02 Nisan 2008 00:00

Hamarat ellerin birliği

Batıkent’te bir kadın grubu var. Kimi emekli, kimi ev kadını. Bu kadınlar evde oturmak istemiyorlar. Hayata üreterek, paylaşarak katılmak istiyorlar. Çünkü; üretmenin ve paylaşmanın erdeminin farkındalar.

Paylaş

Batıkent’te bir kadın grubu var. Kimi emekli, kimi ev kadını. Bu kadınlar evde oturmak istemiyorlar. Hayata üreterek, paylaşarak katılmak istiyorlar. Çünkü; üretmenin ve paylaşmanın erdeminin farkındalar. Bu nedenle bir araya gelip, hünerli elleriyle değişik ürünler yaratıyorlar.
Önce bir evin küçük bir odasında başlamışlar çalışmaya. Sayıları artınca, daha büyük bir eve geçmişler. Şimdilerde ise Eğitim Sen Kültür Merkezi’nde sürdürüyorlar çalışmalarını. Çalışmanın öncülerinden Turizm Bakanlığı’ndan emekli Melek Özhamarat şunları anlatıyor:
“Emekli olduktan sonra evde oturup zamanımı boşa geçirmek yerine zaten ilgi alanım olan el sanatlarına yöneldim. Evdeki eski objeleri boyayıp yeni ve farklı eşyalar yaparak başladım. Lisede el sanatları okumuştum, oradan kalan bilgimle birkaç komşuma da öğrettim bu işi. Birken üç, üçken beş, derken daha fazla kadının katılımıyla iki senede sayımız oldukça arttı. Eve sığmıyorduk artık. Ayşe adlı arkadaşım evini bize açtı ve üç katlı evde çalışmalarımızı yürüttük. Haftada bir gün bir araya gelip, atölye çalışmalarımızı yapıyoruz. Evde kullanmadığımız eşyaları, sürahileri, tabakları, tepsileri boyuyor, desenler çiziyor ve çok güzel hediyelik eşyalar ve kullanışlı şeyler ortaya çıkarıyoruz. Geçen sene ilk sergimizi Eğitim Sen Kültür Merkezi’nde Batıkent’te açtık. Eğitim Sen’in bu kültür evini haftada bir gün bize ayırmasından da mutluyuz, bu çok önemli bizim için. Ortak bir yer açıp bu atölye çalışmalarını sürekli yapmak gibi bir hedefimiz var. Ancak maddi durumumuz henüz yeterli değil.”
Birlikte üretmenin, paylaşmanın, dayanışmanın çok güzel olduğunu vurgulayan Hamarat, bazı ürünleri satarak ev bütçelerine katkı da sağladıklarını söylüyor. Hamarat, “Ülkemizde kadına, kadın emeğine çok ihtiyaç var. Bir ülke tek başına erkeklerle kalkınamaz. Kadınlar üreterek hayatın içine girmeli” diyor.
Evdeki yorgunluk
Kadınlardan Ülkü Akkaya da iki yıldır kursa katıldığını söylüyor ve devam ediyor: “Salı günleri olan kursumuzu iple çekiyorum. Evdeki altı günün yorgunluğunu burada atıyorum. Yaptıklarımı satarak evime ek gelir kazanıyorum. Çeyiz veya hediyelik için siparişler bile almaya başladım. Burada çok güzel birliktelik var. Kendi sorunlarımızın yanında ülke gündemine dair tartışıyoruz.”
Saliha Benli ise el sanatlarına gönül verenlerden. Üretmeye alışık olduğuna dikkat çeken Benli, “Ben emekli memurum. Aynı zamanda Ankara’nın ilk ve tek kadın marangozuyum. Memurluk hayatım sürgünlerle geçti. Emekli olunca da marangozluk işime devam ettim. Bir şeyler üretmeyi sevdiğim için buradayım. Sürekli tüketen bir insan olmak istemiyorum. Ahşap ve cam boyamak bir hobi benim için. Bu tür faaliyetlerin artması gerek. Bu ortamda samimiyet var, dedikodu, kıskançlık gibi şeyler yok” diyor.
Neşe Kayaoğlu da katılış sürecini şöyle anlatıyor: “Melek Hanımın el sanatlarıyla ilgilendiğini biliyordum. Kursa katılmam konusunda çok ısrar etti. Önce kabul etmedim. Daha sonra yaptığı bir sürahiyi bana hediye etti. O kadar güzel bir şey yapmıştı ki ben de katılmak istedim. Güzel şeyler üretiyoruz. Evde oturup içi boş televizyon programlarını seyretmektense burada olmak daha iyi. Daha sosyal oluyoruz.”
Figen Ulusoy ise kursa iki senedir devam ettiğini daha önce böyle bir yeteneğinin olduğunu bilmediğini söylüyor. Tüm katılımcılarla birlikte farklı yeteneklerini keşfettiklerini ifade eden Ulusoy, ayrıca sıkıntılarını, dertlerini paylaştıklarını, hediyelik eşyaya da para vermediklerini belirtiyor.
Erkek katılımcı
Kadınların istediği bir şey var ki erkeklerin de kahvede oyun oynamayı bırakıp bu kursa katılmaları. Ama şimdiye kadar yalnızca bir erkek cevap vermiş bu çağrıya. Emekli Ahmet Baş, kendi durumunu, “Geçen yıl sergi vardı. Çok hoşuma gitti. Emekli olunca ben de katılmak istedim, onlar da kabul etti. Kahvede oyun oynamaktan iyi bir şey. Eşim de Belmek’in açtığı dikiş nakış kursuna gidiyor. Buraya bir kez geldi. Burada samimi bir ortam var” diye özetliyor.
Son olarak Ayla Kaya’nın söylediği bir cümle onların bu işi nasıl bir zevkle yaptığını ortaya koyuyor: “Çalışırken çaylarımızı bile unutup, soğuk içiyoruz.” (Ankara/EVRENSEL)
Taner Tekçam
ÖNCEKİ HABER

Tren garına sahip çıkmalıyız

SONRAKİ HABER

Belediye başkanları değişse de düzelen bir şey yok

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...