10 Nisan 2008 00:00
AVRUPA GERÇEĞİ
Türkiyede AKPnin kapatılması konunda sürdürülen tartışmaların önemli bir bölümünde, Avrupada parti kapatmasının nasıl olduğu sürekli örneklendiriliyor.
Türkiyede AKPnin kapatılması konunda sürdürülen tartışmaların önemli bir bölümünde, Avrupada parti kapatmasının nasıl olduğu sürekli örneklendiriliyor. Bu yapılırken yasaklamadan yana olanlar Avrupada partilerin kapatıldığını, karşı olanlar ise kapatmanın öyle kolay olmadığını anlatmaya çalışıyor. Son haftalarda bu bağlamda bir de Venedik Kriterlerinden bolca söz edilmeye başlandı.
ABde parti kapatmayı düzenleyen bu kriterlere göre; şiddete başvuran, ırkçılık yapan partilerin yasaklanabileceği ifade ediliyor. Ne var ki, AB ülkelerinin çoğunda bu iki önemli kriterin yasaklama bir yana adeta ortalıkta cirit attığını bilmeyen yok.
Almanya başta olmak üzere pek çok AB ülkesinde faşist-Neonazi partilerin var olduğu biliniyor. Ancak bu partilerin yasaklanması konusunda ne hükümetler ne de AB Komisyonu ciddi sayılabilecek adımlar atıyor.
Bugünden itibaren Türkiye gezisine başlayan AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barosso ve Genişlemeden Sorumlu Komiser Olli Rehn buna rağmen parti yasağı konusunda bolca söz sarf edecek ve AKPnin kapatılmaması gerektiğine işaret edecek, kapatılması durumunda AB ile müzakerelerin durabileceği tehditleri alttan alta savrulacak.
AKPnin kapatılmasına karşı hassas davranan ABnin, benzer bir hassasiyetin yarısını bile Almanyada Neonazi partilerin kapatılması yönünde göstermediğini belirtmemiz gerekiyor. Hem de her iki ülkede parti kapatılmanın tartışıldığı şu günlerde sessizliğini koruması daha bir dikkat çekiyor.
Almanyada; uzun yıllardır bazen gündemin ön, bazen de arka sırasına düşen faşist Alman Milliyetçi Demokrat Partinin (NPD) kapatılması bir kaç haftadır yeniden yoğun bir şekilde tartışılıyor.
Alman Anayasasının 21. Maddesi, özgürlükçü ve demokratik sistemi devirmeyi amaçlayan partilerin yasaklanmasını öngörüyor. Ancak, yasağın gerçekleşebilmesi için Federal Konsey, Federal Hükümet ya da Federal Meclisin Federal Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunması gerekiyor.
Yani; yasağın ön hazırlığını savcılar değil, siyasi merciler yapıyor. Savcılar ve hakimler, üç kurumdan birisi ya da birkaçının sunmuş olduğu delilleri inceleyerek partinin kapatılması konusundaki başvurunun kabul edilip edilmeyeceğine karar veriyor. Hal böyle olunca, sözünü ettiğimiz kurumların görüş birliği içinde bir partinin yasaklanması için Federal Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunması genellikle zor olabiliyor. Buna rağmen Federal Almanyada partiler kapatıldı.
1933te Hitler faşizmi tarafından yasaklanan Almanya Komünist Partisi (KPD), 1956da ise Federal Almanya Cumhuriyeti tarafından yasakladı. Faşizme karşı mücadelede büyük bedeller ödeyen, yöneticileri ve kadroları toplama kamplarında katledilen KPDnin yasaklanmasına gerekçe olarak bu kez, Özel mülkiyete karşı çıkarak üretim araçlarının devletin malı olmasını savunması ve sistemi değiştirmek gösterildi.
KPDden önce 1952de Hitlerin partisi NSDAPnin devamı olan Sosyalist Reich Partisi (SRP) yasaklandı. Böylece; Federal Almanya Cumhuriyeti, Hitler faşizmine karşı mücadele edenler ile faşizmin yeniden tesis edilmesini savunanları aynı kefeye koyarak, yeni cumhuriyetin partiler konusundaki çizgisini göstermiş oldu.
Uzun yıllardır Alman antifaşistlerinin, ilericilerinin gündeminde olan ırkçı-faşist partilerin yasaklanması talebi ise genellikte egemen güçler tarafından duyulmak istenmedi. 1960lı yılların ortalarından itibaren komünizme karşı mücadele adı altında örgütlenen NPD, DVU ve daha sonra REP gibi ırkçı-faşist, yabancı düşmanı partiler yıllardır devletin olanaklarını kullanarak güç toplamaya çalışıyor. Bunların en radikali olarak kabul edilen NPDnin yasaklanması için 2003 yılında SPD-Yeşiller koalisyon hükümeti tarafından başlatılan süreç tam anlamıyla fiyaskoyla sonuçlandı.
Federal Anayasa Mahkemesi, eylemleri yasaklamaya gerekçe gösterilen NPD yöneticilerinin çoğunun aynı zamanda istihbarat elemanı olduğunu tespit ederek, devletin ajanlarının sevk ve idare ettiği bir partinin yasaklanmayacağına karar verdi.
Eylemleri yasaklamaya gerekçe gösterilen ve çoğu tanınmış ırkçı şahsiyetlerin, ama aynı zamanda istihbarat elemanı olmasının ortaya çıkması, bir taraftan bu partinin devlet tarafından nasıl kontrol edildiğini ortaya koyarken, diğer taraftan ırkçı örgütün devlet eliyle örgütlendiğini de gösteriyordu.
İlk yasak fiyaskosunun üzerinden beş yıl geçerken, şimdi ikinci bir fiyaskonun yaşanması kuvvetle ihtimaldir. SPDli eyalet içişleri bakanlarının NPDnin yasaklanması için malzeme toplanarak Federal İçişleri Bakanlığına ulaştırılması yönündeki başvurusu Hristiyan Demokrat içişleri bakanlığı tarafından reddedildi. Neden olarak da ajanların NPD içerisinde çalışmaya devam ettiği, ajanların geri çekilemeyeceğini, bu yüzden yasak başvurusunun olumsuz sonuçlandığı gösterildi. Böylece, anayasa düşmanı, ırkçı olduğu konusunda şüphe duyulmayan, ancak devletin ajanları tarafından sevk ve idare edilen faşist parti Almanyada bundan sonra da gündemde kalmaya devam edecek.
Gelişmeler ırkçı partinin devlet tarafından bilinçli olarak emekçi halka karşı beslenip, büyütülerek kullanıldığını gösteriyor.
Ama, sürekli Venedik Kriterlerinden söz eden AB, dönüp Almanyaya bu ırkçı partinin neden yasaklanmadığını sormayı akıl edemiyor! Yani, Türkiyeye neden partilerin kapatıldığını soran ABnin, Almanyaya dönüp, Alman emekçilerine ve göçmenlere saldırılar düzenleyerek katleden, yaralayan ırkçı partilerin neden kapatılmadığını sorması gerekmiyor mu?
Yücel Özdemiryucel