11 Mayıs 2008 00:00

benim de sesim var

hastanede
hamburger olur mu?

Paylaş

Gözünüzde canlandırmaya çalışın. Kocaman bir hastane. Hem de ünlü bir çocuk hastanesi. Hastanenin girişinde kocaman bir hamburgerci var. Onun yanında bir sigara bayii. Onun yanında kocaman bir kumarhane.
Ne görülmüş ne duyulmuş bir şey; düşünmek bile zor! Ama ne yazık ki, gerçek. Bu hastane, Avustralya’nın en ünlü çocuk hastanelerinden biri. Bu hastanenin girişinde, solda, kocaman bir McDonald’s var. Sağda, kendisi olmasa da şans oyunu, bahis ve kumardan para kazanan dev şirketlerden birinin adını taşıyan kocaman bir levha. Levhada, şirketin hastaneye bağış yaparak ne kadar önemli katkıda bulunduğu yazıyor.
Hastane girişindeki sigara bayileri ise seyyar; sigara bağımlısı yetişkinler. Avustralya’da yürürlükte olan kurallar gereği, binaların girişinde ve üstü kapalı yerlerde sigara içemiyorlar. Binanın girişinden 5-10 metre uzakta kendilerini zehirliyorlar. Hastaneye giren veya çıkan çocukların önünde.
Çocukların yararını biraz düşünen hemen herkes, bu hastanenin önüne geldiğinde aynı soruyu soruyor: “Bu nasıl olabilir?” Hastaneyi ziyaret ettiğimde benim de ilk sorum bu oldu. Hatta geçenlerde çocuklar ve beslenme üzerine hastanede yapılan bir seminerde davetli konuşmacıya da bu soru sorulmuş. Ünlü konuşmacı soruyu kendisini davet eden hastane yetkililerine aktararak kendisini kurtarmış.
Sık sorulan bu sorunun tek bir yanıtı var: Para! Hem toplum sağlığını tehdit eden eden McDonald’s hem de Avustralya’yı için için kemiren kumar şirketi, hastaneye büyük bağışlarda bulunuyorlar.
Karşı çıkan yok mu?
Gözler önündeki bu vahim duruma karşı çıkanlar elbette var. Tepkiler özellikle kötü beslenme üzerine odaklanıyor ve profesyonel tıp dergilerine dek yansımış. Talepler, 2011’de hastane yeni binalara taşındığında bu berbat durumun sona erdirilmesi yönünde. Meğer McDonald’s o tarihe dek yerini sözleşme ile sağlama almış.
Söylenenlere kulak vermekte yarar var. Avustralya Halk Sağlığı Birliği Başkanı hastane girişinde bir McDonald’s bulunmasının abes olduğunu ve bunun bir sağlık kurumunun çocukların kötü beslenmesini teşvik etmesi demek olduğunu söylemiş. Avustralya Kanser Konseyi de bu görüşte. Bir öğretim üyesi, hastanenin dünyanın en büyük ‘kötü besin’ markasını destekler görünmesinin çok yanlış olduğunu belirtmiş.
Hastane içerisinden az da olsa benzer sesler duyulmakta. Pediatriden kıdemli birisi, “Okullarda benzer yiyecekler yasaklanmışken, Çocuk Hastanesi de yasaklama konusunda başı çekmeli” demiş.
Hemen eklemek gerek ki, hastane çalışanlarının sözleri kadar, davranışları da çok önemli. Çocukların hastane çalışanlarını McDonald’s görmeleri, hastane girişinde McDonald’s olmasından daha da kötü bir etki yapabilir.
Hastanenin bu durumdan kurtulması gerektiğini söyleyen hemen herkes, kilit noktanın hastaneye verilen mali destek olduğunu kabul ediyor. Hastanenin ve birçok kamu kuruluşunun devletten mali destek bulamadığında hiç de uygun olmayan kuruluşlarla yakınlaşması büyük bir tehlike. Hatta hastanelerin daha çok para getiren branşlar, hatta hastalar peşine düşmeleri söz konusu. Bu nedenle hastanenin bağlı bulunduğu bakanlığa baskı yapılmakta.
Bakanlık bugüne dek bu konuda ses çıkarmamayı tercih etmiş. Bunun bir nedeni, kamu kuruluşlarına aktarılan fonların kesilmesi ve sağlık, eğitim gibi hizmetlerde özel girişimlerin ve mali işleyişin daha çok öne çıkarılmasının yaygın bir sorun olması. Diğer değişle, sorun bir sosyal politika sorunu.
Sorunun yaygın; ne garipliklere varabileceğine ilişkin bir örnek daha. Bir başka hastane için McDonald’s tarafından düzenlenen yardım gününe, hastane mütevelli heyetinden, yerel yönetimden ve mahalleden katılanlar olmuş. Mütevelliden gelen kişi hızını alamayıp mutfakta hamburgerler hazırlarken fotoğraflar çektirmiş. Bu “yardım” gününü kaçırmak istemeyen medya da geniş bir bölgede McDonald’s’ın reklamını ücretsiz olarak bol bol yapmış.
Hastane için bir gün içinde toplanan para, toplam 30 bin Avustralya doları kadar ve çocuklara satılan “Mutlu Menü” satışlarından elde edilmiş. Medyada toplanan bu küçük tutarın, kamuya maliyetinden hiç söz edilmemiş. Yani, bu yiyeceklerin kaç çocuğu sağlığından ettiğinden, daha sonra üreteceği sağlık sorunlarının maliyetinden, McDonald’s’ın ürettiği atıkların çevreye verdiği zarardan veya tarım ve hayvancılığa en baştan beri yaptıklarından...
Kaderin oyunu
Bu gariplikler elbette şans eseri değil; kaderin bir cilvesi hiç değil. McDonald’s çocukları kötü besinlere alıştırmanın önemini uzun zaman önce keşfetti ve ürünlerini çocuklara pazarlamak için her türlü oyunu deniyor. Çocuklara satılan ürünlerin “Mutlu Menü” gibi adlarla anılması, oyuncak hediyeli olması, hediyelerden bir set yapabilmek için beş altı kere aynı menüden almak gerekmesi, dükkanların yanına çocuk bahçelerinin çekilmesi gibi.
Bu dev şirketin bir de “hayır” kuruluşu var. Değişik ülkelerde değişik adlarla anılan kollarıyla temelde hep aynı işlevi yapıyor; yenmemesi gerekeni insanlara yediren bir şirketin aklanması için çalışıyorlar. Bu kuruluşun görevi, “çocukların sağlıklı olmasını sağlayan girişimleri” bulmak, desteklemek veya yürütmek olarak tanımlanmış. Kuruluşun dünyanın her yerinde çocuklar için çalışmakta olduğu özellikle vurgulanmakta. Bu kuruluşun dünya çapında uyguladığı üç model var. Çocuğu hastanede olanlara kalacak kişilere kalacak yer vermek üzerine kurulu McDonald Evi. Çocukları hastanedeki kişilerin ev ortamı bulması üzerine kurulu McDonald Aile Odası. Kimi sağlık hizmetlerini ve sağlıkla ilgili eğitim malzemelerini yoksul bölgelere götüren McDonald Gezgin Sağlık Aracı. Bu uygulamalar ne kadar sevimli görünse de, işlevleri hep aynı. Halk sağlığı açısından olmaması gereken bir ticari kuruluşu sevimli, çekici, masum ve kabul edilebilir kılmak. Bunu insanların en duyarlı olduğu zamanlarda, çocuklarının hasta olduğu ve bir çocuk olarak hastanede olduğu zaman yapmaları özellikle rahatsız edici. McDonald’s’ın oyunlarına gelen ve giderek artan sosyal sorumluluk yutturmacalarına kanan kişilerin başlarına gelenler ise başka bir yazının konusu olacak.
Bir çocuğun gözünden
Bu hafta, çocuklar için çocuklar ile bölümünde, 2001’de “Benim de Sesim Var-Sesimi Duyun Kampanyası”na gönderilmiş, Başbakan’a hitaben yazılmış bir mesajdan alıntı var. Ankara’nın yoksul ilçelerinden birinde, Mamak’ta yaşayan bir çocuk, McDonald’s’ın ne olduğunu saptamış:
“Nedense Türkiye’de çok olaylar oluyor... Mektanısın [McDonald’s] önünde bir kız çocuğu peçete satıyor diye müşteriler rahatsız olmuş diye küçük kızı derin dondurucunun içine koymaları. Mektanıs sahipleri para gözlü...”
Doç. Dr. Serdar M. Değirmencioğlu
ÖNCEKİ HABER

bip

SONRAKİ HABER

asya pasifik'te bu hafta

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...