28 Mart 2008 00:00
GERÇEK
Çalışma Bakanı Faruk Çelik; Emek Platformunu oluşturan sendikaların ve emek örgütlerinin yöneticileriyle ortak basın açıklaması yapıyor; Şu şu konuları görüştük önemli ölçüde uzlaştık diyor.
Çalışma Bakanı Faruk Çelik; Emek Platformunu oluşturan sendikaların ve emek örgütlerinin yöneticileriyle ortak basın açıklaması yapıyor; Şu şu konuları görüştük önemli ölçüde uzlaştık diyor. Bakanın bu açıklamalarını aynı fotoğraf karesinde olmaktan duydukları mutluluğu gizleyemeyen emek örgütü yöneticileri izliyorlar. Bakanın söyledikleri doğru değildir demiyorlar. Ama oluşturdukları mutlu aile tablosu evet dediklerini gösteriyor. Sonradan bir bölüm emek örgütü temsilcisi, basına yazı gönderiyorlar; şöyle oldu, böyle olmadı, anlaşma olmadı diyorlar. Ya da; TÜSİADı, TOBBu, TESKi, TZOBu; egemen güç odakları arasındaki çatışmanın sertleşmesi karşısında sağduyu çağrısı için kollarını sıvıyorlar. Bakıyorsunuz ki; Türk-İşin, Kamu-Senin Hak-İşin başkanları, en büyük patronlarla el ele birilik ve gövde gösterisi yapıyorlar. Üstelik yüzlerinde Emek Platformunun mücadele kararlarını açıklarken takındıkları ifadeden çok daha kararlı ve mutlu bir ifade var.
Sanki sendikacılarımız her işi bitirmiş; sermaye odakları arasındaki kavgada hakemlik onlara kalmış. Hem de patron örgütlerinin temsilcileriyle el ele kol kola!
Ülke böyle bir kaosa sürüklenirken Emek Platformu, emek örgütleri olanları kaygısız, bir seyirci gibi mi izlemeli?
Elbette hayır! Ama patronlarla aynı gemiye binerek değil. Ülkeyi bu hale getirenlerin en başında patronlar olduğunu; onların çıkarları uğruna ülkenin ekonomik ve siyasi tehlikelere sürüklendiğini ilan ederek; emekçilerin, tüm halkın çıkarlarını, karşı tarafın kendi arasında sürüklendiği çatışmalardan da yararlanarak savunan, ülkede gerçek bir barışın kurulması için taleplerin öne çıkarak, işçi sınıfının, halkın, bağımsız ve demokratik bir Türkiye talebini yineleyerek ve halkın iktidara gelmesinin önünü açacak talepler öne sürerek yapabilir; Emek Platformunda yer alan emek örgütlerine, sendikalara yakışan bir müdahale böyle olur. Patronların açtığı bayrağın altına birlik ve bütünlük gösterisi yapmak emekçilerin, onların örgütlerinin başındaki yöneticilerin işi değildir. Onlar ülkenin kaderine el koymak için adım atacak imkanları genişletmek üzere sürece müdahale etmelidirler. Ama öyle olmuyor; tersine süreç konfederasyonun en üst temsilcileri, patronlar aynı çağrının altına imza atıyor aynı kürsüde, patronlarla birlik tabloları oluşturuyorlar. Üstelik de daha emekçilerin sıcak gündeminin konusu olan Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası konusunda karşı karşıya geldikleri ve onlara karşı dolaysız bir mücadele içinde olunması gereken günlerde; sendikacılar patronlarla, Çalışma Bakanıyla ele kol kola tabloları sunuyorlar. Elbette bakanın arkasında verilen pozla; patronlarla el ele kol kola oluşturulan tablolar emekçiler arasında Bunlar mı bizim hakkımızı savunacak; üstelik de patronlarla böyle yakın; bakanla böyle kanka görüntüsü vererek mi? sorusu giderek büyüyecektir. İşyerlerinden, hizmet kurumlarından gelen haberlerde bu tartışma birkaç gündür daha yüksek sesle yapılıyor. Hele, bu konfederasyonların SSGSS konusunda anlaşıldı havasına girmeleri ve önceden kararlaştırılan eylemleri (dün Meclise yürüyeceklerdi) bile platformun kararı olmadan iptal etmiş olmaları bu tabloyla birleşince; bakana yakın durmak için birbirini itip kakanların, patronlarla birlik bütünlük gösterisi yapanların, ne yazık ki bunları sadece bir amaç taşımadan yaptıklarını söylemek çok güçtür.
Türk-İşin 20. Genel Kurulu öncesi ortaya atılan; AKPnin Türk-İşi arka bahçesi yapma girişimi konusundaki endişeler, yönetimin AKPye yakın sendikacıların gelmesiyle artmıştı. Emek Platformunun yeniden toparlama girişimi, Eğer Türk-İş kendisine yakışan tutumu alırsa bütün bu şom ağızları kapatır düşüncesini uyandırdı. Ama, bu tutum sadece bir hafta sürdü ve Türk-İşin yönetimi; SSGSS konusunda hükümetle, konuyu Emek Platformuna bile getirmeden, uzlaştığını gösteren bir çizgiye girdi. Ve eğer bu çizgide ısrar ederse; Türk-İşin üst yönetiminin kendini kolayca kurtaramayacağı bir teslimiyet çizgisine sürükleneceği, dolayısıyla Türk-İşle yığınlar arasında güven ilişkisinin yeniden kurulması oldukça güç, hatta EPin de büyük bir prestij kaybına uğraması kaçınılmaz olacaktır.
Patronlarla, sermaye hükümetleri ve onların bakanlarıyla yakın olmak; onlarla içli dışlı görünmek hiçbir gerçek emek örgütü yöneticisi için, hiçbir dönemde ve hiçbir ülkede hoş karşılanacak bir şey değildir, olmamıştır. Ama bugün böyle tablolar oluşturmak açıkça işbirlikçi sendikacılık işaretidir.
İ. Sabri Durmaz