15 Mayıs 2008 00:00

MERCEK

‘68 Hareketi’ üzerine tartışmalar, eski faşist-yeni liberallerden “milliyetçi muhafazakar” kesime, sözde sosyal demokratlardan “sol” küçük burjuva çevrelere kadar geniş bir kesimin katılmasıyla devam ediyor.

Paylaş

‘68 Hareketi’ üzerine tartışmalar, eski faşist-yeni liberallerden “milliyetçi muhafazakar” kesime, sözde sosyal demokratlardan “sol” küçük burjuva çevrelere kadar geniş bir kesimin katılmasıyla devam ediyor. Bu tartışmaların bu yıl, ‘sol’ olarak tanımlanan parti-grup-çevre, dernek, sendika vs. kesimlerin ötesine geçerek sağcı-muhafazakar yazar, gazeteci, sosyolog ve politikacıları da içerecek şekilde genişlemesi, elbette ‘68 Hareketi’nin 40. yılı olması gibi tek bir nedenden kaynaklanmıyor.
Tartışmaların DENİZ GEZMİŞ -ve arkadaşlarının- adı etrafında odaklanarak sürmesinin, idamlarının 36. yılı olması gibi özel ve önemli bir nedeni bulunuyor. DENİZ-YUSUF ve HÜSEYİN’in mezarlarının başında ve ülkenin neredeyse tüm yerleşim birimlerinde gerçekleştirilen anma toplantılarına, toplamı üzerinden söylenirse on binlerce kişinin katılmış olması, antiemperyalizm, bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için mücadelede onların özel bir yerlerinin olduğunun en iyi göstergelerinden biridir. O yıllarda, emperyalizm ve gericiliğin saflarında işçi sınıfına, halk kitlelerine; ülkenin bağımsızlığı ve emekçilerin özgürlüğü için mücadele eden ilerici gençlik kitlelerine karşı saldırı müfrezelerinin merkezi yapılanması içinde yer alan T. Akyol gibilerinin “Deniz Gezmiş efsanesi” başlıklı makaleler döşemeleri boşuna değil. Yeni bir uyanışın mayalanmakta olduğunun; emperyalizme ve işbirlikçi gericiliğe karşı yeni bir halk ve gençlik dalgasının gelişmekte olduğunun farkındadırlar. Üniversite ve lise gençliğinin; işçi-işsiz-çırak genç insanların, sadece bağımsız bir ülkede değil, tüm insani haklarını özgürce kullanabilecek bir siyasal sistemde ve sömürülme olanağını kaynağından kurutan bir toplumsal düzende yaşama isteği ve umuduyla hareket eden işçi ve emekçilerle ilerici aydın kesimlerinin, kurtuluş mücadelesini DENİZ(LER)’in adıyla birlikte düşünmeleri, sermayenin hizmetindekileri ürkütüyor.
Bir Deniz Gezmiş efsanesi olduğu tartışmasızdır: halkın ve gençliğinin çok geniş kesimleri nazarında o ve arkadaşları büyük yurtseverler; ülkesine ve ülkesinin işçi ve emekçilerine ölüm pahasına sadakatle bağlı, bağımsızlık-özgürlük ve sosyalizm ‘idealleri’nden asla ödün vermeyen, ‘mazlum milletler’in sömürge ve bağımlılık boyunduruğundan kurtulmaları için savaşan ve halkların kardeşçe birliğini sağlamak söz konusu olduğunda kendilerini feda etmekten kaçınmayan genç insanlar, bu “efsane”nin ‘kahramanı’ olarak görülürler. Katledilişlerinin üzerinden 36 yıl geçmiş olmasına karşın isimlerinin etrafında birleşilmiş olması, giderek büyüyen bir halk ilgisiyle kuşanmaları bunu gösterir.
Ancak DENİZLER’i, son tartışmaların da kanıtladığı üzere, her kesim kendine göre yorumlamaya çalışmaktadır. Sermayenin asalak temsilcilerini, halkın kurtuluşuna ve ülkenin bağımsızlığına, emperyalizm ve gericiliğin çıkarları gereği haince bir karşı duruş içindekiler, onları, burjuva düzenine karşı başkaldırının simgesi olmakla kalmayıp, ateşi harlamaya devam edenler olarak gördüklerinden olacak, unutturmaya ya da amaç ve düşüncelerini sermaye düzenine zarar vermeyecek şekilde yoruma tabi tutarak etkisizleştirmeye çalışıyorlar. Holding gazetelerinin çok sayıda yazarlarıyla TV yorumcularının da içinde oldukları bu kesimlerin, DENİZ GEZMİŞ’in babasına hitaben yazdığı mektupta, küçük kardeşiyle ilgili olarak, “Kitaplarımı ona bırakıyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir” sözlerini, onun, “devrim değil, bilim dediği” üzerine şarlatanca laflar etmelerinin nedeni budur. Çarpıtma çabalarını ve ikiyüzlülüklerini bir yana bırakalım. DENİZ ve ARKADAŞLARI’nın bağımsızlık ve sosyalizm bayrağını Türkiye halkına emanet ederek, dalgalandırılmasını vasiyet etmeleri ve ölüm pahasına savunmaktan ‘bir dirhem’ geri düşmedikleri bu davanın 36’ncı yılında daha geniş işçi-emekçi ve gençlik kesimlerince sahiplenildiğini görerek, ona karşı bir ‘dalgakıran’ geliştirmeye çalışıyorlar.
Çünkü, DENİZLER’in uğruna mücadelede kendilerini feda etmekten geri durmadıkları ve “son sözleri”nde de yürünecek yolu da içerecek şekilde işaret ettikleri tüm temel sorunlar ağırlaşmış şekilde güncel kalmaya devam ediyor. Amerikan emperyalizmi başta olmak üzere emperyalizm ve uluslararası sermayenin ülkemiz üzerindeki tahakkümü ağırlaşmış ve derinleşmiştir. Bölgemiz ve ülkemiz tam bir talan durumunda. İşgallerle birleşen yayılmacı emperyalist tehdit büyümüştür. İşçi sınıfı ve emekçilerin üzerlerindeki baskı artmış, sömürü ağırlaşmıştır. Sosyal haklar gasp edilmiş, çalışma ve yaşam koşulları ağırlaştırılmıştır. Kürtlerin ulusal varlığının inkarına dayalı şovenist politika, ülkenin ve bölgenin en önemli istikrarsızlık etkenlerinden biri durumuna gelmiştir. Milyonlarca genç (işçi, öğrenci, köylü vs.) umutsuzluğa mahkum durumdadır.
Ve tüm bunlara karşı işçi sınıfı, kent ve kır yoksulları, gençlik yığınları arasında, Kürt emekçileri ve ilerici-yurtsever aydın kesimleri içinde ciddi tepkiler doğmuştur. İşçi-emekçi ve gençlik hareketinin yeniden yükselme ve genişleme belirtileri artmıştır. Hareketin temel talepleri yönünden esaslı bir değişim yoktur: bağımsızlık yakıcı ihtiyaçtır; siyasal demokrasi ve halkların gönüllü birliğine temel oluşturacak ulusal hak eşitliği acil gerekliliktir; baskı, sömürü ve eşitsizliklerin ortadan kaldırılmasının toplumsal koşullarını oluşturacak sosyalizm, insani kurtuluş ve toplumsal ilerleme için zorunludur.
Yürünecek yol ise Marksizm-Leninizmin yol göstericiliğinde, daha 36 yıl önce, darağacı altında, ölüm tehdidine meydan okunarak ve bayrak, devrimin asıl sahiplerine; işçi sınıfı ve kent ve kırın yoksullarına (işçilere ve köylülere) teslim edilerek İŞARET EDİLMİŞTİR: “Yaşasın Marksizm-Leninizmin yüce ideolojisi; yaşasın Kürt ve Türk halklarının kardeşliği ve bağımsızlık mücadelesi; yaşasın işçiler ve köylüler, kahrolsun emperyalizm!”
Doğrudur: bu “Atatürkçülük” değildir! Belirlemeler “fetiş” kabul etmezdir! Bilimsel ve devrimcidir: bilim ve aklın kullanılması devrimci kitle hareketinin gücündendir. “Bilimle uğraşsın” dendiğinde de, devrim reddedilmemiş, “devrimle uğraşmasın” denilmemiştir. Bunu sermayenin çanak yalayıcı takımı da gayet iyi bilmektedir. Bilim, insan soyunun tarihsel ilerleyişinde sömürücü sınıfların elinde sömürü için ve baskı aracına dönüştürülerek kullanılmış ve istismar edilmiş olmasına rağmen, aydınlanmanın, uygarlaşmanın ve ezilenlerin elinde sömürücü sınıflara karşı mücadelenin gücü de olmuştur. Doğa bilimlerindeki ilerlemeye karşı çıkanlar, bilimin karşısına hurafe ve gerici önyargılarla çıkanlar ise hemen her zaman düzenin temsilcileri olmuşlardır. Akyol gibilerinin savunucusu oldukları “muhafazakarlık” hâlâ bilime karşı; evrim teorisine karşı savaşmaya devam ediyor.
DENİZ, “son sözleri”nde, Marksizm-Leninizme sarılmaya; işçi sınıfı başta olmak üzere köylülerin mücadeledeki önemine, Kürt ve Türklerin kardeşliğine, emperyalizme karşı mücadeleye; bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizme işaret etmiştir. ‘Savunma’ yurtseverliğin, antiemperyalizmin, demokrasinin ve bağımsızlığın savunusudur. “Solculuk” adına sermaye ile uzlaşı ve teslimiyete karşı “bir kıvılcım yakma”nın devrimci anlamına vurgu yapılmış, “20 genç ile” ve “birkaç tüfek ile” devletin yenilgiye uğratılamayacağının bilincinde olunduğu belirtilerek, halktan kopuk küçük burjuva devrimciliğinin iflasına işaret edilmiştir.
“Son sözler”, mücadelenin en keskin “dönemeçleri”nden birinde, bağımsızlık ve sosyalizm davasının zaferi için yürünmesi zorunlu yolu gösteren stratejik önemde ilk sözler gibidir. Oradan yürünmüş bugüne gelinmiştir. Kapitalizmin tüm çelişkilerinin daha keskin biçimde yaşandığı, emperyalist tahakküm altındaki Türkiye’nin kaderini belirleyecek işçi sınıfıyla kent ve kır emekçilerinin saflarında mücadele daha ileriden yürütülmektedir. 12 milyonu aşan kitlesiyle tüm milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı, DENİZLER’in de uğruna kendilerini feda ettikleri bağımsızlık ve toplumsal kurtuluş davasını zafere ulaştıracak mücadelesinde bir partiye kavuşmuştur. DAVAYA, HALKA ve YOLDAŞLARA bağlılıkta sınırsız kararlılık ve sarsılmaz inançla yürünmeye devam edilmektedir. DENİZLER’in yürünmesini istedikleri yol, işte bu yoldur. Devrimi ‘KİTLELERİN ESERİ’ sayan işçi sınıfının büyük öğretmenlerinin yolu... Hiçbir çarpıtma ve istismar bu gerçekleri örtemez, lekeleyemez. Dost da, düşman da böyle bilmeli!
A. Cihan Soylu
ÖNCEKİ HABER

Kürtçeye anayasal güvence talebi

SONRAKİ HABER

Kraliçe Elizabeth Bursa’yı gezdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...