20 Mayıs 2008 00:00

SAĞLICAK

Siyasi iktidarın eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi hakları pervasızca gasp etmeye yönelik politikalarını yasal zemine oturttuğunu söyleyebiliriz.

Paylaş

Siyasi iktidarın eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi hakları pervasızca gasp etmeye yönelik politikalarını yasal zemine oturttuğunu söyleyebiliriz. Bu zeminin oluşturulması aşamasında toplumsal hareketi etkin yönlendirebilecek örgütlenmeler hak kayıplarını önlemede belirleyici olabilirdi. Ancak belirleyicilik istenen düzeylere ulaşamadı.
Eğitimin hak olmaktan nasıl çıkartıldığını ve piyasa koşullarında eğitimi, yaşayarak ve bedelini ödeyerek öğrendik.
Sosyal güvenlik hakkına gelince; refleks tepki göstermesi gereken sendikalar, yaklaşık 10 yıl süren tartışmalara rağmen tehlikenin farkına ancak son aşamada varabildiler. Sendikaların fark etmediği tehlikeyi “diğerleri” hiç önemsemedi. Sosyal güvenlik kapsamında sağlık hakkı kayıpları, Genel Sağlık Sigortası’nın cezbedici adına rağmen Türk Tabipleri Birliği’nin uzun yıllar süren mücadelesi sonucu en azından emek örgütlerine fark ettirildi.
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası uygulanırken birçok sorun yaşayacağız ve yaşarken de kaybettiklerimizin farkına varacağız. Sermaye dışındaki tüm kesimler sorunları yaşamaya başladı ve sürekli de yaşayacaklar. Ayrıntıdan bütüne somut uygulamalara yönelik örgütlü teşhir faaliyeti önümüze bitimsiz mücadeleler sürecini koyuyor. Bu anlamda her şey bitmedi.
Sermaye cephesi İstihdam Paketi’ni kazasız-belasız yasalaştırmışsa; bu sürecin aktörleri; noterlik görevini kusursuz yerine getiren milletvekilleri, dünyadan haberi olmayan ya da haberdar olup da sırça köşkünü tercih eden sendikacılar, kısmen veya tamamen korporotizmi tercih eden meslek örgütleri ve doğrudan ilgili disiplinler olarak sayılabilir.
Bugün İstihdam Paketi ile yapılan; İş Yasası 2003’te kabul edilirken gasp edemedikleri kısmi haklarla ilgilidir. Bu dönemde sendikalar İş Yasası sürecine müdahil olmuş, pozitif katkı adına Bilim Kurulu’na temsilci göndermiş ve sonuçta “köle” olma sürecini kabullenerek katkılar sunmuşlardır.
İşverenler “köpeksiz köyde” o kadar rahatladı ki çalışma ortamında sömürünün önünde artık kayda değer engel kalmadı. Şimdi “daha küçük” ayrıntılarla(!) uğraşıyorlar. Nedir bu “ayrıntılar”? İşçi sağlığı ve iş güvenliği disiplinlerinin eğitimleri, ücretlendirmeleri, çalışma koşulları vb.
Yasa taslağının TBMM’ye geldiği 29 Nisan sonrasında medyada “olumlu” ya da “olumsuz” yönleriyle İstihdam Paketi tartışıldı. Nedendir bilinmez(!), konu işçi sağlığı ve iş güvenliği boyutuyla nadiren haber oldu. Yasanın kaybettirdikleri çeşitli haber ve yazılarda sıralanırken, bu boyut “kayıp” olarak yer bulmadı. Daha da öte; sendikalar böyle bir kayıptan haberdar olmamış olsa gerek ki, basın açıklamalarında yer almadı. Meslek örgütlerinin gündemine yasa, Meclis’te tartışılırken geldi. Tehlikenin farkına varan, alanda çalışan bazı kişilerin karşı durmak yerine “nasıl faydalanabilirim” çıkarcı yaklaşımıyla özel girişimlerde bulundukları gözlendi.
TİSK böyle bir ortamda tabii ki meydan okuyacak; “Bu çöplüğün tek horozu benim” dercesine!.. Asgari ücret belirlemede Türk-İş’e diz çöktürüldüğü ortamda TTB, TMMOB da kim oluyordu?.. Bunlar hangi hakla eğitim verebilirdi, TTB hekim ücretini “akit serbestisine aykırı” nasıl belirleyebilirdi vs. vs…
Bu yasa öncesinde; işyerlerinde işyeri sağlık birimi açma, işyeri hekimi, işyeri hemşiresi ve iş güvenliği uzmanı bulundurma 50’den fazla işçisi olan işyerleri için zorunluydu. Elliden fazla işçi çalıştıran işyerlerinin sayısı tüm kayıtlı işyerlerinin yüzde 2’sinden daha azına denk geliyor. Kayıtlı işyerlerini de hesaba katarsak, bu oran yüzde 1’in altına düşüyor. İşçi sayısı baz alındığında ise bu oran yüzde 10’un altında kalıyor. Hesap ortadayken işveren lobisi etkin rol oynayarak bu zorunluluğu ortadan kaldırdı. Yeni yasa ile işverenler, bu tür hizmetleri taşeron şirketlerden, işyeri dışında kurulmuş özel “ortak iş sağlığı ve güvenliği birimi” aracılığıyla alabilecek. Bu alana soyunan büyük sermaye -özel hastanelere kayış sürecinde olduğu gibi- devreye girmeye başladı. İşyerlerinde halen istihdam edilen 8 binden fazla işyeri hekimi, önümüzdeki dönemde emeğinin sömürülmesini kabul ederek iş bulabilecek.
İşverenler, çalışanların sağlığı ve güvenliği için uygun çalışma ortamı hazırlayarak; bu tür zorunlu istihdam için sigorta priminden gelir vergisine, izin ücretinden ihbar ve kıdem tazminatına kadar birçok kalemde harcama yapmak zorundaydı. Bugün bu giderlerin tümünden kurtuldukları gibi taşeronlara yaptıkları ödemeleri de vergiden düşebilecekler.
İşte böyle bir yasal düzenlemenin içerdiği konuları işveren örgütleri son yıllarda sürekli gündem yaptılar. Hükümet yılbaşından itibaren işverenden yana tavrını koyarak, bu düzenlemelerin kesin yapılacağını söyledi. Göstere göstere Meclis’e getirdiler, 12 gün gibi kısa bir sürede uyuyanların uyanmasına izin vermeden yasayı TBMM’den geçirdiler. ‘Denize düşen yılana sarılır’ derler ya şimdi de “Acaba Cumhurbaşkanı bu yasayı reddeder mi?” diye umutlanıyorlar. Sorundan habersiz ve bilme hakkı gözetilmeyen işçilerin ürettiği artı-değer üzerinden hesaplar yapılıyor. İşçinin sağlığı ve güvenliği için ayrılan pay üzerinden bir tarafta işverenin, diğer tarafta ilgili disiplinlerinin faydacı yaklaşımı bu alanın açmazlarıdır. Sorunun birincil sahipleri sağlık ve güvenlik taleplerini sendikal mücadelede öne çıkarabilirse; alan ile ilgili disiplinler ve meslek örgütleri aydın sorumluluğu ile yaklaşabilirse, çözüm olasıdır.
Celal Emiroğlu
ÖNCEKİ HABER

Kültür Bakanlığı Munzur Vadisi’ne ilgisiz

SONRAKİ HABER

ALBATROS

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...