15 Mayıs 2008 00:00

AVRUPA GERÇEĞİ

Çin halkı şu günlerde büyük depremin yarattığı acıları sarmaya çalışırken, Almanya’da en çok Çin’i bölmek isteyen özerk Tibet bölgesinin “ruhani lideri” Dalai Lama’nın ağırlanması ekseninde bu ülke ile ilişkiler tartışılan konuların başında geliyor.

Paylaş

Çin halkı şu günlerde büyük depremin yarattığı acıları sarmaya çalışırken, Almanya’da en çok Çin’i bölmek isteyen özerk Tibet bölgesinin “ruhani lideri” Dalai Lama’nın ağırlanması ekseninde bu ülke ile ilişkiler tartışılan konuların başında geliyor.
Ülkenin en yetkili politikacıları şu günlerde neredeyse, yarın Berlin’e gelmesi beklenen Dalai Lama’dan kaçacak delik arıyor. Başbakan Angela Merkel, göreve geldiği 2005’ten bu yana en uzun dış gezisine çıktı. Latin Amerika ülkelerini turluyor. Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Dalai Lama ile görüşmemek için son anda bir Rusya gezisi ayarladı. Cumhurbaşkanı Horst Köhler ise çok meşgul olduğunu söyleyerek Dalai Lama’ya daha başında kapıyı kapattı.
Halbuki, aynı Dalai Lama geçtiğimiz yılın Eylül ayında Berlin’de Merkel tarafından Başbakanlık Konutu’nda resmi bir hava içerisinde kabul edilmişti. Bu görüşme Çin yönetimini olağanüstü halde kızdırmış, bakanlar düzeyindeki bütün görüşmeler iptal edilmişti. Kısa bir süre önce Dalai Lama’nın elini-eteğini öperek “Devletsiz devlet adamı” gibi karşılayanlar, şimdi bu tutumun faturasının çok ağır olacağını fark ederek, bu kez uzak durmayı yeğliyor.
Yani; Almanya yeniden Dalai Lama yüzünden Çin’deki ekonomik ve politik çıkarlarını tehlikeye atma niyetinde değil. Geçen yıl yapılan görüşmeye mesafeli duran hükümetin SPD kanadı, insan hakları, Tibet’in kültürel özerkliğinden önce Almanya’nın Çin’deki çıkarlarının geldiğini söylüyor. Sermayenin bir numaralı örgütü Alman Sanayiciler Birliği (BDI) de, Tibet ve Dalai Lama yüzünden Çin ile ilişkilerin bozulmaması gerektiği çağrısında bulunmuştu.
Almanya’nın bu tutumunun arkasında Çin ile olan ekonomik ve siyasi ilişkilerinin rol oynadığı açıktır. 2000’li yılardan itibaren Almanya, Çin’e doğrudan yatırım yapma konusunda önemli adımlar attı. Yedi yıl başbakanlık görevinde bulunan Gerhard Schröder, tam yedi kez yanına aldığı tekel yöneticileriyle Pekin’e giderek iş bağlantıları kurdu. Bu ilişkiler sayesinde; “Çin, Asya’da Almanya’nın en çok ekonomik ilişki içerisinde olduğu ülke oldu. Almanya da Çin’in dış ticaretinde Avrupa’da ilk sıraya yükseldi.”
Yani Çin Almanya için Asya’da, Almanya da Çin için Avrupa’da birinci ekonomik partner.
Tayvan ve Hong Kong sayılmazsa, Almanya; ABD, Japonya ve Güney Kore’den sonra Çin’in ticari ilişki içerisinde olduğu dördüncü ülke konumunda. İki ülke arasında toplam 34 milyar Dolar’lık bir ticaret hacmi bulunuyor.
Almanya’nın Çin’de hayata geçirdiği projelerin sayısı 1978-1993 yılları arasında 578 iken, 2000 yılında 290, 2001’de 275, 2002’de 272, 2003’te 451, 204’te 608 projeye onay verdi. Alman tekelleri bu projeler karşılığında milyarlarca Dolar kazandı.
Her iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin seyri aynı zamanda diplomasi trafiğiyle de yakından ilgili. Öncesi bir yana son üç yıl içerisinde her iki ülke liderleri arasında karşılıklı ziyaretler oldukça yoğunlaştı.
Başbakan Merkel Mayıs 2006 ve Ağustos 2007’de, Cumhurbaşkanı Köhler Mayıs 2007’de, Dışişleri Bakanı Steinmeier Şubat 2006’da Çin’i ziyaret etti. Çin Başbakanı Wen Jiabao da Eylül 2006 ve Mayıs 2007’de Almanya’ya geldi.
Ticari ve siyasi anlamda birbirine çıkarsal bağlamında bu denli bağlı olan her iki ülke arasında elbette egemenlik çatışması da bulunuyor. Ancak, bu bugüne kadar ciddi denilebilecek düzeyde ortaya çıkmadı. Çin ile asıl kapışan ülke olan ABD, her fırsatta Tibet ve insan hakları sorununu gündeme getirerek, Çin üzerinden uluslararası bir izolasyon yaratmak istemesi, ABD’nin yörüngesinde bulunan politikacılar ve ülkeler tarafından da aynı argümanları sıkça dile getirdi. Ve bu çerçevede Dalai Lama’yı kendi amaçları için kullandılar, kullanmaya devam ediyorlar. Almanya’nın muhafazakar demokrat politikacıları da bu siyasetin bir parçası olarak yıllardır bir anti-sosyalist olan Dalai Lama’yı “özgürlük savaşçısı” diye pazarlıyorlar. Gerçekten de Der Spiegel’in belirttiği gibi Almanya’da neredeyse, bir Alman olan Papa 16. Benedikt (Josef Ratzinger) kadar Dalai Lama’nın da hayranı bulunuyor.
Almanya’nın Dalai Lama’ya kendi çıkarları gereğince bu kez fazla yüz vermemesi, onun Tibet üzerinden Çin’e baskı yapmaktan vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Ancak bunu daha usturuplu bir tarzda yapacak, bundan sonra. Bunun en önemli dönemeçlerinden birisi Ağustos ayında Pekin’de başlayacak olimpiyatlar olacak. Olimpiyat ateşinin geçtiği bütün ülkelerde, Batı’nın desteklediği kesimler tarafından Çin karşıtı gösteriler düzenlendi. Keza, Tibet’te çıktığı ileri sürülen bir ayaklanma dünya basınına flaş haber olarak servis edildi.
Bütün bunları alt alta topladığımızda önümüzdeki yaz aylarının Çin için sıcak geçeceği şimdiden görülüyor. Ama Almanya, Federal Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde yer aldığı gibi bundan sonra, “Tek Çin politikası” izlemeye devam edecek. O da, Alman sermayesinin Çin gibi büyük pazarda neleri kazanacağından başka bir şey değildir.
Yücel Özdemir
ÖNCEKİ HABER

Küreselleşme ve yeni çatışma dinamikleri

SONRAKİ HABER

kısa kısa

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...