16 Nisan 2008 00:00
lavvar proce yarışması cüri heyeti
Telefonumun aküsü bitdi bitiya dini dini deyne çaldı. Basdım düğmeye açdım. Turhan Demirtaşmış. Bir konu var da, seninle görüşmemiz gerekiyor. Benim dükkanı biliyorsun... dedi
Telefonumun aküsü bitdi bitiya dini dini deyne çaldı. Basdım düğmeye açdım. Turhan Demirtaşmış. Bir konu var da, seninle görüşmemiz gerekiyor. Benim dükkanı biliyorsun... dedi. Akü bitmesin diye lafı fazla uzatmadan dokdorlar sokağanıy yolunu tutdum. Turhan ağbi, hırdavatcı dükganının arınında masasına gurulmuş oturuyodu. Gapıdan girdiğimi görünce, kesmiş cıvata gibi yerinden fırlayıp elimi sıkdı, Hoş geldin dedi. Hoş bulduk falan filan faslından soğna, masasınıy dibindeki goltuğa buyur etti. Ta önceki ziyaretlerimde yazane masasına yakın oturmam içün bu gadar ısrar etmezdi. Ben de, 20lik bi boya tenekesinin üstüne, 80lik bi kömür çuvalı gibin yayılırdım.
Bi sürü gabarık kağadı önüme sürüp, meseleyi izah edince ağnadım neden beni illa da masaya bitişik oturtmak istediğni. Meğerkim, yıkılan lavvar sahası, yani esgi kömür yıkama tesislerinin dikili olduğu, ta da esgisi bizim Elvanpazarcıklıların mısır tarlalarının olduğu arazinin bi gısmı için bi proce yarışması yapılacakmış. Beni de cüri heyetine gabul buyurmuşlar. Mimarlar Odası Zonguldak Temsilcisi olarak telefonla Ankaraya durumu bildirip, benimnen yüz yüze görüşdüğnü gonuşdu. Önündeki bilgisayarın düğmelerine basıp çat çata çat bi şeyle yazdı. Madende çalışırken içimiz lavvar bandı gibi garardı, onun için mi cüri heyetine layık görüldüm diye sordum. Hem onun için, hem de bu konulara duyarlı olduğun için dedi. Bu lavvar meselesinde içi gararmış emme, lavvarın garabalta yıkımında içi cızlayıp da feveran eden onlarca argadaşımız vardı. Hatda, o vakitler bize KÖT diyenler bilem ollmuşdu. Yani, Köyün Önünü Tıkayanlar. Turhan ağbiye bunu hatırlatdım. Kendisi de başdan beri bu KÖTlerin içinde olduğundan:
- Kim ne derse desin, biz yaşadığımız yerin sakini değil sahibi olmalıyız, dedi. Doğru diyon ağbi dedim. Birer kopyasını yapdırdığı kağatlardaki yazılara bi göz gezdirdim. Oooo... Kimler yokdu ki meseleye sahip çıkan! Bütün zevat burdaydı! Kiması desdekleyici, kiması siponsor... Procenin çerçevesi çizilmiş, masdarı işaret edilmişdi kağatlarda. Hatda, yarışmaya gatılmak isdeyen yüksek mekdep talebelerine, sürdüğümüz ayın 26 ve 27sinde, lavvar sahasını tanıtmak için bi gezi tertip edilecekmiş. Telefonumu şarzdan çıkarmadan benim deliganlıyı aradım. Mimarlık mekdebinde okuyan arkadaşlarına haber salıp, birer proce ile bu yarışmaya gatılmaları için gafa yormalarını istedim. 15 yıl, yeni bi cıvata takılmadan hurda edilen lavvar agılıma geldi, iç geçirdim. Dükgandan çıkarken Turhan ağbiye;
- Allasmalladuk. Bu proce meselesiyle, en azından lavvarın dikili galan üç beton havuzundan birini gurtarabilsek bari, dedim.
- En güzel olan hayata geçecek, merak etme. Güle güle, dedi.
Atmaya gıyamadığım, aküsünü değişdirmemin artık şart olduğu telefon elimde, dokdorlar sokağna doğru vurdum yola...