03 Nisan 2008 00:00
AVRUPA GERÇEĞİ
Dün Bükreşteki Halk Sarayında başlayan NATO Zirvesi, örgütün 49 yıllık tarihindeki en geniş toplantı olma özelliği taşırken, Avrupa basınına göre taraflar arasındaki gerilim de doruğa çıkacak.
Dün Bükreşteki Halk Sarayında başlayan NATO Zirvesi, örgütün 49 yıllık tarihindeki en geniş toplantı olma özelliği taşırken, Avrupa basınına göre taraflar arasındaki gerilim de doruğa çıkacak. Zirve öncesinde ABD ile Almanya ve Fransa liderleri tarafından yapılan açıklamalara bakılırsa, zirvede Doğuya genişleme konusunda bir uzlaşma beklenmiyor.
Taraflar arasında çatışmanın üzerinde yoğunlaştığı ülkeler ise Ukrayna ve Gürcistan. Her iki ülkede de ABD ve AB işbirlikçileri yönetimi entrikalarla elde etmişti. Entrikalar sırasında ABD ile aynı safta yer tutan Almanya, Fransa ve diğer Batı Avrupa ülkeleri şimdi her iki ülkenin temelde NATOya üye olmasına karşı olmadıklarını, üyelik perspektifinin verilmesi gerektiğini, ancak tam üyelik için henüz doğru zamanın gelmediğini söylüyor.
Hatta Almanya Başbakanı Angela Merkel daha ileri giderek, iki ülkenin üyeliğine bugün karşı oluşunu aynen şöyle gerekçelendirdi: Halk arasında NATOya üyelik konusunda tam desteğin olmadığı ülkeler ile bölgesel ya da iç çatışmalar nedeniyle sorunlu olan ülkeler NATOya üye yapılmamalı (Der Spiegel, 14.03/08)
Bu cümlede tarif edilen ülkelerin Ukrayna ve Gürcistan olduğu açık.
Merkelin Ukraynanın üyeliğine karşı oluşunu halk desteği ile açıklaması elbette ilginç. Gerçekten de yapılan anketlere göre Ukraynada halkın sadece yüzde 26sı NATO üyeliğinden yana. Ezici bir çoğunluk karşı çıkıyor. Bu durumda ülkede NATO üyeliği üzerinden iç çatışmanın yeniden alevlenmesi, Batı yanlılarının elde ettiği mevzileri kaybetmesi kuvvetle ihtimal...
Burada Ukraynada halkın tutumunu kendi politikasına dolgu malzemesi yapan Merkelin, aynı durum kendi politikalarına karşı söz konusu olduğunda görmezlikten geldiğini belirtmemiz gerekiyor. Örneğin Alman halkının yüzde 82si Afganistana gönderilen askerlerin geri çekilmesini istiyor. Ancak bayan Merkel bunu yıllardır duymazlıktan geliyor. Keza aynı şey iç politikada yapılan hak kısıtlamaları için de geçerli.
ABD, Rusya ve AB arasında tartışma konusu olan Ukrayna ve Gürcistanın Rusyaya komşu olması nedeniyle, NATOnun Rusya sınırına dayanarak bu ülkeyi tehdit etmeye başlaması büyük bir tehlike olarak kabul ediliyor. En azından Rusya, kendisini çevrelemeyi hedefleyen ABDnin bu planının büyük bir tehlike arz ettiğinin bilincinde. Keza, söz konusu her iki ülke Rusya açısından stratejik öneme sahip. Özellikle Ukraynanın enerji koridoru, ekonomi ve silah sanayi açısından hayati önemi bulunuyor.
AB, her iki ülkede önce ABDyle birlikte Batı yanlısı güçleri destekleyerek, Rusya yanlısı güçlerin devrilmesine tam destek verirken, bugün işlerin tersine döndüğünü fark etmiş bulunuyor. Bugün yaşlı Avrupayı, NATOnun Ukrayna ve Gürcistanı da içine alarak daha doğuya genişlemesinin önüne takoz koymaya zorlayan tutumun arkasında, enerji bakımından giderek daha fazla Rusyaya bağımlı hale gelmesinin önemli bir rol oynadığının altını çizmemiz gerekiyor.
Batı Avrupa ülkelerinin çoğunun, doğalgaz ve petrol bakımından bu yüzyıl içerisinde Rusyaya adeta mahkum olacağı biliniyor. Rusyanın Batı Avrupaya giden doğalgaz vanalarını kapatması durumunda bölgenin soğuktan donacağını söylemek hiç de abartı olmayacaktır. Kaldı ki, 2006nın başında Ukrayna ile Rusya arasında yaşanan doğalgaz krizi bunun ipuçlarını vermişti.
Özetle, Rusya ile ABD arasındaki çatışma koordinatları üzerinde bulunan Ukrayna ve Gürcistanda taraflar arasında kıyasıya mücadele sürerken, Rusya hem kendi güvenliği hem de stratejik öneme sahip iki ülkeyi bütünüyle ABDye kaptırmamak için olanca gücüyle direneceğinin işaretlerini veriyor. Evet, Rusyanın elinde iki ülkenin üyeliğini engelleyecek bir veto hakkı yoktur, ancak veto hakkından da önemli olan enerji kaynaklarına sahip ve bunu bir tehdit unsuru olarak kullanmaktan çekinmiyor.
İşte; Batı Avrupa ülkeleri bugün, yıllardır ABD ile Rusya arasında kurmaya çalıştığı dengeli ilişkide, ibreyi hangi tarafa çevirmenin gelecekte daha yararlı olacağının kararını verme ile karşı karşıya. Bu bakımdan NATO Zirvesinden çıkacak sonuç ya da sonuçlar, günümüz dünyasında emperyalist kutuplar arasında sürmekte olan pazar paylaşımı kavgasında, safların geçmişe göre biraz daha belirginleşmesi konusunda büyük bir öneme sahip.
Bu zirvede de muhtemelen Bush ve ekibi Doğuya genişlemede istediğini alamayacak, ancak füze savunma kalkanlarının Polonya ve Çek Cumhuriyetinde kurulması konusunda destek alacak. Ama, Der Spiegelin yazdığına göre Bush, bununla da kalmayacak; her iki ülkeye kurulacak sistemin Avrupayı korumaya yetmeyeceğini söyleyecek, ardından da Norveç ve Türkiyeye de aynı sistemlerin kurulmasını talep edecek. En önemlisi de bunların maliyetinin Batı Avrupa tarafından üstlenilmesini dayatacak.
Frankfurter Rundschaudan Thorsten Knufun yazdığına göre, zirvenin yapıldığı Halk Sarayı Pentagondan sonra dünyanın ikinci büyük binasıymış. Doğu Bloku çökmeden önce dönemin Devlet Başkanı Nicola Çavuşesku tarafından kullanılan saray, şimdi parlamento binası. Binanın büyük güçlerin çöküşüne tanıklık ettiği belirtiliyor. Öyle görünüyor ki, Halk Sarayı, yarım yüz yıllık geçmişe sahip emperyalist-militarist savaş aygıtı NATOnun parçalanmasında da önemli bir rol oynayacak gibi.
Çünkü bu savaş aygıtı hem kendi içinde bölünme hem de Afganistanda büyük bir yenilgi ile karşı karşıya...
Yücel Özdemir