01 Nisan 2008 00:00

Buruna sürülen boyadan umut veren oyunculuğa

Ankara Uluslararası Film Festivali’nde Umut Veren Oyuncu Ödülü’nü kazanan Ferit Kaya, bu ödülü ilk defa çekilen Nâzım Hikmet filmi ‘Mavi Gözlü Dev’de canlandırdığı İbrahim Balaban karakteriyle kazandı.

Paylaş

Ankara Uluslararası Film Festivali’nde Umut Veren Oyuncu Ödülü’nü kazanan Ferit Kaya, bu ödülü ilk defa çekilen Nâzım Hikmet filmi ‘Mavi Gözlü Dev’de canlandırdığı İbrahim Balaban karakteriyle kazandı.
Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü 3. sınıf öğrencisi olan Ferit Kaya, televizyon dizilerinde sık sık karşımıza çıkıyor. Şeytan Ayrıntıda Gizlidir, Yersiz Yurtsuz ve ekibine bugünlerde dahil olduğu Menekşe ve Halil bunlardan birkaçı. En büyük hedefi, okulu bitirip İtalya’da oyunculuk dersleri almak.
Ağır bir Kieslowski hayranı olmakla birlikte Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Fatih Akın, Cemal Şan, Serdar Akar, Tony Gatlif ve Kusturica en beğendiği yönetmenler. Umut veren oyuncu Ferit Kaya’yla, ödülünü ve yeni projelerini konuştuk.

Ferit Kaya’ yı tanıyabilir miyiz?
1984 Diyarbakır doğumluyum. Orada doğup büyüdüm. Liseyi bitirdikten sonra konservatuvar sınavlarına girdim. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü kazandım.

Konservatuvarda okumayı neden istedin?
İlkokula gidiyordum o zamanlar. Ağabeyimin sevgilisi bizi tiyatroya götürmüştü. Oyun Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nun sahnelediği, rejisini Işıl Kasapoğlu’nun yaptığı 12. Gece’ydi. İlk izlediğim oyundu ve çok etkilendim. Oyun öncesinde oyun karakterlerinden bir tanesi fuayede çocukların burnuna palyaçoların sürdüğü kırmızı boyalardan sürüyordu ve benim de burnumu boyamıştı. Daha sonra gidip aynadan kendime baktım. O günden sonra oyunculuğa karşı bir merakım doğdu. Ortaokulda ve lisede okul bünyesinde çeşitli oyunlarda oynadım.

Ailende senin gibi sinema veya tiyatroya merakı olan var mı?
Ağabeyim Ferhat Kaya Bilgi Üniversitesi Sinema Bölümü son sınıf öğrencisi. Ali Akdeniz’in danışmanlığını üstlendiği ‘Veda’ isimli bir 35 mm orta metraj film çekti. Filmi yurtdışında da çeşitli festivallere gidecek.

Kamera karşısında ilk oyunculuk deneyimini nerede yaşadın?
Ağabeyimin kısa filmlerinde oynadım.

Birçok dizi filmde oyunculuk yaptın, yapmaya devam ediyorsun. Dizi film piyasasına nasıl girdin?
Okulda Erkan isimli bir arkadaşım vardı. Sinemaya çok meraklıdır. Kısa filmler çekiyordu. Erkan’ın bir tanıdığı dizi film piyasasında çalışıyordu. Erkan’ı TRT’de gösterilen “Şeytan Ayrıntıda Gizlidir” isimli diziye reji asistanı olarak aldılar. Aynı zamanda oyunculuk da yapıyordu. Erkan’ın ardından ben de girdim diziye. Yönetmeniyle konuştum. ‘Gel oyna, bir küçük rol var’ dedi. Gittim oynadım, güzel de oldu. Nejat İşler ve Çetin Tekindor oynuyordu. Bir bölümünde yer alan bir karakterdi. Sekiz bölüm sonra başka bir karakter olarak yine tek bölümde yer aldım. Ondan sonra Alacakaranlık’ın bir bölümünde oynadım.

İlk sinema filmin ‘Mavi Gözlü Dev’le Ankara Uluslararası Film Festivali’nde Umut Veren Yeni Erkek Oyuncu Ödülü’ne değer görüldün. Bu ödül sana neler hissettirdi?
Ödül gecesinden bir gece önce saat 24.00 gibi telefon geldi. ‘Ödül aldınız Ferit Bey, hemen Ankara’ya gelmeniz gerekiyor’ dedi telefondaki ses. Arkadaşlar bana şaka mı yapıyorlar acaba hissine kapıldım. Çünkü benim öyle takıntılarım, paranoyalarım vardır. Ama sonra gerçekten ödül aldığımı öğrendim. Hakikaten çok güzel bir şeydi. İlk defa başıma geliyordu. Türkiye’de Nâzım Hikmet filmi ilk defa çekildi. Böyle bir filmde rol almak da hakikaten çok güzel bir duygu. Ayrıca yaşayan bir kişiyi oynamak deneyimini de yaşadığım için şanslı hissediyorum kendimi.

Ressam İbrahim Balaban’ı oynamıştın. Çekimlerden önce onunla tanışma imkanın oldu mu?
Filmden önce tanışmadık. Ama bütün kitaplarını alıp okumuştum. Setin son günü ziyarete geldi. Daha sonra filmin galasında gelip alnımdan öperek çok beğendiğini söyledi ve tebrik etti. Oynadığım kişiden geri bildirimin bana iyi gelmesi bütün eleştirmenlerin görüşlerinden daha önemli benim için.

Böylece ‘Mavi Gözlü Dev’le sinemaya da adım atmış oldun...
Evet. Mavi Gözlü Dev’den sonra yönetmenliğini Ben Hopkins’in yaptığı ‘The Market’ isimli filmde oynadım. Daha önce Van’da “Ölmüş Bir Koyunu Değerlendirmenin 37 Yolu” diye bir belgesel çekmişti. The Market’i de yine Van’da çekti. Toplumsal içerikli, paranın ve kapitalizmin insana hükmünü konu alan, İngiliz-Alman-Türk ortak yapımı bir film. Cemal Şan’ın yönettiği “Zeynebin Sekiz Günü” isimli filmde uzun blok bir sahnem vardı. Cemal abiyle ‘Yersiz Yurtsuz’ isimli dizide de birlikte çalışmıştık.

Her bölümünde rol aldığın tek dizi Yersiz Yurtsuz oldu? Nasıl girdin diziye?
Sis Yapım’a ‘Affedilmeyen’ isimli dizi için gittim. Cemal Şan çekecekti. Sonradan Cemal ağabeyle yapımcı arasında birtakım sıkıntılar yaşanmaya başlamış. Birlikte çalışmaktan vazgeçmişler. Cemal ağabey ‘Yersiz Yurtsuz’a geçtiğinde bir gün beni aradı. ‘Ne yapıyorsun, Yersiz Yurtsuz’a gel, oyna’ diye. O zamanlar ‘Hatırla Sevgili’ye Deniz Gezmiş olarak girme ihtimali vardı. Uzun süre bekledim, olmadı. Cemal ağabeyin teklifini kabul ettim. Senaryoyu okudum, rolü gördüm ve anlaştık.

Dizi neden erken bitti?
Devam edecekti, reytingler de iyiydi aslında. Ama izleyicinin merakını daha fazla artırmak için silahlar, ağalar, jipli, kalaşnikoflu adamlar sokuldu diziye. Yapımcıyla yazar arasında anlaşmazlıklar yaşanmaya başladı. Ali Ulvi Hünkar yazıyordu senaryosunu. Onun kafasındaki hikaye çok başkaydı. İkinci sezon senaristler değişti. Başka bir senarist devralınca da olmadı. Aslında başta çok naif bir baba kız hikayesi vardı. Reytingler düşmeye başladı, bütçede kısılmalara gidildi ve dizi bitti.

Genç bir oyuncu olarak dizi film piyasasına nasıl bakıyorsun?
Sinemada ya da tiyatroda iyi para olsaydı, dizi film yapmak istemezdim birçok oyuncu gibi. Ama hayatını idame ettirmek zorundasın. Bu bir gerçek. Türkiye’de dizilerin süresi ortalama 85-90 dakika. Tabii bunda yapımcıların da yapabilecekleri bir şey yok, çünkü kanalların isteği bu yönde. Ama yurtdışında 40-45 dakika. Yani insani süreleri aşmayan bir durum var yurtdışında. Sabah 07.30’da hareket veriyorlar mesela, gece saat 02.00’ye kadar devam ediyor çekimler. Ve sabah 07.30’da tekrar çekime gidiyorsun. Yurtdışında sekiz saatten sonra mümkün değil çalıştıramazsın kimseyi. Ama Türkiye’de her sektörde olduğu gibi bizim sektörde de -hele kamera arkasındaysan- çalışma şartları çok ağır.

‘The Market’ isimli filmde rol aldığını söyledin. Oradaki set ortamı nasıldı?
Ben Hopkins’in filminde çalışma şartlarını görünce, ki hemen hemen bütün yurtdışındaki setler böyle, şok oluyorsun. Çok düzenli ve disiplinli çalışılıyor. Akşam saat 18.00 dedin mi paydos. Ama gece çekimi varsa sete geç bir saatte gidiliyor ve gene aynı sistem uygulanıyor. İnsanın emeğine saygı var. Türkiye’deki gibi değil.

Yeni projelerinizden bahseder misiniz?
‘Menekşe ile Halil’ isimli dizide Sami isimli karakteri canlandırıyorum. Dört beş bölümlük bir anlaşma yaptık. Ardından Amasya’ya gideceğim. Kemal Tahir’in “Köyün Kamburu” romanından uyarlanan bir dizide rol alacağım. Senaristi Barış Pirhasan, yönetmeni ise Şahin Gök. TRT’de yayınlanacaktı ama Kemal Tahir’in dilini biraz sivri buldukları için vazgeçmişler yayınlamaktan. Musa Çavuş diye bir eşkıyayı oynayacağım. Cemal Şan, yazın dört askerin hikayesini anlatan bir sinema filmi çekebilir. (İstanbul/EVRENSEL)

Tiyatro ruhuma iyi geliyor

Tiyatro Adam olarak, Balkan Yazar Hristo Boytchev’in “Albay Kuş” adlı oyununu sahneliyoruz. Tiyatro Adam’ı öncülüğünü iki arkadaşımızın yaptığı sekiz arkadaş birlikte kurduk. Serdar Akar da süpervizör oldu ve finansal desteğimizi sağladı. Serdar ağabeyin ‘Adam Film’ diye bir şirketi var. Biz de film şirketinin tiyatro ekibi gibi bir şey olduk. Ekibimiz çok iyi ve samimi. Çünkü dekorundan aksesuarına, afişinden broşürüne herkes çabaladı ve çabalamaya devam ediyor. Kurum tiyatrolarında olduğu gibi gidip hazır bir dekorda oynamadığımız için fazlasıyla sahipleniyoruz oyunu ve bu duygu da seyirciye hemen geçiyor. “Albay Kuş”u her cuma saat 20.30’da Cevahir Alışveriş Merkezi’nde sahnelemeye devam ediyoruz. Yakında Muş’a, Diyarbakır’a gideceğiz. Tiyatro yapmak bana, ruhuma iyi geliyor. Piyasanın oyuncuyu geliştirmediği bir gerçek, dizilerdeyse oyunculuk çok fabrikasyon... Tabii fabrikasyon diye gelişigüzel oynamamak lazım ve kafa yormak gerekir yine de. Ama istediğin kadar kafa patlat, sinema filmi ya da tiyatro gibi değil... Yine de tiyatro ve sinemanın oyuncuyu beslediğini, geliştirdiğini düşünüyorum.


Besteler ve film müzikleri yapıyorum

Müzikle ilgileniyorum. 2002 yılında İstanbul’a ilk geldiğimde arkadaşlarla eğlenmek için sokak müzisyenliği de yapmıştım çok kısa bir süre. Gitar, piyano, bağlama, perküsyon çalıyorum. Bu aralar santura merak sardım. Besteler ve kısa filmlere müzikler yapıyorum. Ama müzik piyasasına girmek gibi bir derdim kesinlikle yok. Dilimi çok seviyorum. Ve Zazaca türküler de söylüyorum. Ahmet Aslan, Mikail Aslan, Metin Kemal Kahraman’ı çok beğeniyorum. Ayrıca iki yıldır fotoğrafla ilgileniyorum.
Ulaş Emre
ÖNCEKİ HABER

RAMP IŞIKLARI

SONRAKİ HABER

GÖZLEMEVİ

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...