27 Mart 2008 00:00
HABER ANALİZ
Mücadeleci kesimlere düşen, yapılmayanlardan hayıflanmak değil; yerel platformları güçlendirmek ve onların birleşebileceği kanalları açmaktır
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Tasarısının TBMM Genel Kuruluna gelmesiyle birlikte, önce Türk-İş, sonra da Emek Platformu (EP) sahneye çıktı. 13 ve 14 Mart günleri Emek Platformunun aldığı kararlar doğrultusunda ülke çapında yüz binlerce işçi ve kamu emekçisi alanlara çıktı, iş bıraktı, gösteriler yaptı, yol kesti; basın açıklamaları yaptı.
Emekçilerden gelen tepkinin genişliği karşısında pabucun pahalı olduğunu fark eden hükümet; bir adım geri atmış görünerek, Biz ısrarcı değiliz, ana parametrelere dokunmamak kaydıyla yeniden görüşebiliriz diyerek bir manevra yaptı. Çalışma Bakanı, Emek Platformunu oluşturan sendika ve emek örgütlerinin yöneticileriyle gruplar halinde konuştu. Bu konuşmalar ve bakanla sendikacıların birbirine gülücükler atarak kameralar karşısına geçmesi bile, emekçiler arasında Bunlar bir dolap çeviriyor galiba tartışmalarına yol açtı. Elbette daha başka hangi görüşmeler yapıldı; Emek Platformu içinde kimlerle kimler hangi özel ilişkilere girdi, hangi basıklar kullanıldı; bu, bugün için henüz belirsiz. Ancak sonuçta hükümet, emeklilik prim ödeme gün sayısının 9 binden 7 bin 200e indirilmesi (aslında 7 binden 7 bin 200e çıkarılması demek daha doğru. Çünkü daha önce 9 bin olan 7 bin 200e indirilmedi, 7 bin olan gün sayısının 7 bin 200e çıkarılmasında uzlaşıldı) ve birkaç önemsiz değişiklik daha kabul edildi. Ve böylece; sendika ve emek örgütleri yöneticileriyle hükmet, SSGSSnin TBMM Genel Kuruluna getirilmesi konusunda kısmen anlaştılar haberleri çıktı. Bu haberler de emek örgütü yöneticileri tarafından yalanlanmadığı gibi, doğrulayan işaretler verildi.
EMEK PLATFORMUNDAN GERİ ADIM
Söylenenlere göre, taslağın genel kurulda görüşülmeye başlanmasıyla vekiller önerge vererek, Çalışma Bakanı Çelikle emek örgütleri yöneticilerinin üstünde anlaştıkları maddeleri yeniden düzenleyeceklermiş!
SSGSS taslağı bugün Mecliste görüşmeye açılacak ama 10 Mart 2008 günü toplanan EPin aldığı; Yasa tasarısı TBMM Genel Kurulunda görüşülmeye başlandığında tüm emek örgütü yöneticileri Ankarada olacak, Meclise yürüyecek kararı ortadan kalkmış bulunuyor. Çünkü, aksi halde bugün tüm Ankarada eylem halinde olacaktı. Şimdi, Türk-İş ve Hak-İş çevrelerinden gelen haberlere göre bu konfederasyonların yöneticileri Mecliste kulis yaparak tasarının kabul edilir bir çizgiye geleceğini söylüyorlar.
13 ve 14 Mart eylemlerinden sonra bu noktaya gelmek ebette ki Emek Platformu yöneticileri için büyük bir geri adımdır. Ve emekçilerin büyük tepkisini görmezden gelmesi, ne olağan ne anlaşılır ne de kabul edilirdir.
EMEK PLATFORMU HER ZAMAN YOKTU
Buraya gelişi anlamak için bu gelişmelerin oluşturduğu tablonun arka planına da değinmek gerekir. Çünkü; ne SSGSS 10 Mart günü Emek Platformunun kararıyla gündeme geldi, ne de hükümetin saldırısı SSGSSden ibaret!
Tersine;
1-) SSGSS, emeğe yönelik, yıllardır IMF ve TÜSİADın yönlendiriciliğinde süren ve işçi sınıfı ve emekçilerin kazanılmış haklarını gasp etmeye ve emeğin birikmiş değerlerini de ele geçirmeye yönelik saldırının bir devamıdır. Aynı zamanda bu süreç; 1990ların başından beri süren özelleştirmeye karşı mücadeleler, esnek çalışmanın yaygınlaştırılması, taşeronlaştırma, iş yasası ve sosyal güvenlik yasalarında yapılan değişikliklere karşı mücadelelerin bir devamıdır ve emek güçleri bütün bu süreç boyunca, çoğunda yenilseler bile mücadele ettiler. SSGSSye karşı da mücadele yıllardır sürmektedir. TTB ve SES başta olmak üzere birçok emek örgütü bu mücadeleyi sürdürdü. Son günlerde hızla yaygınlaşan yerel platformlar da bu mücadele üstünde var oldular. Yani, mücadele EP ile başlamadı; evet, bu mücadelenin kimi safhalarında EP oldu, önemli eylemler de yaptı ama her zaman da EP oluşamadı. Emek Platformunun sahneye çıkması elbette önemliydi. Ancak EPin başındaki kimi emek örgütü yöneticilerinin, emekçilerin tepkisinin boyutlarından en az hükümet kadar endişe duydukları ve sonunda kontrol edemeyecekleri bir gücün harekete geçebileceği endişesini taşıdıkları anlaşılmaktadır. Aksi halde; böyle bir gücü arkasına alan ve hiçbir ciddi talebi karışlanmadan pazarlık masasına oturup emekçileri yeniden işlerin başına göndermek hiçbir mücadeleci sendikanın, emek örgütü yöneticisinin yapabileceği bir şey değildir.
SSGSSDE YENİLMEK SADECE BU ALANLA SINIRLI KALMAYACAK
2-) Hükümetin saldırısı da sadece SSGSSden ibaret değildir. SSGSS çok önemlidir ve 70 milyonu ilgilendirmektedir. Ama, hükümet ve patronlar sadece SSGSS alanlarında değil, hayatın tüm alanlarında saldırılarını sürdürmektedir. SSGSSde, pazarlık masasında geri adım atan EPin, eğer kendini toparlayıp emek güçlerini harekete geçiren kararlar almazsa, itibarını kaybetmesi ve parçalanması kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla SSGSSde amacını elde eden ve emek cephesinde parçalanmaya yol açan hükümetin, kıdem tazminatını yok etmeyi gündeme alacağını, bu arada TİS, Grev ve Sendikalar Yasasını da, yine işçilerin yeni kayıplarının içine yerleştirilecek değişikliklerle gündeme getirmesi sürpriz olmayacaktır. Ne var ki bu sefer, EPin bölünmesinde rol oynayan Türk-İşin, kıdem tazminatı ve sendikalar yasasında arkasında birilerini bulması çok zor olacaktır. Başka bir söyleyişle, SSGSSde EPi ve emekçileri bölen hükümet ve patronlar cephesi, SSGSSden çok daha fazlasın kazanmış olacaktır.
EPİ BÖLENLER BÜYÜK
BİR SORUMLULUK ALTINA GİRERLER
Bu iki saptama bile gösteriyor ki; hükmet ve onlarla uzlaşma eğilimindeki kimi emek örgütü yöneticilerinin giriştiği manevra, EPin bölünmesi ve emek mücadelesinin içinde yeni parçalanmaların ortaya çıkmasına yol açacak mahiyettedir. Çünkü, bugünden itibaren görüleceği gibi Emek Platformu eğer yeniden toparlanamazsa, emek güçleri; sendikalar, çeşitli emek örgütleri, şubeler ve yerel platformlar etrafında mücadelelerini sürdürecek, yeni bir mücadele merkezi oluşturacak girişimlere yöneleceklerdir. Ama elbette süreç zorlaşacak, Emek Platformunun yukarıdan yaptığı çağrıların kolaylığı ortadan kakacaktır. Ama, yığın hareketinin daha derinden kavranması bakımından yeni imkanların ortaya çıkması da beklenmelidir.
Burada şuna değinmek gerekir ki; EP, EPte yer alan örgütlerin yöneticilerinin malı değildir. Dolayısıyla bazı yöneticilerin EPi geriye çekme, bölme girişimlerine karşı mücadele de sürecin ilerleyen aşamalarında daha da önem kazanacaktır. Dolayısıyla herhangi bir sendikanın dışlanması ya da ayrılmasına kolayca izin verilmesi, sorumlu davranmakla bağdaşmaz. Tersine, EPi daha ileri bir mücadele mevzisine çekme girişimlerinin her durumda sürmesi gerekir.
MÜCADELE İLERLEYECEĞİ
DAYANAKLARA SAHİPTİR
Burada mücadeleden yana sendikacılar ve emek örgütlerine düşen, elbette yakınmak, karamsarlığa sürüklenmek, EPin yapmadıklarına hayıflanmak değil; en başta iş ve hizmet merkezlerinde çalışmaları artırmak, kimi yerlerde ilçelere, semtlere kadar inen, sanayi havzaları, iller çapında oluşan yerel platformları güçlendirmek ve onların birleşebileceği kanalları açan bir strateji ile mevcut konfederasyon, her düzeyde emek örgütü ve sendikanın (merkezi, şubesi, temsilciliği) katılımı ile yeni bölgesel ve giderek merkezi güç odaklarının oluşturulması da elbette emekçilerin gündeminde olacaktır.
Elbette burada söz konusu olan birkaç yerel platform ya da birkaç emek örgütünün kendilerini merkez ilan etmesi, EPin yerine geçtiklerini söylemesi değildir. Tersine, burada söylenen; yerel imkanları birleştiren ve merkezi olarak da tüm emek örgütlerini birleştirmeyi amaçlayan bir yapının adım adım inşasını da içeren bir perspektifle sorunu ele almaktır.
Bugün olan şudur: Emek güçleri dizleri üstünde doğrulmak istemektedir. 13-14 Martta bunun güçlü bir eğilim olduğu görülmüştür. Burada EPi oluşturan kimi emek örgütü yöneticilerinin bölücü davranması bile, bu eğilimin gelişmesini geri çevirmeyebilir. Yeter ki; mücadeleden yana sendikacılar, emek örgütü yöneticileri ve sınıfın ileri kesimleri kendi sorumluluklarına uygun davransınlar.
İ. Sabri Durmaz