04 Mayıs 2008 00:00

cızırtı

huzurunuzda randi

Paylaş

Ben Sinan Çetin değilim ya, adamı Türkiye’ye getirip canlı yayına çıkaracak halim yok. Ama en azından size söz edebilirim. James Randi’yle tanışınız.
Uri Geller’i biliyorsunuzdur herhalde. Kaşık büken, saat tamir eden, masa oynatan adam. Sinan Çetin’in Fenomen programında görünüp zihin gücüyle bir şeyler yapabildiğini iddia ediyor. Hesapta yarışmacılar arasından da kendine bir veliaht seçmeye çalışıyor.
Tabii aslında bu adam Sinan Çetin’in keşfettiği bir gizli yetenek falan değil. Yıllardır dünyada o kanal senin, bu sahne benim dolaşan, gösteriler yapan adamın biri. Her yerde de aynı şeyi söylüyor. “Düşünerek kaşıkları büküyorum, zihin gücüyle nesneleri oynatıyorum” falan. Madem böyle bir gücü var, neden kendisini metal kaşıkları bükmeye vermiş de, daha kolay para kazanacağı, ya da insanlığa, vatana, millete faydalı şeyler yapmıyor diye düşünebilirsiniz. Bence adamın kaşık takıntısı var. Benim bildiğim bu sorunun başka yanıtı yok.
Onu tanıyoruz da, tanımadığımız adam James Randi. Bu Randi bir illüzyonist. Nasıl Uri Geller, Sinan Çetin’in deyişiyle “Yuri” kaşıklara takmışsa, Randi de Uri’ye takmış. Adamın kafasını kullandığını doğruluyor ama öyle düşünerek kaşık bükmek için değil, illüzyonlarını bize yutturmak için. Uri’nin gösterilerinin aynısını tekrarlayıp, nasıl yaptığını gösteriyormuş. Hatta Uri’ye “şarlatan” dediği için, Sinan Çetin’in arkadaşı, Randi’ye dava açmış. Kaybetmiş.
Randi böyle yalancılardan o kadar bıkmış ki, bir eğitim kurumu kurup açıkça ilan etmiş: Herhangi bir paranormal, doğaüstü güce sahip olduğunu bilimsel testler altında kanıtlayan kişiye 1 milyon dolar ödül verecekmiş. Geller dahil kimse henüz bunu kanıtlayamamış.
Bizim Uri, spor tahminleri yapmayı da çok seviyormuş. Maçı Fener alacak demiş de ben kaçırmış olabilirim. Çünkü maşallah, Randi’nin yaptığı incelemeye göre, kazanır dediği takımlar genelde kaybediyormuş. Hatta İngiltere’de Uri’nin tuttuğu takımın hep kaybetmesine “Uri Geller laneti” diyorlarmış.
Şimdi belki bazıları, birden çalışmaya başlayan saatleri, yürüyen masaları görünce çok heyecanlandı. Ben Sinan Çetin’in kankası Yuri’yi rezil eden adamın yaptıklarını okudukça daha çok heyecanlandım.

ivis bıçak sırtı’nda
(Yer: Bıçak Sırtı dizisinin finali. Ali, yani Nejat İşler, oğluna babası olduğunu açıklamaktan vazgeçmiş. Bir mektup bırakıp tren garına doğru yola çıkmış. İsmini vermek istemeyen seyirci İVİS, bu manzarayı görünce Nejat İşler’in peşine düşer.)
Nejat: Gerçeği söyleyemem oğluma. Buralardan giderim.
İVİS: Nejat! Oğlum Nejat! Bir bak buraya! Kime diyorum?
Nejat: Ben Ali’yim abi. Gidiyorum ben.
İVİS: Oğlum ne Ali’si, Nejat değil misin sen? Gitmenden tanıdım. Bir dur, bir dizide de gitme be.
Nejat: Abi nasıl söylerim oğluma “Babanım” diye? Söyleyemem. Söylemezsem de duramam.
İVİS: Onu ben bilemem de, oğluna bayağı babalık ediyorsun işte. Dizi çabuk bitiyor diye panik yapmasaydın. Her şeyin bir sırası var.
Murat: Ali abi! Ali abi!
İVİS: Nejat bak, çocuk koşmuş gelmiş. Hâlâ naz mı yapıyorsun?
Nejat: Bana Ali abi diyor abi.
İVİS: Nejat diyeceksin çocuğum. Ali deyince bakmıyor.
Murat: Baba!
Nejat: Oğlum!
İVİS: Hah, kavuşun işte. Bak bir de nasıl diyeceğim diyordun. Ali değil Nejat o, ben demiştim size. Bu arada şu Fikret’le de bir öpüşün barışın be Nejatım. Nedir bu her dizide, filmde bir kadın meselesi? Yapmayın evladım, arkadaşsınız siz. Bir dahaki dizide görmeyeyim. İndin değil mi trenden?

televizyonunu yeni açanlar için
Bir akşam, şöyle hızlı bir televizyon turu yaptım sizin için. Art arda rastladığım manzara şudur: Fox’ta Komeditürk programında SSK’lı çocuklarla ilgili bir skeç var. Aynen gazetelerde okuduğumuz cümleyle, bir yetkiliye, sonra da çocuklara sigortalı çocukların sayısının artışını soruyorlar. Çocuklar cevap vermiyor, “Bırakın da işimizi yapalım” gibi beylik bir cevapla skeci noktalıyor. Ah dedim, biraz düşünerek şu finale bir espri bulunamaz mıydı? Geçtim, TRT’de Sensiz Olmaz Olur Mu adında bir program. Sunucu Deniz Seki’ye “Albümünün adı neden Sahici” diyordu. Deniz Seki, çok ciddi, “Çünkü her şey sahte” dedi. Dedim, bu televizyondakiler pek düşünmüyorlar galiba.
Evlilik programları tutuyor ya, hani iki kanal arasında paylaşılamayanı bile var. Yeni bir program daha yapmışlar, İki Gönül Bir Olunca diye. Benim bildiğim o atasözü, başka bir şeye ihtiyaç duymazlar demeye çalışıyor. Programa ne gerek varsa o zaman... İzleyince gördüm ki, Dest-i İzdivaç’ın iyice abartılmış, fabrikasyon hali. Tek tek adaylar öne çıkıyor, sunucu “Evet var mı isteyen” diye soruyor. Telefonla bağlanıyorlar, özelliklerini söylüyorlar. Aday da “Gelsin” ya da “Gelmesin” diyor. Gelmesin dediğini ben hiç duymadım, ama diyordur mutlaka. Hayır, çünkü o da olmasa, bildiğin köle pazarından ne farkı kalacak? “Var mı alan?”
İnternet sitelerinde dolaşan bir listeye göre, izleyicilerin unutamadığı, en sevdiği on diziden ilki açık ara İkinci Bahar. Hakikaten efsane bir kadronun çıkardığı, başarılı bir işti. Üstelik tadında bırakıldı, ki ona dikkat eden kalmadı artık. Arkasından Süper Baba, Asmalı Konak, Bizimkiler geliyor. Fakat araya, Kurtlar Vadisi sızmış. Perihan Abla ve Yeditepe İstanbul da listede. Kolay unutmuyoruz bunları. Ama şimdi devam eden dizileri bunlar gibi yıllar sonra hatırlayacağımızı hiç sanmıyorum.
Çağdaş Günerbeyek
ÖNCEKİ HABER

Nefesler tutuldu

SONRAKİ HABER

KİRVEME MEKTUPLAR

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...