05 Nisan 2008 00:00
ZEUS SUNAĞI
Yunanistanlı Ahilleus teke tek dövüşte Troyalı Hektoru öldürdü Öldürmekle de kalmadı; ölüsünü arabasının arkasına takıp başını yerlerde sürükleyerekten, üç kez dolandırdı Troya surlarının çevresinde!..
Yunanistanlı Ahilleus teke tek dövüşte Troyalı Hektoru öldürdü Öldürmekle de kalmadı; ölüsünü arabasının arkasına takıp başını yerlerde sürükleyerekten, üç kez dolandırdı Troya surlarının çevresinde!..
Tam on ikinci şafak sökerken bile tanrılar; bulutların üstündeki Olimposta toplanmış, Troyada olup bitenleri ve olacakları konuşuyorlardı... Bazıları da geleneksel içkilerinin alemine dalıp gitmişti... Ne var ki Ahilleus yeniden Hektorun kanlı bedenini yerlerde sürüklemeye kalkınca tanrı Apollon; Amma da acımasızsınız siz tanrılar! diye öfkesini dillendirmeye başladı.
İşiniz gücünüz şu acılar içindeki Troyalılara karşı hep kötülükler düşünmek! Hektor sizler için nice ak benekli koyunlar, danalar kurban etti oysa. Ölüp gitmişken bile onun bedenine edilen işkenceleri durdurmaya yüreğiniz varmıyor! O zavallı Hektorun da anası, babası, karısı, çocuğu var! Onu çok seven Troya halkı var... Yani onların hiçbiri ona gerekli törenleri yapmasınlar, Hadese gidecek bedenine ateş payı vermesinler mi? Siz hep şu uğursuz Ahilleusu tutuyorsunuz!.. Oysa o, son günlerde insanlara sevgiden, saygıdan, acıma duygularından çekti elini yüreğini... Konuştukça şahlanıyordu tanrı Apollonun öfkesi... Bir ara duraklayınca Zeusun karısı tanrıça Hera aldı hemen sözü.
Ama ilkin, her söze başlamazdan önce yaptığı gibi tanrıça Hera, Olimposta uzun uzun yankılanan o ince ve şuh kahkasını salıvermeyi unutmadı... Sonra da; Amma da yaptın ha, okçu tanrı Apollon! diye söze başladı. Şu söylediklerinin bir anlamı var mı yani? Hiç Ahilleusla Hektor bir olur mu? Neden ikisine de aynı saygı gösterilsin ki? Hektor sıradan, ölümlü bir babayla ölümlü bir anadan doğdu... Ölümlü bir ananın basit sütünü içti!.. Onun damarlarında adi bir kan dolaşıyor. Oysa Ahilleusun anası anlı şanlı bir tanrıça! Ayağı gümüş halhallı tanrıça Tetis!.. İşte o tanrıçanın soylu sütünü emdi o. O yüzden onun damarlarında soylu ve tanrısal bir kan dolaşıyor!.. Üstelik anası tanrıça Tetisi yetiştiren de, büyüten de, everen de benim!.. Onu tanrıların en sevdiği kral Peleusla başgöz ettiğimi de ne çabuk unuttunuz?! Hem de düğününü burada, Olimposta yaptım. Topunuz da buradaydı. Tıka basa yediniz, içtiniz... Sizlere içki yetiştireceğim diye canım çıktı... Hattâ sen de okçu Apollon, oynak dönek tanrı; düğün şöleninde kafayı bulup bulup az mı şiirler söyledin, lirinle az mı ezgiler döktürdün?..
Böylesi toplantılarda ilkin susup en sonra kararını bildiren Baştanrı Zeus, birden tedirginleşti... Çünkü karısı Heranın sözünü ettiği tanrıça Tetis, onun hiç unutamadığı ilk gözağrısıydı!.. Hâlâ da delidivane tutkundu ona... Üstelik onun yüzünden Herayla az buz kavgalar da etmemişti geçen zaman içinde!.. Bu kez de Tetis vesilesiyle Apollona savurduğu hakaretlerin kendisine de sıçrayacağını sezince; Bak Hera, tanrılarla böyle açıktan açığa kavga etme diye kaç kez söyledim sana!.. deyip hemen susturdu onu. Evet bu iki kahramana eşit saygı gösterilmeyecek... Gerçi Troyalılar arasında tanrılar en çok Hektoru sever... Örneğin her zaman benim gönlümü hoş ederdi. Ben de çok severdim onu. Sık sık tapınaklarımda adıma sunularda bulunurdu. Şarap ve yağ sunularından yana da kusuru yoktu... Hepimiz onun sunduklarından payımızı alırdık... Ama onu savaş alanından kaçırma fikrinden vazgeçelim. Sonra hem Ahilleusa hem de anası tanrıça Tetise karşı çok ayıp olur! Zavallı Tetis gece gündüz oğluna yardım etmek için bekleyip duruyor!.. Burada biraz soluklandı Baştanrı Zeus. Ağzından çıkan Tetis sözcüğüne karşı karısı Heranın tepkisini görmek için masmavi gözleriyle kısa bir bakış attı onun yüzüne. Hera önüne bakıp dinliyordu... Onu öyle görünce içi rahatladı. Ama aniden tanrıça Tetise olan aşkı depreşiverdi birden!.. Bir tanrı gidip Tetisi çağıramaz mı buraya? dedi elinde olmadan... Sonra da; Buraya gelsin de oğlu Ahilleus için nasıl bir yön çizdiğimi, onun hakkında neler düşündüğümü söyleyeyim... Hektorun ölüsünü geri verirken buna karşılık babası kral Priyamostan nasıl armağanlar alacağını da anlatayım... diye sürdürdü konuşmasını. Haber tanrıçası İris, Baştanrı Zeusun bu buyruğunu duyunca hemen fırladı yerinden... Ve aniden kopan bir yel gibi daldı yıdızlarla kaynaşan o büyük boşluğa... Samos Adasına doğru yaklaşınca da bir zıpkın gibi saplandı Egenin koyu mavi sularına... Mavi sular birden gümbürdedi...
Denizin dibindeki tanrıça Tetisin paslanmaz yosun yeşili sarayına çok geçmeden ulaştı İris. Ve çevresine dizilmiş deniz tanrıçalarıyla birlikte oturmuş ağlarken buldu güzel Tetisi... Tetis, bir tanrıça da olsa, oğlu Ahilleusun değiştiremeyeceği yazgısına ağlıyordu... Bu felaketi savaş denen afet sarmıştı onun başına!.. Oğlu Ahilleus, Troyalı Hektoru öldürmüştü. Şimdi de artık kendisine geliyordu sıra!.. Baba toprağından, halkından uzak bir yerlerde; bir mızrak ya da kılıçla can verecekti gencecik yaşında... Dünya nimetlerini tanımadan, tadamadan... Sırf Yunanistanlı Başkral Agamemnonun ve de hısım akrabasının servetlerine servet katılsın, buyruklarında olacak güzel ve masum kızlar-kadınlar köle olarak devşirilsin diye!.. Oysa oğlunun askere gidip savaşa katılmaması için nice yollara başvurmuştu tanrıça Tetis!.. İşte böyle böyle acılarını dillendirirken haber tanrıçası İris hemen yanına oturdu: Kalk Tetis, kalk! Zeus hemen seni çağırıyor Olimposa!.. dedi acele acele... Ne diye beni çağırır ki böyle? diye telaşlandı Tetis. Şimdi bu halimle tanrılar arasına girmekten utanırım ben!.. Anlatılmaz bir savaş acısı var içimde!.. Ama gene de geleyim... Belki bir bildiği vardır Zeusun...
Tanrıça Tetis; içine bir zıpkın gibi saplanmış savaş acısını simgeleyen kopkoyu yaşmağını aldı hemen eline. İris, kılavuz olarak öne geçti. Ve Ege Denizi de dipten sahile doğru aniden yarılıp onlara yol açtı... Sahile çıktıklarında da, İrisin gökyüzüne gerdiği rengârenk bir ebemkuşağına atlayıp Olimposa doğru uçup gittiler...
Olimpos tanrılar ülkesine vardıklarında da doğruca Zeusun sarayındaki toplantıya katıldılar. Babası Zeusun koltuğuna dayanmış oturan tanrıça Atena, Tetisi görür görmez hemen ayağa fırladı; yerini ona verdi...
Yaşar Atan