25 Nisan 2008 00:00
ÖZGÜRCE
AKP gibi bir partinin iktidarda bulunması emek mücadelesi için büyük bir fırsattır(!..) Neden mi?
AKP gibi bir partinin iktidarda bulunması emek mücadelesi için büyük bir fırsattır(!..)
Neden mi?
Kapitalist sistemde emekle sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişki daima gizlenmeye çalışılmış ve yüzyıllardır aynı gemideyiz yalanı ile emekçiler sömürülmüş, açlığa, yoksulluğa mahkum edilmiştir. Kapitalist sistemi ve dolayısıyla emek ile sermaye arasındaki bu çelişkiyi en açık biçimde ortaya koyan K. Marx ve Engels olmuştur. Onların ardından Marksizmi benimsemiş bilimciler, aydınlar ve işçi önderleri de içinde bulundukları dönemin ve ortamın koşullarında emekçilerin sınıf bilinci içerisinde bir arada mücadele yürütebilmeleri için kapitalizmin çelişkilerini ortaya koymaya çalışmışlardır. Kapitalist sistemin temsilcisi iktidarlar da sistemin gerçek yüzünün ortaya çıkmasını engellemek için partiler, sendikalar kapatmış, kitapları yasaklamış; bilimcileri, aydınları, işçi önderlerini hapse atmış, sürgüne göndermiş ve hatta öldürmüştür.
İşte bugün AKPnin başında bulunanlar, bir taraftan kapitalizmin gerçek yüzünü engellemek için en baskıcı yöntemlere başvururken, diğer taraftan kendi ağızlarından sistemin gerçeklerini en açık biçimiyle ortaya koymaktadır. Bunun son örneği Başbakanın işçilerin 1 Mayısı Taksimde kutlamak istemesi üzerine sarf ettiği Ayakların baş olduğu yerde kıyamet kopar sözüdür. Çok eleştirilmesine karşın Sayın Başbakanın bu sözü, burjuva siyasetçilerinin hiçbir zaman açıkça ifade etmediği bir gerçeğin ifadesidir. Gerçekten ayakların; yani, işçi sınıfının baş olmasını; yani, iktidara gelmesini, kapitalistler ve onların temsilcileri kendileri için kıyametin kopması olarak göreceklerdir.
Sayın Başbakanın bu veciz sözü öylesine anlamlıdır ki, sadece emekçilerin iktidarının kendileri ve sermaye sınıfı için taşıdığı korku dolu anlamı ortaya koymakla kalmayıp, burjuva demokrasi anlayışını da en güzel biçimiyle ifade etmektedir. Bu bağlamda, emekçilerin iktidara gelmesini kıyametin kopması olarak gören bir sistem içinde gerek üretim sürecinde gerekse toplumsal düzeyde sermaye dışı toplum kesimlerine söz hakkı tanıyan bir demokratik anlayışın kabullenilmesi beklenemez. Dolayısıyla böyle bir sistemde parlamenter demokrasi, bu parlamenter demokrasi anlayışı içinde belirlenen yasama organı, onun tarafından belirlenen hukuk ve hukukun üstünlüğü anlayışı da emekçiler için tartışmalı hale gelir.
Yukarıda da belirtmeye çalıştığım gibi Başbakan, sadece kendisinin ya da partisinin düşüncesini ortaya koyan değil tüm kapitalist sistemde geçerli olan bir anlayışı ifade etmiştir. Dünyada en gelişmiş demokrasi anlayışına sahip olduğu kabul edilen ABnin, ayakların baş olmasını kıyametin kopması olarak gören Erdoğanı ve AKPyi Türkiyede demokrasinin güvencesi olarak kabul etmesi, bunun en güzel örneğidir. Zira, bu kadar açık biçimde ifade etmemelerine karşılık, diğer tüm kapitalist oluşumlar gibi ABnin de Başbakanımızdan farklı düşünmediği açıktır. Bunun tek göstergesi de sadece AKPye verilen destek değildir. ABnin (başta Kopenhag Ekonomik Kriterleri olmak üzere) pek çok belgesinde ve uygulamalarında da aynı anlayışı görmek mümkündür.
Sözün özü: AKP ve Başbakan, içinde bulunduğumuz düzenin gerçeklerini açıkça ortaya koyduğu için işçi sınıfı için büyük bir fırsattır (ya da eski futbolcu Başbakana daha yakışan bir ifade ile gollük pastır). Bu fırsatın iyi değerlendirilmesi (yani topun ağlarla buluşarak golün gerçekleşmesi), emekçilerin bunu doğru algılamasına ve emek örgütlerinin bunu mücadeleye dönüştürebilme niyet ve kabiliyetine bağlıdır.
Özgür Müftüoğlu