25 Mayıs 2008 00:00

ÖZGÜRLÜK

Ülkesini sevmek bireye ayrıcalık tanınmasını gerektiren bir meziyet değildir.

Paylaş

Ülkesini sevmek bireye ayrıcalık tanınmasını gerektiren bir meziyet değildir.
‘Ben ülkemi seviyorum’, ‘devlet önde gelir’ tekerlemelerini, yapılan yanlışı yapılması gereken oymuş gibi gösterir ve bu tekerlemeleri yargının şiarı görenleri savcı ve yargıç atarsanız ülkeye en büyük kötülüğü yaparsınız.
Öyle yaparsanız ‘ülkeyi sevmek’ ‘ülkeye kötülük yapmanın’ meşruiyet zemini oluverir.
Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı (TESEV) yargıç ve savcılarla araştırma yapmış. Sonuç, yargının büyük çoğunluğu devletin çıkarlarını adaletin gerçeklerinden üstün tutuyormuş.
Yüz yüze yapılan görüşmelerde, ‘Benim ülkem söz konusu olduğunda hukuk mukuk dinlemem’, ‘Önce devlet gelir’ diyen yargıç ve savcılar çoğunlukmuş ve onlara göre ‘insan hakları devlet açısından tehdit oluşturabilirmiş’, ‘adalet, yurttaş, toplumsal barış, devlet, demokrasi gibi kavramlar yargılama sırasında karşı karşıya gelebilirmiş’, ‘devlete karşı işlenen suçlarla devlet görevlileri tarafından işlenmiş suçlara karşı yaklaşımda farklılıklar olması (doğruymuş).
Ben, kendi payıma, gözlem ve deneyimlerime dayanarak yıllardır yazılarımda dile getiriyorum, konuşmalarımda altını çiziyorum, diyorum ki ‘son yıllarda kendini yargının güvenlik güçleri olarak algılayan, kendilerine öyle bir işlev yükleyen savcı ve yargıçların sayısı artıyor; yargının siyasallaşması olarak sorgulanan olgunun özü tam da budur.’
Yargılama faaliyeti ‘doğruyu’ ortaya çıkartan değil, ‘maddi gerçeğe’ ulaşmayı sağlayacağı umulan diyalektik bir süreçtir. Yargıç yargılama sürecinde ulaşıldığı varsayılan ‘maddi gerçeğe’ uygun yasal düzenlemeyi, özgürlüklerin önünü açacak şekilde yorumlayarak hukuku uygular ve hüküm kurar; işlevi budur. Bu nedenle ‘yargıç özgürlüklerin güvencesidir’ denir.
Savcı ve yargıç kendini yargının güvenlik gücü yerine koyarsa, ‘maddi gerçeği’ ve uygulayacağı yasal düzenlemeyi ‘devletin önceliği’, ‘insan haklarının devlet açısından tehdit oluşturabileceği’, ‘toplumsal barış, demokrasi gibi kavramların devlet kavramıyla karşı kaşıya gelebileceği’ gibi yerleşik önyargılarla değerlendirirse ne yargının diyalektiği kalır, ne adalete ulaşabilme umudu.
Çetin Altan kimlik belgesindeki yaşı ne kadar büyürse büyüsün aklı, düşüncesi, yaratıcılığı hep genç ve dinamik kalan bir yazarımızdır. Geçenlerde, bir televizyon programında anlattıklarını keyifle ve öğrenerek dinliyordum. ‘Kentli olabilmek için en az yüz elli yıldır kentte aynı evde oturuyor olmak gerekir’ dedi.
Onun sözüne gönderme yaparak, aynı simgesel soyutlamayı kıyasen kullanıyorum: “Adaletten söz edebilmek için en az yüz elli yıldır ‘yargıç özgürlüklerin güvencesidir’ anlayışını içselleştirmiş yargıçların hüküm kurduğu bir yargı düzeninde yaşamamız gerekiyor.”
Yücel Sayman
ÖNCEKİ HABER

Günleri tarlada geçiyor

SONRAKİ HABER

‘Etik olmayan ilaç promosyonu önlenmeli’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...