08 Mayıs 2008 00:00

İstanbul tutkunu bir şair

Elçi Yayınları’ndan çıkan “Ben Sana Hayır” adlı yapıtıyla kırk dördüncü kitabına imza atan Mehmet Tanju Akerman, İzmit doğumlu olmasına karşın kendini İstanbullu sayan, hem de İstanbul tutkunu olan bir şair.

Paylaş

Elçi Yayınları’ndan çıkan “Ben Sana Hayır” adlı yapıtıyla kırk dördüncü kitabına imza atan Mehmet Tanju Akerman, İzmit doğumlu olmasına karşın kendini İstanbullu sayan, hem de İstanbul tutkunu olan bir şair. Yazdığı kitaplardan yedi tanesi İstanbul’a ilişkin. Bu konudaki kitaplarının sonuncusu da “İstanbul ve Değişim” adını taşıyor. Bu kitabında, söze trafikle başlayıp cumbalar arası yapılan flörtün günümüz flörtüne ulaşan sürecinden söz ediyor; İstanbul’un mahalle ya da semt yaşamını dile getirirken gündelik temel gereksinimleri, gelenek görenekleri, zaman içindeki değişimleri göz ardı etmeden irdeliyor. Kitabı okuduktan sonra, huyuyla suyuyla ve yaşam örgüsüyle İstanbul’u tanımış oluyorsunuz.
Eskiden İstanbul anlayışı çok başlıydı. Kentte yaşayan değişik sınıf insanları için değişik anlamlar taşıyordu. Örneğin; ticaret adamları için İstanbul, Eminönü demekti. Çünkü Eminönü tüm Türkiye’nin ticaret merkeziydi. Beyoğlu ya da Bakırköylü bir kişi İstanbul’a gideceğim dediği zaman, Eminönü’ne gideceği anlaşılırdı. Para babaları için İstanbul, Boğaziçi yalılarında kurulan zengin sofraları; Bebek’te, Küçüksu’da, Taksim ya da Yenikapı’da yapılan alemlerdi. Memurlar ortalıkta pek görünmezken, işçilerin mekânı da çoğunlukla Eminönü ve Küçükpazar yöresiydi. Çünkü Akerman’ın dediği gibi; “İşsizlik sokak dolusu/ parasızlık her kapıda çengi/ aşk iki dudak arası”dır.
Varlıklar, bir değişirlik ekseninde yol aldığına göre, İstanbul’un değişmesi de doğaldır elbette. Ne ki bu değişim, şairinin; ”Biz burada duralım/ aç olan bir adım öne/ o ne öyle bütünüyle sokaktayız/ ay gölgesi maaş vurmayan// geçit resmi bir şey katmaz güne/ şaşkındayız” dizeleriyle söylediğinin aksine, insanın insanca yaşaması için olmalıdır. Oysa ki tam da şairin belirttiği gibi: “Silaha açtı yaşam/ insan insana kıydı/ insanlık için yazdı gazete/ sınır özgürlük tanımayan/ umut/ karınca umudu...”
Sömürenden sadaka istenmez, çünkü düzen kıyıcıdır. İnsanı da üzerinden kazanacağı bir eşya olarak kabul eder. Oysa ki Özdemir Asaf’ın; “Doğdu, sevinçten ağladılar/ öldü, acıdan ağladılar/ O, bu arada yaşadı, hiç düşünmediler” dizelerinde söylediği gibi, insanın yaşamı çabucak unutulur. Yani, bir halk deyişini örnek alırsak, “Bir tencere kaynar ama içinde aş mı kaynadığı, taş mı kaynadığı belli değildir”... Çünkü, sömürü çarkı, insan yaşamını öğüterek dönmektedir.
Akerman, eve girmeyen ya da zorluklarla giren ekmeğin, başka bir deyişle hak mücadelesinin yolunu da yine kapıları hayata açarak; “Ekmek kimin elinde/ dönmüyor çok evden içeri/ zor gün tutuklar/ yaşam üşütür geceyi// gece üşüdü mü/ gözlerin gelir deniz suyundan/ maviye boyanır umut/ tutuklanırım// Umut maviye boyandı ya/ korkma/ yaşamın anlamıdır gün/ kurtarır kendini// gün kurtuluşuna az var// cevap ağaca yazılı” dediği dizelerle dile getirir.
1942 yılında doğan şair, 1958’de henüz on altı yaşındayken edebiyata adım atmıştır. Bir süre bankacılık yaptıktan sonra emekliye ayrılarak gazeteciliğe başlamış, diğer yazın dallarındaki uğraşının da ardını bırakmamıştır.
Genelde, az sözcükle dizelerini kuran Tanju Akerman, şiirini de sözcüklerin anlamlarını karşıtlayarak bütünlük kuran bir şair. Bir köşe başında beklenmeyen bir kişiyle karşılaşılması gibi, Akerman’ın şiirinde de beklenilmedik bir anda, alışık olunmayan, beklenilmeyen bir dizeyle karşılaşmak olasıdır.
Günümüz yaşamını sorunlarıyla birlikte geniş bir çerçevede ele alan ve ustaca kurgulanan;
“Siliniyor yaşam karanlığında/ merkez bir merkez ikiyi arıyor/ tüm gazetelerde alkış sesi/ radyo el resmi veriyor haber bülteninde/ denge yörüngeden çıkık/ dönüyoruz// merkez bir merkez ikiyi arıyor/ ben ne arıyorum// eşitlikten pay düşmüyor üstümüz toz/ buz eriyor/ su çoğalıyor/ merkez bir merkez ikiyi arıyor// biri malı götürüyor karanlık gecenin göbeği/ her boyadan götürüyor yoruluyor dünya/ merkez bir hepsini götürüyor kontrol onun gözü/ benim iki gözüm açık us’um kapalı/ çoğunluktayız aldıran olmadan/ davul sola yanı başımızda vuran/ merkez bir merkez ikiyi arıyor/ iş arıyoruz çocuğa iki lisan iki diploma/duvara asılı// tedirginlik boyuna asılı/ sokağın köşesi kanser// medeniyet sağlığı götürüyor/ alıp getiriyorum yokuş yukarı/ kayıyor dünya/ merkez bir merkez ikiyi arıyor// ben aradığımı görüp alamıyorum/ çok dikenli yaşamak/ merkez iki merkez biri arıyor// cevap aya asılı/ rüzgarın ucu iğne/ merkez bir merkez üçü// hadi sen de”dizelerinin yer aldığı “Aramaca” şiiri, özellikle merkezin yürüttüğü sömürü ve vurgun ilişkilerini ortaya koyarken, şairinin de dünya görüşünü yansıtmaktadır.
Maden işçilerini, 1 Mayıs 1977’yi, yaşamını çöp bidonlarının bereketine bağlayan çocukları, Sivas kıyımını, şiirlerinin konusu olarak seçen Akerman, özelde yaşadığı ülkenin, genelde tüm insanlığın sorunlarını dert edinen bir kişidir. Şiir işçiliğini, günümüzde az rastlanan bir yürek yüceliğiyle abartısız ve gürültüsüz sürdüren Tanju Akerman’ın şiirleri, okuyanı ve düşüneni içine alacak bir nitelikte.

Güngör Gençay
ÖNCEKİ HABER

Sadık Toraman ‘Kendimi Sende Seviyorum’ diyor

SONRAKİ HABER

Tamer Levent yeniden genel başkan

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...