02 Nisan 2008 00:00
Uzlaşmacıların uzlaşmazlığı
2. Paylaşım Savaşının başlarında Alman Papaz N. Müller şöyle diyordu:Önce yahudileri toplama kampına götürdü SSler. Ben Yahudi değildim, ilgilenmedim onun için Sonra komünistleri götürdüler işkenceye, SSler
2. Paylaşım Savaşının başlarında Alman Papaz N. Müller şöyle diyordu:
Önce yahudileri toplama kampına götürdü SSler. Ben Yahudi değildim, ilgilenmedim onun için Sonra komünistleri götürdüler işkenceye, SSler. Ben komünist olmadığım için ilgilenmedim Arkasından sosyalistleri götürdüler işkenceye, SSler. Ben sosyalist de değildim. Onun için ilgilenmedim bile Daha sonra aydınları, bilim adamlarını, yazarları, gazetecileri götürdüler SSler, toplama kamplarına. Ben aydın da değildim, bilim adamı da, yazar da, gazeteci de değildim. Onun için ilgilenmedim bile Sonra köylüleri götürdü SSler. Ben köylü de değildim. Onun için ilgilenmedim bile Ve bir gün kapım çalındı. SSler beni alıp toplama kampına, işkenceye götürmek için gelmişlerdi. Çevreme baktım, bana yardım edecek kimse var mı diye. Kimse yoktu
50 milyonu temsil ettiklerini söyleyen 7 kuruluşun; yani TOBB, TESK, Türk-İş, Kamu-Sen, TİSK, Hak-İş ve TZOBun Uzlaşma Çağrısını okuyunca, açık söyleyeyim, ilk anda N. Müler geldi aklıma.
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, neden böyle bir girişimde bulunduklarını açıklarken, şöyle bir şey diyordu: Esas en büyük tehlikeyi de ekonomi ile ilgili olarak görüyoruz Demek N. Müllerin kapısı gibi kendi kapıları da çalınmış.
Rifat Hisarcıklıoğlu konuşmasının bir yerinde de şöyle diyor: Bizim şu anda olası ekonomik krize karşı kendi mevkilerimizi güçlendiriyor olmamız lazım. Ama biz bir türlü bunları konuşamıyoruz. Allah korusun, kriz olursa hepimiz kaybederiz. İşçisi, esnafı, tüccarı, çalışanı kaybedecek. Türkiyenin gerçek gündemine dönmesi lazım. Bunun için bir an önce herkesin bir adım geri atması lazım. Herkes olduğu yerden bir adım geri atsın (Milliyet gazetesi, 26.3.2008)
Önce şunu söyleyeyim: Herkes kaybetmeyecek bir ekonomik krizde. Çünkü en tepedeki zenginler sınıfı, 1950den beri, yani tam 57 yıldır, kriz olsun-olmasın hep kazandı. Yitiren hep işçi sınıfı oldu; çalışanlar, aydınlar, satılmayan yazarlar ve gazeteciler oldu; küçük esnaf, küçük işveren, küçük tüccar oldu. Kodamanlar hep kazandı, kriz günlerinde de darbe zamanlarında da
Uzlaşmacıları biraz N. Müllere benzetiyorum:
SEKA, TEKEL, PETKİM ve benzeri devlet kuruluşları Babalar gibi peşkeş çekilirken sesimizi çıkarmadık. Çünkü bizlerin SEKAsı da, TEKELi de, PETKİMi de ve benzerleri de yoktu
İşçiler, köylüler, çalışanlar, yani tüm emekçiler kan ağlarken sesimizi çıkarmadık. Çünkü bizler işçi de değildik, köylü de, çalışan da değildik
1996da AMCD adlı uluslararası holdingle zamanın hükümeti, ileride Türkiyeye faturası ağır olacak bir anlaşma yaparken yine sesimizi çıkarmadık. Çünkü bizi ilgilendirmiyordu
Bilet kalpazanları, sahte faturacılar, zimmetçiler beyefendi olarak ortada dolaşırken sesimizi çıkarmadık. Çünkü bizler bilet kalpazanı da değildik, sahte faturacı, zimmetçi de değildik
Kadrolaşma tavan yaparken sesimizi çıkarmadık. Çünkü o kadrolara girmek isteyen yakınımız, tanıdığımız yoktu
Hastane kapılarında perişan olan insanların, daha da perişan olması için yasalar çıkartılırken sesimizi çıkarmadık. Çünkü bizler olsun, yakınlarımız olsun hastalandıkları zaman öyle sıradan insanların gittiği hastanelere gitmiyorlardı
Mahkumların çalıştırılması konusu gündeme gelince (Hay Allah, tam şu anda benim de aklıma Alman Krupp fabrikaları geldi) sesimizi çıkarmadık. Çünkü bizim mahkumlarla bir alışverişimiz yoktu
Daha önce HADEP ve benzeri partiler kapatılırken, şimdi de DTPnin kapatılması gündeme gelirken sesimizi çıkarmadık. Bizler zaten onlara oy vermemiştik. Ama AKPnin kapatılma işi başka
Emekçilerin, gençlerin mitinglerine yapılan polis saldırısına karşı sesimizi çıkarmadık. Çünkü bizler emekçi de değildik, genç de Zaten içimizden bazıları, istedikleri zaman, ülkenin en tepesindekilerle çat kapı konuşurlar, niçin miting yapalım?
Yeraltı-yerüstü zenginlikler, hatta dağlar, kıyılar, ormanlar satılırken sesimizi çıkarmadık. Onları yabancılar alıyor. Bizlerin evini, yalısını almıyorlar ki
Zenginlere villa yapmak için halkın gecekondularının, mahallelerinin yıkılması karşısında da sesimizi çıkarmadık. Bizimkileri yıkmıyorlar ki
Aydınları, yazarları, gazetecileri, bilim adamlarını zindanlara atarken sesimizi çıkarmadık. Aydın, yazar, gazeteci, bilim adamı değiliz ki
Eğitimin çökmesine sesimizi çıkarmadık. Çünkü çocuklarımız ya yabancı ülkelerde ya da ülkenin en paralı okullarında okuyorlar
Ve bir gün baktık ki, olanların ucu bize dokunmaya başladı. Uzlaşalım diye çağrı yapmaya kalkıştık. Ama uzlaşacak kimse kalmamıştı
Evet, N. Müller, 2008de Türkiyede yaşasaydı böyle derdi, sanırım
Yalnız bir yere çok takıldım. Rifat Hisarcıklıoğlu diyor ki, Herkes olduğu yerden bir adım geri atsın! İşte anlayamadığım bu: Şimdi herkes birer adım geri atarsa, Ben Anıtkabire işemeye gidiyorum diyen Küçükyalıdaki pazarcı da (D. Som, Cumhuriyet gazetesi, 27.3.2008) bir adım geri atıp, Anıtkabirin bahçesine mi işeyecek?
Bülent Habora