18 Mayıs 2008 00:00
din ve politika
Ülkesinin henüz tamamlanmamış aydınlanma yolculuğuna otuz yıldan fazladır zihin açıcı, yol gösterici pek çok yapıtla katılan değerli düşünürümüz Prof.Dr. Server Tanillinin yakınlarda çıkan Din ve Politika / Laik Barışın Dostları ve Düşmanları * kitabı başucu değerindedir.
Ülkesinin henüz tamamlanmamış aydınlanma yolculuğuna otuz yıldan fazladır zihin açıcı, yol gösterici pek çok yapıtla katılan değerli düşünürümüz Prof.Dr. Server Tanillinin yakınlarda çıkan Din ve Politika / Laik Barışın Dostları ve Düşmanları * kitabı başucu değerindedir. Bu kitabında laikliğin Batıdaki ve ülkemizdeki gelişim sürecini inceliyor; ülkemizdeki laikliği ortaçağ karanlığına karşı koruma görevinin altını çiziyor. (Tabii yaşadığımız günlerin fotoğrafını görmek için Sayın Tanillinin İslâm Çağımıza Yanıt Verebilir mi? adlı (çığlık sorusunu) kitabını bir kez daha anımsamalıyız.** )
***
Server Tanilli, kimsenin gözünün yaşına bakmadan son altmış yıllık siyasi hayatımızın 1946dan günümüze dek iktidar (ya da ortağı) olmuş bütün sorumluları masaya yatırmaktadır. Bir gerçeğin altı çiziliyor sanki: Eğitimden sosyal hayata, ekonomiden, sağlığa, tarımsal üretimden dış politikaya Dayatılan yozluk ve çağdışılık, ayyuka çıkan yolsuzlukla atbaşı gidiyor ve bunun izdüşümü dışarıya inanılmaz borçlanma ve ardından onurumuzu incitici bağımlılık getiriyor. Yurdum insanının kulağına (belki de) hoş gelen Türk-İslam sentezi göz boyayıcı işlevini yapıyor. Yolsuzluk ve israf arttıkça toplum baştan ayağa bir din eğitimi bataklığına getirilip saplanmıştır. (s.136)
Ezanın Arapçaya dönmesi..
İslamcıların siyasi örgütler içindeki yaptırım gücünün büyük başarısıdır ezanın Türkçeden kurtulması. Başbakan yardımcısı Nihat Erim, Nisan 1950de basın mensuplarının bir sorusu üzerine, Seçimlerden sonra biz de ezanın Arapça yasağının kaldırılmasını düşünüyoruz demiştir. Nitekim D.P. ilgili yasa tasarısını Meclise getirdiğinde hiçbir itiraz ve eleştiri olmadan geçmiştir (7 Haziran 1950). Böylelikle CHP eliyle 1946dan başlayan karşı devrim yine kazanmıştır.
Sayın Tanilli bu olayı şöyle analiz ediyor: ( ) Oysa bu yasak, uluslaşma bilincinin din alanına da yansımasının bir örneği idi. Halkların, ibadetlerini kendi dillerinde yapmaları yolunda verdikleri kavga, Batıda ta 16.yüzyılda başarıya ulaşmıştı;Türkiyeli Müslüman ise, Kutsal Kitabını kendi dilinde okuması, duasını kendi dilinde yapması şöyle dursun, anlamadığı bir dille ibadete çağrılıyordu.(s.117)
Batıda laikliğin uzun ve acılı serüveni
Batıda 16. 17. yüzyıldan başlayan aydınlanma hareketi her seferinde güçlü kilisenin duvarına çarpmıştır. O sıralar kilise bir ibadet evinden çok, bir iktidar simgesidir çünkü. Varolan gücünden ötürü bir papaz kıralı ayağına getirtebilmektedir. Raflar dolusu yürekli ve aydınlık beyinli öncülerin kitapları yine de okur bulmaktadır. Onlar ve ardılları nice acılar pahasına doğru bildikleri yolda yürümüştür. Katolik Kilise, bilinçleri biçimlendirmede korkunç bir iktidara sahipken, yurttaşları, özgürlüğe ve Cumhuriyetçi görevlere hazırlamanın nasıl çetin bir iş olduğu anlaşılıyor. Fakat diyor Tanilli, 1789dan laikliğe doğru yaşanan süreç bu soruya bir yanıt niteliğindedir.
Laiklik değilse ne?
Söz gelişi Fransada laikliğe karşı çıkanların istekleri neydi acaba? Bizdekiler gibi şeriat isteriz! diye herhalde sokağa dökülmüyorlardı! Tanilli bunu da yanıtlıyor: Avrupadaki okullarda din öğretiminde ya da okul dışındaki dinsel etkinliklerde devleti ele geçirmek, din devleti kurmak amacı yoktur.Gerek Avrupanın geçirdiği ekonomik ve toplumsal olaylar, gerekse Hıristiyanlığın yapısı, dine dayalı bir devlet yönetme arayışlarını geride bırakmıştır. (s.120)
Dinlerin ortak yanı: şiddet
Akla ve aklın tartışmaya kapı açan düşünme yetisine karşıdır bütün dinler; koşulsuz inanmayı ve biat etmeyi öngörürler. Bu yüzden de yeri geldiğinde (!) acımasızdırlar. Kuranın çerçevesini çizdiği İslâm Şeriatı, kökü dört beş bin yıl öncesine dayanan Ortadoğunun şiddet ve kan dökücü zihniyetinden bağımsız düşünülemez. Her şeyden önce Semitik dinler ya da İbrani dinler denen Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyette kanlı bir gelenek vardır. Bilineceği gibi şiddet ve kan dökme eylemleri Hz. Muhammedin ölümünden sonra kendini göstermiştir. İlk dört Halifenin ancak biri eceliyle öte yakaya göçmüştür. ( ) Çorumda aynı bahaneyle çok sayıda masun insan öldürüldü. Kayseride öğretmenleri diri diri yakmak isteyenler, yine İslamiyet ve milliyetçilik adına hareket ediyordu. Bu kez Sivasta insanları diri diri yakanlar Cehennem ateşinde yansınlar, İslam isteriz, Şeriat isteriz diyen insanlardı.İnanç öldürmek için icazet sağlıyordu sanki. (EP, Osmanlıdan Günümüze İslamcı Hareketler ve Şiddet (Milliyet gazetesi eki, 11-18 Temmuz 1993)
Din elden gidiyor!
15 ve 16. yüzyıldan başlayarak Osmanlıda din adına inanılmaz şiddette, İstanbulda ve dışında dinsel ayaklanmalar yaşanmıştır. Aynı zamanda bütün müslümanların başı da (Halife) olan Padişah Hazretleri aşırı dincilerin bu davranışından çok çekmiştir. İstanbulun fethinden Kurtuluş Savaşı yıllarına kadar Osmanlıda sık sık irticai hareketler, baskılar, komplolar eksik olmadı. Şeriat siyasi, hukuki ve toplumsal yaşamda egemen kılınmaya çalışıldı. İslam mezhepleri arasındaki kanlı çatışmalar günümüze kadar bitmiş değildir. Örneğin Osmanlı döneminde din adamlarının Aleviler hakkında ölüm fermanı çıkardıkları bilinmektedir.
Tarikatlar ve Kuran kursları
Cumhuriyetin kurulduğu yıllardan bu yana bitmeyen tartışma tarikatlar üzerinedir. Bugün irili ufaklı 100e yakın tarikat vardır ülkemizde. Bazen finans, bazen siyaset dünyasını yönetme gücünü kendinde gören bu örgütler siyasi İslamın gerçek gücü ve taşıyıcısı oldukları iddiasındadır. Bu yüzden Kuran kursları tarikatların vazgeçemediği eğitim ve yaygınlaşma yöntemidir. Bir saptamaya göre, bugün Türkiyede resmi öğretim kurumlarındaki kadar kurs talebesi bulunuyor. Bir şey daha: Yarım yüzyıla yakındır, etkili tarikatlardan vize almadan (sağ) siyaset sahnesine çıkana da pek rastlanmıyor.
Ahlaklı olmak için
Daha önceki yazılarımdan birinde de söz etmiştim. ABD gibi temelde tutucu bir ülkenin bir çok ünlü üniversitesinde, bir anlamda aydınlanma diyeceğimiz kıpırdanmalar görülmektedir. Öğretim üyeleri arasında yapılan soruşturmada anahtar sözcük ahlâklı olmak için din gerekli midir? Çok ilginç yanıtlar gelmiş. Cumhuriyet gazetesinin kaç ay önceki bilim/teknoloji ekinde iki hafta üst üste yayınlandı. Bundan aşağı yukarı yüz yıl önce Alman düşünür August Bebelin (1840-1913) ünlü kitabı Kadın ve Sosyalizmdeki Dinin Geleceği başlıklı bölümden küçük bir alıntı almayı uygun gördüm:
( ) Her din, zamanının toplumsal koşullarını yansıtan bir ayadır. İnsanca gelişmeler ve aşamalar ne ölçüde artarsa, toplum ne oranda değişirse, din de öylece değişir. Marks diyor ki: Din, halkın hayali bir mutluluğa olan özlemidir.Din, bir hayal arayan toplumun içinden çıkar ama halk gerçek mutluluğu anladıktan sonra yiter. Halkın bu gerçek mutluluğu anlamasına engel olmak yönetici sınıfların çıkarı gereğidir. Çünkü bunlar,dini kendi egemenliklerini korumada bir araç olarak kullanırlar. Aşağıdaki şu ünlü cümle, bu düşünceyi oldukça güzel açıklıyor: Dini halk için tutmalıdır. Dini halk için tutmak, sınıf egemenliği temeli üzerine kurulmuş bir toplumun önemli ve resmi bir görevidir. Bu görevi doğrudan doğruya egemen sınıf yapmaz. Bunu yöneten bir kast kurulur ve dini yönetenler bütün zekâlarını dini yaymaya kullanırlar.Ama yönetici sınıflar bu kasta yardım ederler. Çünkü dinin korunması kendi güç ve yetkilerinin korunması demektir. ( )Etik ve ahlâk, din olmadan da varolabilir. Yalnız deliler ve ikiyüzlüler bunun tersini savunur.
[Türkçesi: Sabiha Z. Sertel (1895-1968.) Toplum Yayınları (son baskı, s.217) 1980]
Aziz dost Tanilli Özetleyelim diyor. Laikliğin geçerli olmadığı bir İslam toplumunda demokrasi rafta kalır; laik eğitimin bulunmadığı bir eğitim düzeninde de inanç özgürlüğü yoktur. Ardından Çağımızın hatırlatmalarıdır bunlar! diyerek noktalıyor büyük dersini.
***
Sonuçta: Din ve politika sözcüklerini yan yana görünce, yıllar önce okuduğum bir aforizma düştü aklıma. Suyu da toprağı da severim. Ama ikisini birarada asla
Bu yüzden dine politika yasağı, politikaya da din yasağı getirilmelidir, diye düşünüyorum. Din Çocukça bir efsane olarak sadece dileyen insanın yüreğinde, vicdanında doğru, iyi ve güzel bir yol gösterici olabiliyorsa varsın yaşasın
16 Mayıs 2008
(*) Din ve Politika / Laik Barışın Dostları ve Düşmanları/ Server Tanillinin kaleminden. Cumhuriyet Kitapları, 246 sayfa. Nisan 2008, İstanbul.
(**) İslâm Çağımıza Yanıt Verebilir mi? Server Tanilli.(Türkiyede laiklik uğruna mücadelede düşenlerin anısına ) Say Yayınları, 1. baskı, 268 sayfa. Nisan 1991, İstanbul.
evrensel olmak - Remzi İnanç