25 Mayıs 2008 00:00

SÖZ OLA, TORBA DOLA

Hayyam’ın “Bir elde kadeh, bir elde kuran / Bir helaldir işimiz, bir haram / Şu yarım yamalak dünyada / Ne tam kafiriz, ne tam Müslüman” dediği yarım yamalak dünyada altmış bir yıldır yaşayıp gidiyorum iyi kötü. Bu yaşlara ulaşan her kişinin yaptığı gibi de ara sıra geçmişe baktığımda kimi değerlerin günümüzün gelişmiş(!)

Paylaş

Hayyam’ın “Bir elde kadeh, bir elde kuran / Bir helaldir işimiz, bir haram / Şu yarım yamalak dünyada / Ne tam kafiriz, ne tam Müslüman” dediği yarım yamalak dünyada altmış bir yıldır yaşayıp gidiyorum iyi kötü. Bu yaşlara ulaşan her kişinin yaptığı gibi de ara sıra geçmişe baktığımda kimi değerlerin günümüzün gelişmiş(!) insanındakinden daha gelişkin olduğunu görüyorum. Örneğin, “ibadet de, kabahat de gizlidir” ilkesine saygısından kimse dinsel inancını gösteri öğesi olarak kullanmaz, “ılımlı İslam” diye bir söylem üzerinde tartışma çıkaracak bir duruş içinde bulunmazdı. Hiçbir spor karşılaşmasında dinsel içerikli sözler sav söz olarak kullanılmaz, tanrının adı her yerde her zaman kolay kolay anılmazdı. Ama bu özellik ve güzellik günümüzde yok oldu. Son birkaç yıl içinde tanrının adı olur olmaz her yerde anılır oldu. Kurşunlu sarı canlı lig karşılaşmalarında ve de daha pek çok karşılaşmada bile. Ayaktopu liginin en birincisini birincilikle bitiren takımın bir karşılaşmasında, gençliğimde camide bile duyulmayan sesler yükseldi. Bir kısım insanın istek ve çabasıyla ve sonrasında da devletin desteğiyle her karşılaşma öncesinde İstiklal Marşı’nın okunmasının zorunluluk kazanması gibi kuran da okunacak neredeyse. İnsanlar sınır tanımaz oldu ne yazık ki. İbadetin de, kabahatin de bir yeri olduğunun bilincinde değiller ya da dindarlık sandıkları bir umursamazlık içindeler.
Bu tür eylemlerin 12 Eylül diye anılan o kara günden sonra düzenli ve bilinçli olarak artması bir rastlantı olmasa gerek. Atatürk giysisiyle Atatürkçülük oynayanların, bir yandan da şeyhülislam kılığında fetva vermelerinin ürünü bütün bunlar. Ve ne yazık ki, kimi insanlar da İslamiyeti 12 Eylül’den sonra kabul etmiş Müslüman konumuna girdiler. Sanki bu ülkede yaşayanlar daha önce Müslüman değillerdi.
İnsanlar dinsel, cinsel, tinsel, siyasal, toplumsal ve de topsal inançlarında özgürdürler kuşkusuz olağan ölçüler içinde. Ama kimi görüntüleri bu olağan ölçüler içinde değerlendirmek olanaklı mıdır, bir düşünmek gerek.
Bir gazetede gördüğüm fotoğrafta, sarı canlı kurşunsuz ligin son şampiyonunun oyuncuları bir küme oluşturmuş, gösterme parmaklarını havaya yöneltmiş olarak kutlama yapıyorlardı. Bu neyin, nasıl kutlanmasıdır ve bu insanlar nerededir? Sportif bir başarı kutlamasının, dinsel bir gösteriye dönüştürülmesinin fotoğrafıydı sanki bu. Ve sanki geride kalan tüm takımların oyuncuları daha az inançlı oldukları için birinci olamamışlardı. Kimileri de inançsız oldukları için küme değiştirmişlerdi belki de. İnançların ölçüsünü inandıkları tanrılarının adına kendileri belirlemişlerdi anlaşılan.
Şimdi top peşinde koşanların yaşındayken dünyaya bakış açısı daha dardı. Gazete ve radyo ile ilişki kurulurdu dört bir yerle. Şimdi yana döne tanıtımı yapılan görüntülü ev telefonunun görüntüsüzü bile her evde bulunmaz; almak için de en az on yıl beklemek gerekirdi. İletişim gelişti, hızlandı, bilgi paylaşımı yaygınlaştı. Böylesi bir gelişme koşutunda olmaması gereken durumlar çıktı ortaya. Hem de çokça. Örneğin, kimi oyuncular nazar muskası ile oyun alanına çıkar oldular. Hem de boyuna takılması yasağını, kola bağlama yoluyla aşarak. Dinsel inanç kural tanımazlığa, yasak delmeye engel değil demek ki. Dönem içinde geçirdiği sakatlığa ve de takımının birinci olamamasına bu muskanın ne ölçüde katkısı olduğunu düşünmüş müdür o inançlı(!) oyuncu. Düşünmeliydi aslında. İnsan bir inanç taşıyorsa ve gerçekten de inanıyorsa, kendisini ve yaptıklarını sorgulamalı. Sporcuların ise daha sık ve çok yapması gereken bir şey bu.
Toplu sporun bir başka dalıyla uğraşan bir bayanın da birdenbire kapandığı tartışılıyor basın yayının her tür organında. 12 Eylül sonrasında çok sık karşılaşılan bir değişim olayıdır bu. Akşam başı açık yatıp sabah türbanla kalkanların vicdan azabından mı, cüzdan azabından mı böylesi bir değişim geçirdikleri de hep tartışılmıştır insanlar arasında.
Bir yanda insanlar bir gecede inanç değiştirirken, öbür yanda, Tuzla’da, iş kazasında(!) kimi insanlar bir anda dünya değiştiriyorlar. İş güvenliğinin olmaması işçileri birer ikişer koparıyor bu dünyadan; hem de tam Müslümanların gözleri önünde. Yurdumuzda konuk olan ve türbanlı tesettürlü insanlar arasında ve bu ölüm haberleri içinde İstanbul’u gezen İngiltere Kraliçesi de yüksek yüksek yapılara bakıp “Modernleşiyorsunuz” demiş. Ne deseydi yani? “Kız siz modernleşmenin neresindesiniz?” mi demeliydi?
Kraliçe bunu der miydi ya da asıl demek istediği bu muydu, onu düşünenlerin düşüncesine bırakalım da Hayyam ne düşünmüş ona bir bakalım. Onun dörtlüğü ile girdim yazıya yine onun dörtlüğüyle çıkayım.
Kimi dinde imanda buldu yolu
Kimi akıl, yakın yolunu tuttu.
Derken bir ses geldi karanlıklardan:
Gafiller! Doğru yol ne odur, ne bu!
Üstün Yıldırım
ÖNCEKİ HABER

Olmert’e ikinci yolsuzluk soruşturması

SONRAKİ HABER

Lakers fark attı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...