27 Mart 2008 00:00
AVRUPA GERÇEĞİ
Bugün gösterişli bir şekilde sona erecek Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozynin İngiltereye ilk resmi ziyareti...
Bugün gösterişli bir şekilde sona erecek Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozynin İngiltereye ilk resmi ziyareti, hiç şüphesiz Fransız-İngiliz ilişkileri bakımından son yılların en önemli dönemeçlerinden birisi ilan edilecek. Çünkü, Sarkozynin ziyareti daha başlamadan Fransız ve İngiliz basını ile diplomatları, her iki ülke arasında 21. yüzyılın ittifakının doğmakta olduğuna dair değerlendirmeler yapmaya başladı.
Avrupanın üç büyük emperyalist gücü Almanya, Fransa ve İngiltere arasında geçmişten bugüne, diplomatik ilişkilerin seyri hep inişli çıkışlı oldu. Ama uzun yıllardır ABnin politikalarında Alman-Fransız motorunun baskın olduğu, İngilterenin ise çoğunlukla ayrı ve aykırı hareket ettiğini bilmeyen yok. Özellikle Irak işgali öncesinde, taraflar arasında ayrım çizgileri daha da belirginlik kazanmıştı.
İngiltere, iktidarda kimin olduğundan bağımsız olarak, yerküre üzerinde kendi stratejik çıkarlarını koruma ve geliştirmeyi ABD ile birlikte hareket etmede görüyor. Bu yüzden Yeni Dünya Düzeninin ilanından bu yana Anglosakson İttifakı içerisinde yer aldı. Buna karşılık, Almanya ve Fransa, Soğuk Savaş yıllarından kalma ilişkilerden kurtulma, kendi çıkarlarına uygun bağımsız hareket etme siyasetini öne çıkardı. Irak işgali öncesinde pekişen Almanya-Fransa ekseni bu siyasetin doruğa çıkması anlamına geliyordu.
Almanya-Fransa ekseni ile İngiltere arasında AB içinde birçok kez gerilimler yaşandı. En önemlisi de ABnin gelecek mimarisinin nasıl olacağı konusunda taraflar arasında halen sürmekte olan derin bir görüş ayrılığı söz konusu. Alman-Fransız ekseni ABnin gelecekte merkezi ya da federatif tarzda Avrupa Birleşik Devletlerine dönüşmesini isterken, İngiltere mevcut yapının yeterli olduğunu dile getiriyor ve daha fazla entegrasyona gerek olmadığını savunuyor. AB Anayasası ya da Lizbon Sözleşmesini gündemine almamasının temelinde de bu politika yatıyor.
Daha sayabileceğimiz pek çok sorun ve görüş ayrılığından ötürü Fransa ve İngiltere arasındaki çıkar çatışmalarının Sarkozynin gösterişli ziyaretiyle biteceğini savunmak, bunu öne çıkarmak, uluslararası diplomasiyi anlık/günlük gelişmelere göre okumak anlamına geliyor.
Sarkozy ve İngiltere Başbakanı Gordon Brown arasında bugün ilan edilecek yakınlaşma, elbette her iki ülke arasında yakın dönemdeki çıkar birliği üzerinde şekillenen politikalardan ibarettir. Ancak, uzun vadede her iki ülke arasında derin çıkar çelişkileri bulunuyor.
Bugün, üzerinde uzlaşma sağlanacak konuların başında nükleer enerji konusunda işbirliği yapma geliyor. İranın nükleer bir güç olmasını istemeyen her iki ülkenin bugün Londrada dünya aleme nükleer ittifakı ilan etmesi, elbette büyük bir ikiyüzlülüğü de içeriyor.
Fransanın dünyanın en önemli nükleer güçlerinden birisi olduğu biliniyor. Enerji ihtiyacının yüzde 80ini nükleer santrallerden elde ediyor. İngiltere ise sadece yüzde 20sini bu yolla sağlıyor. Yeni anlaşmaya göre İngiltere, önümüzdeki 15 yıl içerisinde nükleer santrallerini Fransanın desteğiyle geliştirecek.
Belirtmek gerekiyor ki; Alman-Fransız ekseni Sarkozy-Merkel döneminde, Chirac-Schröder ikilisi kadar uyumlu sürdürülmüyor. Dünyaya bakış açıları birbirine daha yakın olan Merkel ve Sarkozynin pek çok konuda anlaşamamasının temelinde, her ikisinin de ülkelerinin sermayesinin çıkarlarını özenle ve ısrarla savunarak, bunları ABnin politikalarının üstünde tutmaları geliyor. Eğer bu olmamış olsaydı, fikri bakımdan oldukça yakın politikaları savunan her iki politikacı arasında bu denli farklı politikalar sergilenmezdi.
İki hafta önce bu köşede Akdeniz Birliğiyle ilgili yer alan yazıda, Sakrozynin Fransanın uluslararası siyaset sahnesinde daha etkili bir aktör olmanın siyasetini izlediğine dikkat çekilmişti. Bunun başlıca belirtileri olarak NATOnun askeri kanadına dahil olma, elit bir AB ordusu kurma gibi istemleri sıralanmıştı. Akdeniz Birliğinin kendisi de bu siyasetin parçası. Ancak, bu proje Almanyanın ısrarlı karşı çıkışıyla şimdilik sulandırılmış durumda.
Sakrozynin İngiltere ile başlattığı yeni stratejik hamlenin temelinde, Fransanın uluslararası ölçekte kendi çıkarlarını savunma hedefli yatıyor. Bir taraftan Almanyaya mesaj verilerek, Gerektiğinde Anglosakson İttifakıyla birlikte hareket ederim denilse de, işin özünde pek çok stratejik konuda AB yerine Fransanın çıkarları ön planda tutuluyor. Almanya ise genellikle kendi çıkarları için attığı stratejik adımları ABye mal etmeye özel bir önem veriyor.
Son dönemlerde ABnin üç büyük ülkesi arasında cereyan eden diplomatik ilişkiler, aslında ABnin kendisinin bir tarafa atıldığını, herkesin kendi çıkarına göre hareket ettiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Onlara göre, ABnin ortak çıkarlarını önde tutmak yerine ulusal çıkarları savunma zamanı gelip çatmıştır. Bu da ABnin tam birleşme ve güçlü bir aktör olarak dünya siyasetinde yer almasının artık çok daha zor olduğunu bir kez daha, hem de yalın bir şekilde gösteriyor.
Yücel Özdemir