7 Mayıs 2008 00:00

UZUN MESAFE


AİDS, Hepatit B, Hepatit C gibi hastalıklar kampanyalarda çoğu zaman toplumun karşısına ayrı zamanlarda çıkartılır. Oysa klinik seyirleri çok farklı olsa da bulaşma yolları aynıdır. Bulaşıcı oldukları için de tümünü önlenebilir hastalıklar arasında sayabiliriz. Çoğu zaman her bir hastalığın konunun uzmanlarınca ele alınması belki de toplumla korunma yolları arasında mesafe oluşturuyor. Bu noktada okuru bilgilendirme faaliyetinin içine katan bir kampanyanın daha anlamlı olabileceğini düşünüyorum.
Buradan hareketle sizlere birkaç sorum olacak. Son beş yıl içinde sizin veya çocuğunuzun bir başkasının kan veya vücut sıvıları ile bulaşmış eşyaları ile teması oldu mu? Ya daha öncesinde? Yanıtınız hayır ise size birkaç hatırlatmada bulunmak isterim:
* Manikür, pedikür yaptırır mısınız?
* Kulak deldirdiniz mi?
* Akupunktur denediniz mi?
* Berberiniz saç kesiminde favori düzeltirken kısa bir an için kullandığı jileti sizin gözetiminizde mi değiştiriyor?
* Çocuğunuzu sünnet ettirdiyseniz kim ve hangi koşullarda yaptı?
* Endoskopi ve diş tedavisinde hekiminizin hijyen anlayışı sizce yeterli miydi?
* Dövme yaptırdınız mı?
* Diş fırçalarınızı ailece açık ve iç içe mi saklıyorsunuz? Ya diş eti kanamalarınızın olduğu dönemlerde?
Basit önlemlerle örneğin en yakınınızla dahi kişisel eşyalarınızı ayırmak, başkalarının vücut sıvıları veya kanı ile temas etmiş malzemeyi kullanmayı reddetmekle korunmanın büyük oranda mümkün olduğu bu hastalıklarda kanımca korunma yollarını tümü için bir arada anlatmak gerekiyor. Üstelik kimi durumlarda üçünün aynı zamanda kapılabileceğini unutmamak gerekiyor.
Ev parasını hepatite dönüştürmek
Halk arasında kısaca bulaşıcı sarılık olarak anılan Hepatitin de tipleri olduğunu sanırım biliyorsunuzdur. Bunu hatırlatma nedenim ‘Hepatit aşısı yaptırdım, artık bana bir şey olmaz’ duygusu ile toplumda korunma tedbirlerinin giderek elden bırakılabileceği yönündeki kaygım. Oysa günümüzde sadece Hepatit B için aşılanabiliyoruz. Örneğin Hepatit C’nin aşısı henüz bulunamadı. Peki ülkemizde tahmini 1 milyon Hepatit C hastası olduğunu biliyor muydunuz? Dünyada görülme sıklığı yüzde 3 olup yaklaşık 180 milyon virüs taşıyıcısına denk geliyor. Ülkemizde ise oran görece daha iyi olmakla birlikte risk gruplarında rakam oldukça yükseliyor.
Peki Hepatit C enfeksiyonlarından neden bu kadar çekiniyoruz? Nedeni salt bir sarılık nedeni olarak kalmayıp siroz ve kansere dönüşebilme olasılığı. Hastalık etkeni kapan her 100 kişiden 85’i kronikleşirken bunların 20’de sonraki 20 yıl içinde siroz gelişiyor. Bunlardan bir kısmında ciddi karaciğer yetmezliği ve bazılarında ise karaciğer kanserine dönüşüm izlenebiliyor.
Hepatit C’nin bir başka önemi hastalık etkeni alındıktan sonra çok sinsi seyretmesi, uzun süre bir yakınma yapmaması ve böylece taşıyıcıların toplum için kolayca hastalık yayıcı birer rezervuara dönüşme olasılığıdır.
Tedavisi yok mu derseniz kanımca durum o kadar da umutsuz değil. Ancak uzun ve maliyeti yüksek bir tedavi bu. 48 haftaya kadar uzayabilen tedavide her 100 hastadan 50 ile 90’ında sonuç yüz güldürücü olmakla birlikte maliyet sırf ilaçlar için hasta başına 30.000 YTL’i aşıyor. Tahmin edeceğiniz üzere bu rakamlara iş ve güçten geri kalmanın maliyet hesapları eklenmemiş durumda. Yoksullar arasında daha sık izlenen bu hastalıkta sosyal güvenlik kurumlarının şemsiyeleri altında bulunan hastalarda sırf ilaç maliyeti 30.000 YTL’i aşan bedeli ödemeleri olumlu bir uygulama. Ama açlık sınırının altında milyonlarca insanın yaşam mücadelesi verdiği ülkemizde onlar için gecekondu da olsa bir ev bedeline karşılık gelen ülke kaynaklarının koruyucu hekimlikle önlenmesi mümkün olan bu hastalıklarda yabancı ilaç şirketlerinin kâr hanesine yazılması benim içimi acıtıyor. Ya sizin?
Ülkemiz sağlık ortamının serbest piyasa koşullarının insafına terk edilmeye çalışıldığı şu günlerde GSS ve Aile Hekimliği uygulamalarında koruyucu hekimliğin gözardı edildiğini sanırım hissetmişsinizdir. Peki vebali olanlara bir bedduaya ne dersiniz? Benim önerim rüyalarında ülkemizdeki görülme sıklığından yola çıkarak rüyalarında 1 milyon kez Hepatit C diye şaşırmadan saymaları olacak. Siz ne dersiniz?
Annelerimizin sağlığı
Sağlığın piyasanın insafına terk edilmemesini her fırsatta ifade eden bir yazı arkadaşınız olarak ben de gün geçtikçe yeni şeyler öğreniyorum. Meselenin inceliklerini anlamak ekonomist olmayanlar için meğer o kadar da kolay değilmiş. Soruna rakamlar üzerinden yaklaşınca yani İMF’nin dilini itirazı geliştirmede tersten ödünç alınca kimi zaman şaşırtıcı sonuçlara ulaşmak mümkün.
Şimdi sizlere ağırlıklı olarak gelişmekte olan ülkelerde izlenmekle birlikte her yıl 500.000 kadının hamilelik esnasında, 7 milyondan fazla bebeğin ise doğum anı veya hemen sonrasında öldüğünü söylesem ilaç endüstrisinin iştahını kabartacak bir rakam olduğunu ve ilaç geliştirmeye ayırdıkları bütçenin önemli bir kısmını bu alanda değerlendirdiklerini zannedebilirsiniz. Sanırım bu yanılgıda benimle buluştunuz.
Yapılan bir çalışmada son 28 yılda yaklaşık 37.000 ilacın geliştirme aşamasında olduğunun kaydedildiği görülmüş. Peki bu 28 yıl içinde anne sağlığı için kaç ilaç patenti alınmış derseniz duyduğunuza inanmakta zorlanabilirsiniz: Sadece 3.
Peki neden böyle oluyor derseniz soruyu ABD’de soranlar şu sonuçlara ulaşmışlar. Görülmüş ki ilaç şirketleri doğumda sakatlıklara yol açma olasılığının getireceği olası tazminat davalarından ürküyorlar. Tek nedeni bu olmamakla birlikte oralarda çözüm için kâr amacı gütmeyen örgütlerin ilaç araştırmalarını yürütmeleri tartışılmakta. Tam da bu noktada aklıma Diyanet İşleri Din İşleri Yüksek Kurulu’nun SSK’nın devrinden henüz bir hafta sonra 2005 yılında yayınladığı fetva ve sonrasında kapatılan SSK ilaç fabrikası geliyor. Ne mi deniyordu Diyanet fetvasında; özü itibarı ile SSK ve özel sigorta şirketleri arasında bir fark yoktur! Sonrasında ise AKP iktidarının cümleyi ilaç sektörüne uyarlayarak özü itibarı ile SSK ilaç fabrikası ile özel ilaç şirketleri arasında bir fark yoktu kapattık dediklerine tanıklık ettik.
Gelinen noktada mücadeleyi tanıklıktan öteye taşımak ve belki de direngenliği hayallerimizi gözden geçirerek sürdürmek gerekiyor. Benim hayalime gelince! Anneler Günü’ne az bir zaman kalmışken kapatılan SSK ilaç fabrikasının salt anne ve çocuk sağlığına yönelik bir faaliyet için yeniden açılması ne de güzel olurdu diyorum. Siz ne dersiniz?
Dr. Zeki Gül

Evrensel'i Takip Et