17 Nisan 2008 00:00

ÖZGÜRLÜKLER

Zaman zaman hükümet yetkilileri, “Düşünceleri nedeniyle kimse tutuklu değil; kimseye hapis cezası verilmiyor, ceza verilse bile erteleniyor ve hapse atılmıyor” şeklinde açıklama yapıyorlar.

Paylaş

Zaman zaman hükümet yetkilileri, “Düşünceleri nedeniyle kimse tutuklu değil; kimseye hapis cezası verilmiyor, ceza verilse bile erteleniyor ve hapse atılmıyor” şeklinde açıklama yapıyorlar.
Allahtan Adalet Bakanı, 301 ile ilgili açılan davaların sayısını açıkladı da, (2006 yılında ve 2007 yılının ilk üç ayında toplam 2 bin 724 kişi hakkında, 301’inci maddeden dava açılmış) Türkiye’nin düşünce için nasıl cehennem haline getirildiğini öğrendi kamuoyu.
Neden bu kadar dava açılıyor?
Madem mahkemeler çoğunlukla beraat kararı veriyor; o halde savcılar neden her geçen yıl artan ölçülerde dava açıyorlar?
Bu dava bolluğu ne işe yarıyor?
Bu sorulara verilebilecek bir cevap var:
Bunun adı düşünceye yargı baskısıdır.
Başlıkta olduğu gibi, açıkça, net.
Kimi kez bu durumu “yargı gölgesi” olarak da niteliyoruz. Aynı şey.
Bakın Türk Ceza Yasası’nın 220’nci maddesinin 8’inci fıkrası var.
Propaganda suçunu düzenliyor. Açıkça düşünce suçu bu. Kaç yüz kişi bu fıkradan tutukludur, kimse bilmiyor.
Maddenin başlığı: “Suç işlemek amacıyla örgüt kurma.”
Ama 8’inci fıkra başka bir şeyi daha yasaklıyor. Bakın, nasıl:
8’inci fıkra da şöyle: “Örgütün veya amacının propagandasını yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”
Propaganda suçu diye bir suç türü var mı, çağdaş ceza hukukunda? Yok. Ama 21’inci yüzyılda, bizde var.
Adalet Bakanı son bir buçuk yıldaki, yalnızca 301’inci maddeden açılan dava patlamasını açıklayınca şaşırdık. Ne çok dava açılmış meğer. Acaba başka maddeler de var mı böyle?
Evet var.
En az 14 madde var yeni Türk Ceza Yasası’nda. Daha teknik çalışma yapıldığında, bu sayı ceza yasası bakımından 40’ı buluyor. Davalar da açılıyor. Türkiye’de düşünce üzerinde yargı baskısı işliyor.
“Aman canım kimse hapse atılmış mı?” diyemeyiz.
“Telaşlanacak bir şey yok, hakimler ceza vermiyor” diyemeyiz.
Niye o zaman savcılar dava açıyor ve insanlar yargılanmak zorunda bırakılıyorlar, mahkemelere taşınmak zorunda kalıyorlar?
İşte bunun adı, devletin düşünceye tahammülsüzlüğüdür. Bu yolla düşünceler baskı altına alınıyor. Yargı baskısı ile baskı altına alınıyor.
Dava açılmaması gerekirken dava açmak, baskı uygulamaktır. İnsanları ceza mahkemelerine davet etmek; suçlamak, aylarca, yıllarca dava ve ceza tehdidi altında tutmak, baskı uygulamak demektir. İnsan hakları hukuku, insan haklarının hukuk yoluyla korunmasını temel alır. Düşünceyi yargı baskısı altında tutmak, insan hakları hukukuna aykırıdır.
Bu tür gelişmeler konusunda yalnızca hukuku uygulayanları değil, siyasi iradeyi de eleştirmek lazımdır. İş olsun diye, kamuoyu baskısını savuşturmak amacıyla, bazen de göz boyamak amacıyla yapılan değişiklikleri (kozmetik değişiklikler) gerçek bir değişim iradesini taşımadığı için eleştirmek lazımdır.
Yargı kadar yürütme ve yasama da düşüncenin gerçekten özgürleşmesi için çaba göstermelidir.
Hüsnü Öndül
ÖNCEKİ HABER

Güvenlik bahanesiyle fişliyorlar!

SONRAKİ HABER

Baz istasyonuna karşı eylem

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...