08 Nisan 2008 00:00

DÖNÜŞÜM

Son aylarda bolca yayınlanan “kriz” haberlerine bir yenisi daha eklendi. “Gıda krizi.”

Paylaş

Son aylarda bolca yayınlanan “kriz” haberlerine bir yenisi daha eklendi. “Gıda krizi.”
2007’nin ortalarında ABD’de başlayan emlak kredi krizi giderek diğer alanları da içine çekiyor. Pazartesi günü yayınlanan Alman ticaret gazetesi “Handelsblatt”, ABD’nin en önemli 500 tekelinin yılın ilk üç ayını “kâr düşüşü” ile kapadıklarını, ikinci ve üçüncü üç aylık bilanço dönemlerini ise zararla kapayanların çoğunlukta olacağının tahmin edildiğini bildiriyor. Benzer bir durumun Avrupa’daki tekeller açısından da geçerli olduğunu bildiren gazete haberinde, “ve işin kötü tarafı bu tahminler bile iyimser” deniliyor.
Mali piyasalarda yaşanan krizin daha ne kadar süreceği bilinmiyor. Bazı iktisatçılar 1929/30 krizine paralellikler kurarken, “bugün henüz panik reaksiyonları yaşanmıyor. Eğer geniş kitleler içinde ‘en azından paramı kurtarayım’ görüşü hakim olup bankalara hücum edilirse o zaman dünyanın hiçbir merkez bankası krizi engelleyemez” diyorlar.
Gelişmelerin hangi yönde ve kapsamda gerçekleşeceğini önümüzdeki aylarda daha net göreceğiz. Krize neden ise yıllardır devam eden yoğun spekülasyonlardı.
Benzeri spekülasyonlar bir süredir tarım sektöründe yaşanıyor. Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Bankası (DB), Birleşmiş Milletler bünyesindeki Dünya Beslenme Programı (WFP) geçtiğimiz günlerde dünyanın bir çok ülkesinde temel gıda maddelerinde darboğaz yaşanacağını açıkladılar. Buğday, mısır, pirinç ve süt gibi temel gıda maddelerinin fiyatlarının hızla yükseldiğini açıklayan WFP Müdürü Josette Sheeran, açlığa karşı programın tehlikeye girmemesi için AB, ABD ve Japonya’nın 500 milyon dolar ek yardım vermelerini talep etti.
Fakat adı geçen emperyalist mihraklardan ses seda çıkmıyor. 500 milyon dolar ilk bakışta dev bir meblağ gibi görünebilir. Geçtiğimiz aylarda batma tehlikesi içindeki mali sermaye kuruluşlarını kurtarmak için piyasalara, geri dönmeyeceği kesin olarak bilinmesine karşın, 200 milyar dolardan fazla nakit para sürüldü. Açlığa karşı program için ise bu miktarın sadece yüzde 0,25’i istenmekte!
Bir tarafta bir avuç olarak ifade edilebilecek sermayedarlar diğer tarafta açlıkla karşı karşıya olan yüzlerce milyon insan. İşte kapitalizmin gerçek yüzünü merak edenlerin bakıp görebilecekleri bir tablo.
BM’nin yayınladığı bir istatistikte buğday, mısır, pirinç ve süt gibi temel gıda maddelerinin fiyatlarının 1998-2000 yıllarının ortalamasına oranla 2006 yılında yüzde 138 arttığı bildiriliyor. 2007 yılında ise söz konusu ortalamanın yüzde 190’ına çıkıldığı bildirildi. 2008 yılında ise fiyatlar kelimenin tam anlamıyla “dörtnala” gidiyor. Söz konusu gıda maddelerinin fiyatları şubat ayında bir önceki yıla oranla yüzde 55 arttı! Mart ayının ilk üç haftasında bu oran yüzde 20 daha yükseldi. Fiyat artışlarının bütün yıl boyunca bu şekilde devam etmesi bekleniyor. İlkbahar ve yaz aylarındaki yağışların düşük olması halinde, hasılat düşecek ve fiyatlar daha büyük bir hızla yükselecek.
WFP Müdürü Sheeran, örgütünün ilk kez “piyasa koşullarını” gerekçe gösterip ek kaynak talebinde bulunduğunu açıkladı. Şimdiye kadar ek kaynak talebine değişik bölgesel krizler gerekçe gösteriliyordu. Sheeran’a göre mayıs ayına kadar talep edilen ek kaynak verilmemesi durumunda WFP, bölgelere öngördüğü erzak paylarını önemli ölçüde düşürmek zorunda kalacak.
Gıda fiyatlarının hızla yükselmesinin en önemli yanı ise şimdiye kadar kendi geliriyle erzaklarını alabilen yoksulların giderek pazarların dışına itiliyor olması. Yani “sadece” hiçbir geliri olmayan ve açlığa mahkum olan ve “hayırsever” batılıların(!) sadakalarını bekleyen milyonlar değil, bu kez bunlardan katbekat daha fazla insan açlığa mahkum ediliyor.
Mısır, Pakistan, Endonezya, Özbekistan, Kamerun ve Burkina Faso (Yukarı Volta) gibi ülkelerde açlıkla karşı karşıya kalan kitleler arasında ilk ayaklanmalar yaşandı. DB Başkanı Robert Zoellick, 2 Nisan günü düzenlediği basın toplantısında, “dünyanın 33 ülkesinde artan enerji ve gıda maddeleri fiyatları nedeniyle sosyal kargaşa potansiyelinin olağanüstü yükseldiğini” söyledi. Söz konusu ülkelerde hükümetlerin ellerinden geldiğince duruma hakim olmaya çalıştıklarını söyleyen Zoellick, buna karşın daha geniş tabanlı sosyal patlamaların yaşanabileceğini söylüyor.
Hükümetler ne yapıyor diye bakıldığında tablo şu: Ekmek fiyatlarının bir kerede yüzde 35 arttığı Mısır’da orduya ait fırınlarda özel sübvanse edilmiş un ile ekmek üretimine geçildi, Peru’da buğday ve mısır alınamadığı için patatesten ekmek yapılmaya başlandı. Hindistan ve Vietnam dışarıya pirinç satımını durdurdular. Filipinlerde hükümet lokantalarda yemeklerin yanında verilen pilavın yarım porsiyona düşürülmesini önerdi.
Gıda sektöründe başlayan ve sonu sosyal patlamalara dönüşeceğine kesin gözüyle bakılan “gıda krizinin” değişik nedenleri var. Bunlardan ilki aşırı kâr amaçlı kapitalist üretim nedeniyle başlayan iklim değişimi. Birçok bölgede yaşanan seller ve ciddi kuraklıklar nedeniyle hasatlarda önemli düşüş yaşanıyor. İki, hatta üç kez yapılan pirinç ekimi birçok bölgede bir en fazla iki kez yapılabildi. İkincisi ise büyük gıda ve tarım tekellerinin iklim değişimi nedeniyle hasılatın düşeceği ve fiyatların artacağı üzerinden yaptıkları spekülasyonlar. Üçüncüsü değişik tarım bitkilerinin DNA belirlenmesiyle birlikte tohumlar üzerine yapılan patent başvuruları ve bunun üzerine dönen spekülasyonlar. Yüz milyonlarca orta ve küçük üretici ekecek tohum bile bulamaz hale getirildiler. Dördüncüsü ise mısır gibi temel gıda maddelerinden etanol ve biyodizel gibi akaryakıt elde edilmesi için yapılan planlar ve bunun üzerinden yapılan ek spekülasyonlar.1998 yılında değişik mali sermaye kuruluşları gıda sektörüne yönelik spekülasyonlar için 10 milyar dolar ayırırken bu miktar, “Money Week” dergisinin haberine göre 2007 yılında 148 milyar dolar’a yükseldi!
Sadece ABD, bu yıl içinde 138 milyon ton mısırdan etanol üreteceğini ilan etti. 2017 yılına kadar bu miktarın 320 milyon tona çıkartılması hedefleniyor. Değişik Avrupa ülkelerinde ise mısırın yanı sıra buğdaydan da akaryakıt yapılması için çalışmalar devam ediyor. Bu ise her yıl yüz milyonlarca ton mısır ve buğday gibi temel gıda maddelerinin piyasalardan çekileceği anlamına geliyor. Mısır veya buğday ekilecek alanlar sınırsız olmadığı için ise enerji tekelleri tarafından piyasalardan çekilen mısır ve buğday tarımda krize neden olarak sayılan diğer nedenlerle birlikte insanlığın nasıl bir geleceğe doğru ilerlediğini gösteriyor; bu milyonlarca hatta milyarlarca insanın aç kalmasına neden olacaktır.
Serdar Derventli
ÖNCEKİ HABER

Saha dışı çalışma zamanı

SONRAKİ HABER

İsrail’e karşı Lübnan Suriye yakınlaşması

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...