29 Mart 2008 00:00

ZEUS SUNAĞI

Yunanlı komutan yarı-ölümsüz Ahilleus, teke tek vuruşmada Troyalıların çok sevdiği komutan Hektor’u öldürdü.

Paylaş

Yunanlı komutan yarı-ölümsüz Ahilleus, teke tek vuruşmada Troyalıların çok sevdiği komutan Hektor’u öldürdü. Öldürmekle de kalmadı; deldiği ayak bileklerinden kayışlar geçirdi; sonra da arabasının arkasına bağlayıp başını yerlerde sürükleye sürükleye üç kez Troya surlarının çevresinde dolandırdı!...
Kocasının durumunu öğrenen güzel Andromahe de, bütün Troyalı kadınlar gibi apartopar surlara doğru attı kendini… Kocasının yerlerde sürüklendiğini görünce başındaki tacını, tanrıça Afrodit’in düğün armağanı rengârenk yaşmağını çıkarıp attı... Uzun uzun ağıtlar yakmaya başladı... Yakınları onu alıp götürmek istediyse de ayrılmak istemedi surlardan... Ta ötelere, can yoldaşı Hektor’un tek başına, cansız yattığı yere doğru bakıyordu... “Hektor’um,” diye söylenmeye başladı yeniden: “Anadan babadan ve bizlerden uzak, kurtlar köpekler kemirecek seni! Sen değil yalnız, şimdi sağ kalanlarla birlikte hepimiz savaş kurbanı yetimleriz artık... Yarınlarmız belli değil. Beni de alıp götürecekler belki köle olarak...” Burada durakladı Andromahe. Sonra yeniden konuşmaya başladı. “Sen çırılçıplaksın orada; kanrevan içindesin. Oysa ne çok tüy gibi giysilerin var evde!... Şimdi gidip hepsini, Troyalı erkeklerin ve kadınların önünde ateşe vereceğim!... Tanrılarla el ele olan Başkral Agamemnon utansın... Yüreği varsa, insanlığı varsa...”
Hektor’un karısı Andromahe böyle konuştukça, surların yöresini tıka basa dolduran Troyalı kadınlar, yalnızca hıçkırıklarıyla karşılık verebiliyorlardı ona...
Bu arada çadırında dinlenen Ahilleus, kendi yerine savaşa girip Hektor’un öldürdüğü can dostu Patroklos’un ölüsünü büyük odun yığınları üstünde yaktırmıştı. Sonra da küllerini bir altın kutuya koymuştu.
Ve birden bir zıpkın gibi onun hayali geldi gözlerinin önüne... Babasının sarayına öksüz bir çocuk olarak sığınmıştı o... Daha ilk günden birbirlerini çok sevmişlerdi... Ondan sonra da yedikleri içtikleri ayrı gitmedi hiç... Haliyle bu Troya savaşına da birlikte geldiler.... Ne var ki Ege Denizinin dibinde oturan anası tanrıça Tetis, onun savaşa katılmasını istemiyordu hiç. “Zaten nefret ettiğim bu savaşlardan birine katılırsan kesinlikle öleceksin!” diyordu ona... Ayrıca; “ Başkral Agamemnon’un Troya hazinelerini talanlamasına ve köle olacak güzel kızları-kadıları devşirmesine yardım etmen için doğurmadım seni!” diye ekliyordu sık sık....
İşte böyle böyle anası tanrıça Tetis de geçti gözlerinin önünden...Sonra da Patroklos’un ölüsüyle ilgili törenlerin ve döktüğü gözyaşlarının bitkinliğiyle dalıp gitti... Uyandığında açık kızıl, sarı giysileriyle şafak tanrıçası gelip yayılmıştı Troya ovasına, Kazdağı’na ve de Çanakkale Boğazına... Deliler gibi fırladı yatağından!... Daha dün küllerini gömdüğü Patroklos’un mezarını görmeye gitti yeniden... Birden kendini yitirip öldürdüğü Hektor’un ölüsünü bağladı arabasının arkasına ... Yerlerde sürükleyerekten üç kez daha onu son hızla dolandırdı Patroklos’un mezarının çevresinde... Sonra da Hektor’un bedenini öylece, toz toprak içinde bırakıp barakasına döndü... Ne var ki tanrıça Afrodit gelip hemen yeniden temizledi bu kanlı bedeni...
Zaten tanrıça Afrodit gibi tanrı Apolon da, Ahilleus’un bu saygısızlığına çok öfkeliydiler. Sık sık Olimpos’tan Troya’ya inip onun yaralı bedenine merhemler sürüyordu Afrodit. Tanrı Apollon da daha fazla yıpranmasın diye, yerlerde sürüklenen onun o yaralı bedenini altın kalkanıyla koruyordu....
Ve gene Ahilleus, Hektor’un bedenine böyle işkenceler ederken, Olimpos’ta onları izleyen mutlu tanrılardan çoğunun yüreği burkulmuyor da değildi!... Örneğin buğdayın tanrıçası Demeter’le kırların tanrısı keçi ayaklı Pan, Hektor’un ölüsünün kaçırılmasını önerdiler. Kılavuz tanrı Hermes’i bu işle görevlendirelim, dediler. Tanrıların çoğu bu fikri beğendi... Ne var ki Baştanrı Zeus’un karısı Hera’yla kızı tanrıça Atena’nın hem Troya halkına, hem de kral Priyamos’un ailesine olan kinleri olduğu gibi duruyordu yüreklerinde!... O yüzden bu öneriye hemen karşı çıktılar! Çünkü bir zamanlar üç tanrıça arasında düzenlenen dünyadaki ilk güzellik yarışmasında hakem olan kral Priyamos’un oğlu Paris, kalkıp tanrıça Afrodit’i evren güzeli seçmişti... Haliyle Hera da Atena da küçümsendiklerini; büyük bir haksızlığa uğradıklarını düşünüyorlardı... Üstelik tanrıça Afrodit, kendisinin evren güzeli seçilme karşılığında Yunanistanlı güzel Helena’nın aşkını sunmuştu Paris’e!- Haliyle rüşvet olarak... Zaten o yüzden de Yunanistanlıların Başkralı Agamemnon, sürüp giden bu namus temizleme savaşını açmıştı Troya’ya...
Tam onikinci şafak sökerken bile tanrılar; bulutların üstündeki Olimpos’ta, halâ bu çeşit tartışmaları sürdürüyorlardı aralarında... Bazıları da geleneksel içkilerinin alemine dalmışlardı... Ne var ki Ahilleus yeniden Hektor’un kanlı bedenini yerlerde sürüklemeye başlayınca tanrı Apollon;
“Amma da acımasızsınız siz tanrılar! “ diye öfkesini dillendirmeye başladı. “İşiniz gücünüz şu acılar içindeki Troyalılara karşı hep kötülükler düşünmek! Hektor sizler için nice ak benekli koyunlar, danalar kurban etti oysa. Onların yağ kokuları az mı geldi bu Olimpos’a! Ölüp gitmişken bile onun bedenine edilen işkenceleri durdurmaya yüreğiniz varmıyor! O zavallı Hektor’un da anası, babası, karısı, çocuğu var! Onu çok seven Troya halkı var.... Yani bunların hiçbiri ona gerekli törenleri yapmasınlar, Hades’e gidecek bedenine ateş payını vermesinler mi? Siz hep şu uğursuz Ahilleus’u tutuyorsunuz!... Oysa o, şu son günlerde insanlara sevgiden, saygıdan, acıma duygularından çekti elini yüreğini.....” Tanrı Apollon konuştukça artıyordu öfkesi... Birara duraklayınca Hera söze girmek istedi. Ama konuşturmadı onu Apollon: “Birgün çok sevdiği birini yitirebilir insan. Ağlar sızlar, sonra da taş basar bağrına. Bizim Moyra (Moira) denen tanrılar her acıya dayanan yürek verdi insanlara.. Ama bu Ahilleus, arkadaşı Patroklos’u öldüren Hektor’un canını almakla kalmadı ki! Bimem kaçıncı kezdir aklına estikçe arabasının kıçına takıp tangur tungur sürüklüyor ölüsünü!..” Burada sustu Apollon... Daha doğrusu Baştanrı Zeus’un öfkeli karısı Hera aldı hemen sözü.
Ama ilkin, her söze başlamazdan önce yaptığı gibi tanrıça Hera, Olimpos’ta uzun uzun yankılanan o ince kahkasını salıvermeyi unutmadı...
Yaşar Atan
ÖNCEKİ HABER

Eğitim hakkı

SONRAKİ HABER

Tiyatro nereye? 3

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...