28 Nisan 2008 00:00
EMEK DÜNYASI
24 Nisan günü toplanan Milli Güvenlik Kurulu (MGK), son yılların en önemli kararlarından birisini aldı
24 Nisan günü toplanan Milli Güvenlik Kurulu (MGK), son yılların en önemli kararlarından birisini aldı. Gazetelere; Iraktaki bütün gruplarla ve oluşumlarla ilişkiler sürdürülmelidir biçiminde, rutin bir ifadeyle geçen bu tavsiye kararı çok önemliydi. Karar metnindeki, özellikle oluşum sözcüğü, bir resmi belgede ilk kez olumlu anlamda kullanılıyordu. Çünkü, MGKnın bildirisinin bu cümlesindeki oluşumdan kasıt, Barzaninin başkanı olduğu, Iraktaki Kürt Federe Devletidir.
Üstelik de bugüne kadar, Irakta Kürt devleti kuruluyor gerekçesiyle Kuzey Iraktaki Kürt Federe Devletini düşman gören askerin ağırlıkta olduğu bir kuruldan böyle karar çıkması, Türkiyenin dış politikası ve elbette ki, kendi Kürt sorununun çözümü konusunda bundan sonraki adımlar açısından da son derece önemliydi.
Bu karardan anlaşılması gereken de Türkiyenin Kürt Federe Devleti ile ilişkilerini normalleştireceği, örneğin Erbilde, Süleymaniyede konsolosluk ya da başka türden temsilcilikler açacağı, sınır ve Irakta operasyon sorunlarından ticarete kadar pek çok konuyu bu federe devletin temsilcileriyle resmen konuşacağıdır.
Kuşkusuz ki bir zamandan beri Türkiye, Kürt Federe Devletiyle ilişki kuruyordu; ama bu ilişkileri daha çok da MİTin yetkilileri ya da iş adamları üstünden gayriresmi olarak sürdürüyordu. Daha da önemlisi, Genelkurmay, Kürt Federe Devletini tanımıyor, bu devletin kuruluşunu Türkiyenin birlik ve bütünlüğüne karşı bir tehdit olarak görüyordu. Bu kararla birlikte artık; Irak ve Kütlerin Iraktaki kazanımları resmen kabul edilmiş olmaktadır.
Bu kararın bir diğer önemi de 2007nin başında yayımlanan ve özü; Türkiyenin, Yurtta sulh cihanda sulh olarak belirlenen klasik Cumhuriyet dış politikasından aktif dış politikaya geçmesi olan raporda işaret edilen çizgiye gelinmiş olmasıdır. Anımsanacağı gibi bu rapor; Irak Kürtleriyle anlaşmayı, bu anlaşmayı Türkiye Kürtleri aleyhine olduğu kadar bölge ülkelerine karşı da kullanmayı, Türkiyenin İslam ve Türk dünyasının lider ülkesi olması için Kürtlerin enerjisinden ve stratejik konumundan yararlanmayı öneriyordu. MİT raporunun, aslında milliyetçi ve Osmanlıcı çevrelerin emperyal hayalleriyle ABDnin bölge egemenliği stratejisi arasında bağlantı kuran içeriği de düşünüldüğünde, bu kararla atılan adımın sayısız handikaplar içerdiğinden söz etmek gerekir.
Kendi başına bakıldığında bu karar, Türkiyenin komşusuyla, özellikle de Kürt komşularıyla ilişkilerini normalleştirmesidir ve bu açıdan alınan karar iyi bir karardır. Ancak, Iraktaki Kürtlerle ilişkilerini normalleştirip, onlarla dostluk, akrabalık bağlarını güçlendirmek isteyen MGK, sınırın bu tarafındaki Kürtler için yeni bir şey söylememektedir. Dolayısıyla bu taraftaki Kürtlere yönelik, operasyonların süreceği; dahası, Kürtlerin Meclisteki temsilcileriyle bir araya gelmeme, onların elini sıkmama, Kürt sorununun demokratik çözümünü talep edenlerin teröristlerden de beter görülmeye devam edileceği anlaşılmaktadır. Bunların da ötesinde, Iraktaki Kürtlerle ilişkiler geliştikçe, milliyetçi tepkilerin, sınırın bu tarafında hak talep eden Kürtlere karşı daha sert davranarak karşılanacağını söylemek de abartı olamaz. Geleneksel olan budur çünkü.
Bu kararla aynı zamanda, AKP ile MGKnın askeri kanadı, Türkiyenin resmi Irak politikasıyla ABDnin (ABD, Türkiyeye telkin ettiği Iraktaki fiili durumu tanıma, politikalarını ona göre geliştirmeyi istiyordu) Irak politikası arasındaki çelişme giderilmiştir. Böylece, Türkiye ile ABDnin bölge politikaları arasındaki en önemli sorun hal yoluna sokulmuştur. Bunun içindir ki; şimdi ABD-Türkiye ilişkilerinde de daha ileriden bir işbirliğinin, bölge ülkelerine karşı, örneğin İrana karşı daha ciddi bir işbirliğinin önü açılmıştır.
Bu kararın ilk sonuçlarını yakın gelecekte göreceğiz. Ama dünyadaki ve bölgedeki gelişmeler, bu kararla Türkiyenin; iç politikada çatışmalı, Kürt sorununu ezerek çözme yanlısı tutumu sürdürürken, maceracı bir dış politika hattına yöneldiğine, ABDnin tüm pis işlerine ortak olacağı bir yola girdiğine işaret etmektedir. Böyle, bir iç ve dış politika ekseninde Irak Kütlerini tanımanın ne kadar anlamlı olabileceğini de yaşayarak göreceğiz.
İhsan Çaralan