19 Nisan 2008 00:00
Arif Damarın şiirine giriş denemesi
Arif Damarın şiiriyle tanışalı yarım yüzyıl olmuş. Bir şiiri tanımak, onu yazanı tanımaya benzemez.
Arif Damarın şiiriyle tanışalı yarım yüzyıl olmuş. Bir şiiri tanımak, onu yazanı tanımaya benzemez. Şairin dil bilincini, imge düzenini, dünyasını her şiiri bir başka yansıtır. O şairin şiirlerinin ortak noktasını bulmak, şiirin yapısına giden dolambacın gizini ya da anahtarını keşfetmek, bir şiir çalışmasıdır. Bu anahtar çoğunlukla imgeleri birbiriyle gizlice örtüşen dizelerin kesişme noktasındadır. Benim için bu dizeler onunla tanıştığım İstanbul Bulutu kitabındandır.
Önce, bütün gençlerin şiiri diyebileceğimiz Gitme Kaldan iki dize:
Dağların kuytusunda bir uslu çiçek
Dağıtır mavisini kendi kendine
Saklı bir hüznün, yalnızlığın, çekingenliğin sulu boya resmi sanki bu dizelerin getirdiği imge. Azıcık gölgeli...Ve Ben Beni şiirinin ilk dizesi bu dizeyi açıklayıp tamamlıyor sanki:
Ben beni sarpa vurdum ben de böyleyim.
Bu dizedeki sarp sözcüğü dağların kuytusunda bir uslu çiçeke ulanırken bir alt bildiri veriyor: Damarın şiirinin uslu görünen imgelerinin, çözümsenmesinin sarp geçişlere bağlı olduğunu vurguluyor. Kendi kendine ya da kendiliğinden dağılıyormuş gibi görünen maviliğin ya da ışığın kaynağı kuytudadır.
Arif Damarın yaşamın küçük ayrıntılarından yola çıkarak toplumsal sınıfları, sınıflar arası ayrımı (ve sınıf atlama hevesinin doğuşunu) ırksal ve cinsel ayrımcılığın toplumsal temellerini, desteklenişini anlattığı bir şiir de yer alır İstanbul Bulutunda: Açık İşte. Şiirde çocukların dünyasının paylaşılan sevinçlerinin, büyüklerin kuralları ve kışkırtmalarıyla değişimi özetlenir ilk bakışta. Bu şiirde konuşan çocuk, büyürken kirlenmeyi anlatırken insanlığın çocukluk dönemi sayılacak paylaşım döneminden kapitalist ilişkilere geçiş dönemini de özetler gibidir.
Şiirin son dizesi bir çağrıdır:
Duru bir göle bakar gibi eğilin bakın.
Bu üç ayrı şiirde birbirini destekleyen ve görünürde çelişmeyen kavramlar yer almaktadır:
dağların kuytusu, uslu, kendi kendine, sarp, açık, duru bir göl. Ozanın duru bir göle bakar gibi bakmamızı öğütlediği şiirde yansıyan yaşam, sarplığında, kuytusunda başka öğeler taşımaktadır. Bir göl gibi, derinde (belki de suyu durgun olduğundan hareketlenmeyen batakta) yarı ak yarı kara başka görüntüler yer almaktadır. Bunlar başlangıçta sıradan sanılabilecek ayrımcılıkla ilgili ayrıntılardır:
Ayakkabıları eski diye kötü görülenler, şilepleri yok diye utanılan akrabalar, oynanması ayıp olduğu söylenen kızlar, Yahudilerin ve yoksulların sevilmemesi gerekliği.
Bu sıradan ayrıntılardan ulaşılan doruk nokta: ay ışığının kararması ve eksilmedir. Çünkü artık kıskançlık, yağma, pusu ve arkadan vurma öğrenilmiştir.
Bu satırlar Arif Damarın şiirinin derinliklerinin anahtar dizelerini üç şiirde aramaya yönelikti. Bir başka kitabındaki bir şiirinden seçilecek bir sözcükle de şiirinde bir keşif yolculuğu yapılabilir. Örneğin kan sözcüğüyle. Bu sözcük için Seslerin Ayak Seslerini okumaya başlamak gerekir. İlk kez 1975te yayımlanan bu kitaptaki kan sözcüğü bir çocukluk anısından, hemen yanı başımızda yaşanan kıyımlara haksızlıklara uzanan bir öğedir. Öğreten değiştiren durmadan irkilterek hatırlatan. Yaşamları kiminin aşkı bile olmadı ya da çocukları daha yürümediler diye özetlenebilecek gençlerdir şiirlerde beliren oğullarımız kızlarımızdırlar. Kimi zaman yorgunluktan yolda düşüp kalan anadır. Ay Ayakta Değildide (1984) bu imge, gençliğinde işkence görmüş bir arkadaş şairin, Enver Gökçenin görüntüsüne dönüşecektir:
.....
Enver Gökçe öldü
Altmış gün geçti
Yakında değil artık
Yanlışsız görebiliyorum
Açık seçik dikiliyor işte
Ama niçin kan içinde
Oysa eceliyle öldü
Sessiz sakin
Kendi evinde
1982de yazılan bu şiir (Bir Mektubu) yeniden okunduğunda Enver Gökçe de bir simge- imgeye dönüşür.
Zaten Arif Damarın şiiri daima iki kez okunmalı. Önce duru bir anlatımın hüzne, sevince, özleme benzeyen yansımalarıyla etkilenmek için. İkincisi bu duruluğun altındaki dolambaçları, başka enginlerin fırtınalarına açılan geçitleri sezmek, keşfetmek için.
Her şiir bir başka şiire bir geçit içerir çünkü.
Sennur Sezer