25 Mayıs 2008 00:00
gepgençler arasında bir ipihtiyar
İzmirde bir kent içi ulaşım aracında, iki kadın konuşuyordu, arkamdaki koltukta. Bir gün oldukça yaşlı bir adam binmiş otobüse. Boş yer yok. Oturanlar arasında en genç olana, o kişiye yerini vermesini rica etmiş.
İzmirde bir kent içi ulaşım aracında, iki kadın konuşuyordu, arkamdaki koltukta. Bir gün oldukça yaşlı bir adam binmiş otobüse. Boş yer yok. Oturanlar arasında en genç olana, o kişiye yerini vermesini rica etmiş. Gencin yanıtı şöyle olmuş: Kendisine güvenmiyorsa, sokağa çıkmasın Bunu duyunca, W. Shakespearein şu sözü geldi aklıma: Yaşım güçlü bir kıştır, dondurucu ama zarif Acaba o yaşlı adam gerçekten yaşlı mıydı ve o genç de gerçekten genç mi? Adam hafifçe gülümseyerek geçmiş arkalara, genç de aygın-baygın uzanır gibi oturmasını sürdürmüş
Neyse Son İstanbula gidişimde, sık sık kızımın çalıştığı Misket Şarapevine gidiyordum, Beşiktaştaki. Bir gidişimde, Baba, dedi kızım, Bu gece Bilgi Üniversitesinde Gepgenç Festivali dolayısıyla Baba Zulanın konseri var. Hadi gel
Baba Zulayı ilk kez Köklerle tanımıştım. Öğrenmenin yaşı yoktur derler, doğruymuş. (İzmire dönünce Mad Professor, Tabutta Rövaşata (Film müziği), Dondurmam Gaymak (Bu da film müziği), Üç oyundan 17 müzik başlıklı CDlerini dinledim. Ahhh, neydi zamanımın plakları, 33lükleri, 45likleri, 78likleri/Taş plakları/? Sahi, bir plağın ömrü kaç yıl, CDnin ki kaç yıl?
Belki yaşıma uygun düşmüyordu, ama sevdim Baba Zulanın yapıtlarını. Ne demiş atalarımız, Müzik yaş, cins, ırk, din tanımaz.
Silahtarağadaymış, Bilgi Üniversitesinin kampüsü, Santralistanbul. Taksimden bir taksiye bindik, 15 YTLye Santralistanbula gittik. (Bu arada söyleyeyim: Aynı mesafe için İzmirde ödenecek miktar üç aşağı-beş yukarı 40 YTLdir. Demek İstanbulun taksi fiyatları ucuzmuş.)
Kocaman bir alan. Hıncahınç dolu, gençlerle. Açık söyleyeyim, ilk anda biraz utandım. Tüm gençlerin yaşı 20 civarındaydı. Tek-tük 30luk vardı. Ya ben?.. Zaten bazı gençler, güya hissettirmeden yan yan bakıyorlardı bana, kızgınlıkla değil, şaşkınlıkla.
Baba Zula sahneye çıktığı zaman yer-gök inledi. Ne çok tanıyanı varmış. Kulağım Baba-Zulada, gözlerim gençlerdeydi. İlginçtir, arada bir-iki genç En büyük Türkiye, başka büyük yok, havalarındaydı.
Yanımda iki Fransız genç vardı. Belki de benim o kalabalıkta kaybolmamamı sağlamak için yanımdan ayrılmıyorlardı. Biri Sylvain Chateauveux, öteki de Partice Guyol. İkisi de, Toulouseluydu.
Ve bir saat sonra dönüş başladı. Ben eve gideceğimizi sanırken, İstiklâl Caddesinde yürürken buldum kendimi, gençlerle. Yağmur, Nevin, Partice ve Sylvainle önce, bir ara sokaktaki Arafa gittik. Kapalıymış, restore edildiği için Gepgençler beni bir başka yere götürdüler. Baba Zula hayranları ha Fransız, ha Türk, bir başkaydılar
Ve saat sabaha karşı 4, dönüyoruz. İstiklâl Caddesi yine cıvıl cıvıldı.
Neyse, gepgençlerin arasında bir ipihtiyar olarak, değişik bir havayı yaşadım. Bunu da Baba Zulacılara borçluyum
Bülent Habora