30 Mart 2008 00:00
yarına bir harften fazlası kalabilsin diye
Dünyanın en eski üç dilinden biri olan Süryanice, doğduğu topraklarda kaybolmaya yüz tutmuşken ilk defa bir belgeselde ses buldu. Yönetmen Hakan Aytekinin orijinal dili Süryanice olarak çektiği Yarına Bir Harf belgeseli, Mezopotamyanın bu kadim dilini, Süryanice el yazmacılığı geleneğinin Türkiyedeki son temsilcisi Gabriel Aktaşın yaşamı etrafında anlatıyor.
Dünyanın en eski üç dilinden biri olan Süryanice, doğduğu topraklarda kaybolmaya yüz tutmuşken ilk defa bir belgeselde ses buldu. Yönetmen Hakan Aytekinin orijinal dili Süryanice olarak çektiği Yarına Bir Harf belgeseli, Mezopotamyanın bu kadim dilini, Süryanice el yazmacılığı geleneğinin Türkiyedeki son temsilcisi Gabriel Aktaşın yaşamı etrafında anlatıyor.
Belgeselin basın gösterimi geçtiğimiz yıl İstanbulda yapılmış olsa da asıl görkemli olan dili üreten, kültürüyle onu zenginleştiren coğrafyanın halklarıyla buluşmasıydı. Geçtiğimiz haftalarda Diyarbakır, Mardin, Midyat ve belgeselin çekildiği Bakıysan köyündeki gösterimlerinde, anavatanlarında bir avuç kalmış Süryanilere duygusal anlar yaşattı.
Diyarbakır, Mardin, Midyat
Diyarbakırda ya da Süryanice Omidde Meryem Ana Kilisesi sakinleri dışında neredeyse hiç kalmamıştı Süryaniler. İstanbuldan geldi birkaçı belgesel için. Mardin Mor Yusuf Kilisesini dolduran onlarcası ise kendi dillerini bilmiyorlar, Arapça konuşuyorlardı. En çok onları etkiledi bu yüzden belgesel. Yok oluyordu dilleri; bir yandan anadillerini bilmiyor ve çocuklarına öğretemiyor olmanın mahcubiyeti, diğer yandan kendilerini halk yapan Süryanicenin yeryüzünden siliniyor olduğu gerçeği, belgeselin ardından uzun tartışmalar yapmalarının nedeniydi aslında. Bu arada Süryanice yok oluyor derken bir şeyi unutmamak gerekiyor. Bugün dünyanın dört bir yanına göç ederek dağılmış Süryaniler özellikle Avrupa ülkelerinde anadil eğitim alma, böylece dillerini yeni nesillere aktarma şansına sahipler. Ancak onlar yaşadıkları ülkenin kültürüyle öğreniyorlar dillerini. Midyatta, İdilde; Süryanilerin Turabdin dediği, kültürel köklerinin yeşerdiği toprakların yarattığı dili öğrenmiyor onlar. Aytekinin Yarına Bir Harf filminde izlediğimiz kültürün ifadeleri yabancı kalıyor diaspora gençlerine. Elde yapılan ekmeğin, yaz sıcağında dama kurulan yatağın, tarlada biçilen ekinin, bağ bozup üzüm ezip mis gibi Süryani şarabı yapmanın kendi dillerindeki yansımalarını öğrenemiyorlar çünkü.
Bu yüzden belgeselin alt yazıları birçok Avrupa ülkesinin diline çevrilmiş, İsveççe, Almanca, Flemenkçe Çünkü Avrupa demokrasisinin nimetleri bile Süryanilerin sadece yüzde 1inin kendi dilinde hem okuyup hem yazabildiği gerçeğini değiştirmiyor. Belgeselin bölgedeki gösterimlerini izlemek, yüzyılın çeşitli dönemlerinde topraklarından kopmuş bu halkın dramını da anlamaya yetiyor.
Hem utandım hem gururlandım
Mardinde Mezopotamya Denizinin bir yamacına kurulu Deyrül Zafaran Manastırında belgeseli izleyen Süryani bir genç söyledi bu sözleri: Hem utandım hem gururlandım.
Mizizah (Doğançay) köylü 20 yaşındaki Efrem. Köyünde okul olmadığı için 13 yıldır Mardinde yaşıyor. Doğuştan tek eli olmasına rağmen küçük de olsa zaman zaman el yazmacılığı yapmış. Çok etkilenmiş bu yüzden: İlk başta gurur duyucu bir şey, ilk defa böyle bir şey izledim. Ama bir Süryani olarak utanıyorum, Süryaniler arasında daha böyle bir film yapmayı düşünen olmadığı için. En çok Süryanice, Türkçe olmasını beğendim. Ben bile Süryanice yazıların yüzde 70-80ini anlayabildim. Benim çevremde ise yüzde 3ün üstünde değildir okuyup yazabilen Süryaniler. Kürtçe, Türkçe, Arapça biliyorlar. Benim dilimin yok olması beni çok etkiliyor. Benim kültürüm değil sadece; ortak hazinemiz, çok eski bir dil, belgeselde de gördük. Köylerde fazla kalmıyor Süryani gençler. Büyükşehirleri tercih ediyorlar. Güneydoğu burası, ne iş var ne bir şey, tüm Güneydoğunun sorunudur bu. Ben el yazmacılığına ise 6 yaşından beri merak sardım. Bizim köy papazı vardı. 1999a kadar köydeydi, 250ye yakın öğrenci vardı. Kiliseye giderdik Süryanice öğrenmek için. Öğretmen gidince hepsi dağıldı. Sonradan kendimi geliştirdim biraz. Meraklıyım. Küçük küçük kitaplar yazdım Süryanice. Yazmayı seviyorum. Ailem köyde, ama onun dışında bütün akrabalarım Almanyada Avrupanın diğer ülkelerinde. Biz hiç gitmeyi düşünmedik. Babam diyor Ancak ben öldükten sonra gidersiniz. Benim kemiklerim burada kalsın, çürüsün burada ama ben yine gitmem, Almanya benim kapıma gelse gitmem diyor.
Midyat Bakıysan köyü
Yarına Bir Harf ekibinin; Yönetmen Hakan Aytekin, Görüntü Yönetmeni Turhan Yavuz, filmin araştırmasını yapan Özcan Geçer ve ekibe destek veren Süryaniler.com sitesinin editörü Şabo Boyacının son durakları, belgeselin çekimlerinin yapıldığı Midyatın Bakısyan köyü oldu. Filmde kendi yaşamı anlatılan köyün Papazı Gabriel Aktaşın söylediğine göre, eskiden 120 kadar ailenin yaşadığı Bakıysanda, göçlerin ardından 10-12 hane kalmış. Köylülerin çoğu belgeselin de oyuncuları aynı zamanda. Bu yüzden köy ilkokulunda belgesel gösterilirken en çok heyecanlananlar da onlar oldu. Kucaklarında bebekleriyle Süryani kadınlar, her yaştan çocuklar, kendilerini gördükçe neşeli sesleriyle renklendirdiler gösterimi. Yönetmen Aytekinin deyişiyle vefa borçlarını ödemiş oldular Bakıysanlılara böylece.
Süryanice kürsüsü
Üç günlük Turabdin gösterimlerinin ardından somut bir de çalışma bıraktılar geriye. Birçok izleyici, Mardinde kurulan Artuklu Üniversitesinde Süryanice kürsüsü kurulması gerektiği fikrinde ortaklaştı filmden sonra. Filmin en önemli ve beklenmeyen meyvesiydi bu aslında. Çünkü bu çaba gerçeğe dönüşürse, yarına bir harften çok daha büyük bir miras kalacak; birlikte yaşama kültürünün, tarih boyunca açılmış yaralarına taze bir merhem sürülmüş olacak belki de
Elif Görgü