘10 dakika süre verdiler’
Aynı yıl köylerinin yakıldığını belirten Kul, üstelik bu konuda açılan davalarda geçim kaynakları olan ‘hayvancılığın’ kabul edilmediğini vurguladı. “Yani hayvancılıkla biz geçinmiyormuşuz. Ben o köyün aynı zamanda muhtarı olduğum için biliyorum. Hayvancılık kredisi çektiğimize dair Ovacık Ziraat Bankası’nda köye ait hayvan sayısal cetveli mevcuttur. Her hanenin kaç hayvanı olduğu o kayıtlarda yer alıyor” diyerek tepki gösteren Kul, sözlerine şöyle devam etti: “Geçim kaynağımız kesinlikle hayvancılıktır. Devlet bunu bile bile inkar ediyor.” Köyleri yakıldığında, Bolu İndirme Tugayı, Kayseri Hava İndirme Tugayı ve kendi köylerinde bulunan karakoldaki askerlerin köylerine geldiğini anlatan Kul, askerlerin kendilerine “10 dakika size süre veriyoruz. Köyleri boşaltın, evleri yakıcağız” dediğini iddia etti.
Dönemin başbakanı Tansu Çiller’in valiliklere gizli bir genelge gönderdiğini iddia eden Yusuf Kul, bu genelgede ‘Terörü bitirmek için ne yaparsanız yapın. Köyleri mi yakıyorsunuz, yoksa insanları mı öldürüyorsunuz; ne yapıyorsanız yapın” yazdığını savundu.
‘Terörden değil devletten zarar gördük’
Evleri yakıldıktan sonra bazı köylülerin Ovacık’taki çığ mağdurları için yapılan ‘sosyal konutlara’ ve yakın okullara sığındığını dile getiren Kul, daha sonra da İstanbul’a göç etmek zorunda kaldıklarını anlattı. “Bu devlet o bölgeye yönelik 1926 ve 1994’te de aynı katliamları, yakıp yıkmaları gerçekleştirdi. ‘Dersim Olayı’nda da köyler yakılmış, yıkılmış ve insanlar sürgün edilmişti. En azından 7 sene sürgünde kalmışlar. Devlet sürgünde kalanlara yer vermiş, geri dönmek isteyenlere de hayvan almak ve yer edinmek için belli para vermiştir” diye konuşan Yusuf Kul, davalarını AİHM’e taşıdıklarını ve AHİM’in de Türkiye’yi haksız bulduğunu söyledi. Devletin örnek köy olarak gösterilen Boydaş köyüne 150 milyar tazminat ödediğini, ancak kendilerine henüz ödeme yapılmadığını açıklayan Kul, “Devlet oralara para ödedi. Devlet bu paraları ödedikten sonra peşinden ne yaptı? Bu süreyi uzattı. Bununla ilgili ‘terörden zarar görenler’ diye terör yasası çıkarttı. Sözde bunları kapsama alacak. Şimdi terörden çıkması gereken yasa süresini uzattı ve 5230 sayılı bir yasa çıkarttı. Terörden dolayı zarar görenler...” dedi.
Terörden zarar görmediklerine dikkat çeken Kul, kendilerine devletin zarar verdiğini, devletin askerlerinin köylerini yaktığını ileri sürdü. Köy yakmalardan hemen sonra ‘Ovacık Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduklarını kaydeden Kul, “O dönemin başbakanı Tansu Çiller, PKK helikopterlerinin köyleri yaktığını söyledi” diye konuştu. Kendilerine para vereceklerini buna karşılık olarak da ‘PKK’nin köyleri yaktığını söyleyin’ dendiğini anlatan Kul, “Kendi köyümün karakol komutanımı tanıdım, o da olayın içinde. Biz bu yasadan dolayı mağdur olduk. Köy olarak yakarak zarar görmek dışında da sorunlar yaşanmıştır. Ovacık’ın merkezini, 76 muhtarlığın 35 muhtarlık olduğunu düşünün. Boşaltma sonucu esnaf da zarara uğramıştır. Sonuçta, insanlar köyünü terk ediyor. Alım gücü düşmüştür, eskisi gibi çok insan da yok. Ondan dolayı herkes bir şekilde bu olaydan zarar görmüştür. Devlet tarafından 17 köy yakılmıştır” diyerek köy yakmalarını anlattı.
‘4 gün aç kaldım’
Mercan bölgesine bağlı Yarımkaya köyünden Fatma Demir ise yaşadıklarını anlatırken gözyaşlarına hakim olamadı. Düşündükçe ağlamak istediğini anlatan Demir, 9 çocuk annesi.
Köyleri yakıldıktan sonra İstanbul’a göç etmek zorunda kaldıklarını belirten Demir, “Sorun çoktur. Devletten para da almadık. Aç kaldık, susuz kaldık. Evde 4 gün ekmeksiz kaldığımız zaman da oldu. Ağlamam geliyor bunları düşündükçe. Daha neler gördük bizler. Ama devletten çöp dahi alamadık” diye konuştu.
Askerlerin evini boşaltmasına izin vermediğini dile getiren Yarımkaya köyünden Hüseyin Demir ise “Bizi harmana topladılar, kimliklerimizi aldılar. Bizim oranın askerleriyle köyün muhtarı Rıza Çubuk, Şahin Kınıklı, Yazıalan köyünden Kenan Konuk’u asker beraberinde getirdi. Bizi ormanlık alanda uzaklara götürdüler. Burada 2 saat oturacaksınız dediler. Onlarla gelen Şahin Kınıklı, Rıza Çubuk ve Kenan Konuk’u ise asker tekrar beraberinde götürdü. Onları götürdükten sonra çayırlıkta, çıplak şekilde dövdüler. Giysilerini giydirmeden köylüler ‘onları görsün’ diye ‘O şekilde gidin’ dediler” şeklinde konuştu.
Köye döndüklerinde sadece dumanla karşılaştıklarını ifade eden Demir, askerlerin kendilerine, ‘24 saat içinde burayı boşaltın, burada canlı varlık görmeyeceğiz’ dediğini iddia etti. (İstanbul/EVRENSEL)

‘Çok zorluk çektik’
Askerin terörden daha beter olduğunu anlatan Karataş köyünden Halil Kırmızı, Osman Üstteğmen adında bir askerin köye gelerek kendilerinden davar kesmelerini istediğini belirtti. Askerin köye geldiğinde telefon tellerini kestiğini söyleyen Kırmızı, bu nedenle köyleri yanarken kimseden yardım isteyemediklerini kaydetti. Evi yakılırken eşyalarının bir kısmını kurtarabildiklerini, onların da yolda kaybolduğunu dile getiren Kırmızı, devletten ise yardım alamadıklarını vurguladı. Halil Kırmızı ve ailesi de Ovacık’taki camı ve kapısı olmayan ‘sosyal konutlara’ sığınmışlar. Burada bir hafta kaldıktan sonra İstanbul’a göç etmek zorunda kaldıklarını vurgulayan Kırmızı, İstanbul’da çok zorluk çektiklerini ifade etti.
‘Hakkımızı arayacağız’
Yakılan ilk köylerin Mercan Vadisi’nde bulunan köyler olduğunu belirten Mercan Vadisi Yarımkaya Köy Derneği Başkanı Seyfi Çaresiz ise bu köylerin yakıldıktan sonra ‘tekrar dönmemek üzere’ boşaltıldığını vurguladı. Tunceli’de yakılan köylerde hâlâ bitki yetişmediğine dikkat çeken Çaresiz, o dönemde köylerinde kimyasal maddeler yakıldığının iddia edildiğini söyledi. Bu konuda hiçbir araştırma yapılmadığını belirten Çaresiz, ancak az da olsa yetişen meyve ve sebzelerde şekil bozukluğu olduğunu kaydetti.
Tunceli’de yakılan ve yıkılan köylerin devlet tarafından mutlaka onarılması gerektiğini belirten Çaresiz, insanların köylerinde yaşamaya devam etmeleri için sonuna kadar haklarını arayacaklarını söyledi.

Devlet ayıbını görmeli
1994’teki köy yakmaları ve köy boşaltmaları Tunceli’nin muhalif kimliğinin yok edilmek istenmesi olarak anlamlandıran Karataş Köyü Dernek Başkanı Ercan Kırmızıtaş, köyleri-evleri yakılan köylünün canlarını bile zor kurtardığını ifade etti. İnsanların zorunlu göçe zorlanarak Tunceli’nin insansızlaştırıldığını vurgulayan Kırmızıtaş, yaşanan bu adaletsizliğe karşı bütün köylüler bir araya gelerek dernekleşme yolunu seçtiklerini söyledi. Devletin bu ayıbı temizlemesini istediklerini kaydeden Kırmızıtaş, Türkiye’de iç hukuk yolunu tükettikten sonra AHİM’e başvurduklarını aktardı. Ancak bir süre sonra AHİM’in davanın dostane bir şekilde sonlandırılması için dosyaları tekrar Türkiye’ye iade ettiğini anlatan Kırmızıtaş, bu süreçte ise devletin keyfi bir tutum takındığını dile getirdi.
Tunceli Valiliği tarafından dosya sahipleri ile birebir ilişkiye geçilmeye başlandığını anlatan Kırmızıtaş, emsal teşkil eden Boydaş köyüne verilen tazminatların dörtte birinin köylülere verilmek istendiğini belirtti. İnsanların zor durumlarından yararlanarak tazminat taleplerinin yok denecek meblağlara dönüştürülmeye çalışıldığını vurgulayan Kırmızıtaş, köylerine dönerek köylerini imara açmak istediklerine dikkat çekti. Bunun için de devletin ödeyeceği tazminatlara ihtiyaçları olduğunu söyleyen Kırmızıtaş, “Biz kesinlikle 9-10 milyar gibi tazminatları kabul etmiyoruz, bu süreçte insanlarımızın tek tek aranmasını da istemiyoruz. Zaten biz hızlı bir şekilde köylülerimize ulaşıyoruz. Dernek yöneticileri olarak devletin bizi muhatap almasını ve insanların mağduriyetlerinin bir şekilde kabul edilmesini istiyoruz. Zaten devlet, tazminat taleplerini kabul etmesiyle yaptığı ayıbı üstleniyor” dedi.
Karataş, Avşar, Mercan Vadisi Yarımvadi Köyü, Cevizlidere, Yenikonak, Kozluca, Ziyaret Köy’ün de aralarında bulunduğu köy dernekleri ve Munzur Çevre Derneği’nin de katılımıyla kitlesel basın açıklaması düzenleyen ‘Munzur Köy Dernekleri’ kamuoyuna seslerini duyurmak istiyor. Bu nedenle Ankara’ya giderek burada da kitlesel basın açıklaması düzenleyecek olan köy dernekleri, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’dan randevu talebinde bulunacak.
Eylem Lodos
ÖNCEKİ HABER

GÜNCEL

SONRAKİ HABER

Karabük’te SSGSS paneli

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...