30 Mayıs 2008 00:00
DURUM
Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Abdullah Muradoğlu geçtiğimiz çarşamba günü -28 Mayıs- Hatırla Sevgili Neyi Unutturdu başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Abdullah Muradoğlu geçtiğimiz çarşamba günü -28 Mayıs- Hatırla Sevgili Neyi Unutturdu başlıklı bir yazı kaleme aldı. Muradoğlu yazısında diziyi eleştiriyor ve herkese bir tarih hatırlatması yapıyor. Söylediklerinin içeriklerini anlamak için burada bazı alıntılar yapmak zorunlu. ...Unutmayalım... Deniz Gezmiş ve arkadaşları keskin birer komünist idi. İdam sehpasında Yaşasın Marksizm-Leninizm diye slogan da atmışlardı. Filistin kamplarında silah kullanmayı öğrenmişlerdi... Filistinlilerin işgal edilmiş bir vatanları vardı... Bizimkiler de Türkiyeyi Demirelden kurtaracaklardı işte... Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu ve Deniz Gezmişler... Evet, Deniz Gezmiş kimseyi öldürmemişti... İdamı, veballidir, ama yakasında karanfille falan da gezmiyordu... Nurhak dağlarında üç arkadaşı jandarmayla çatışırken can verdi....
Yazar daha sonra örgütsel devamlılık bağlantılarını kuruyor. Mesela, sansasyonel suikastlerle tanınan Dev-Sol, THKP-Cnin mirasçısıdır... Türkiye Devrimci Komünist Partisi de THKOnun... Deniz Gezmişlerin mirasçıyız diyen Halkın Kurtuluşu (TDKPciler) vardı 1970lerde... Muradoğlu daha sonra uluslararası akımlara geliyor ve şunları söylüyor; Bir de Enver Hocacılar vardı, Halkın Kurtuluşu gibi. Bu Enver Hoca cami imamı filan değil, Arnavutluku yöneten komünist liderdi. Dünya Komünizmi üç kutba ayrılmıştı: Moskova, Pekin, Tiran... Deniz Gezmişin mirasçısı Halkın Kurtuluşunun vardığı çizgi Tiranın çizgisiydi. Enver Hoca, Türkiyede sadece TDKPyi muhatap alıyordu... Birinin bunları hatırlatması lazımdı...
Muradoğlu hatırlatma görevine soyunuyor ve hatırlatıyor! Yazarın dersine iyi çalıştığı, örgütsel devamlılık konularında yanlış yapmadığından belli. Aslında tarih dersini burada kesmeyip, işçi kitle partisine de gelip, EMEPle de bağlantı kurabilirdi. Ama nedense -bizce anlaşılır- burayı boşlukta bırakmış! Araya sıkıştırdığı kendi öznel yorumları olmasa yararlı bir tarih dersi bile sayılabilir!
Ama Muradoğlunun muradı, bütün bunların yanlış ve kötü şeyler olduğu, eğer Denizin darağacındaki son sözleri de dizide verilseydi, gençlik bütün bunları öğrenmiş olacaktı, bugünün gençliği eğer bunları bilseydi Denizlere hayranlık duymazdı diye özetlenebilecek bir düşünceyi kanıtlayabilmekte toplanıyor. Belli ki gençliğin geçmiş mücadelelere olan ilgisi Yeni Şafak yazarını telaşlandırmış. Ama tek telaşlanan o değil, aynı gün Sabah Başyazarı Ergün Babahanda Arnavutluk ve Enver Hoca anılarını yazdı! Kuşkusuz 68 bağlamında bu tartışmalara katılanlar epeyce var. Ama bu yazarların işin bu yanını öne çıkararak yaptıkları eleştiri, genel bir korkunun ötesinde, gençlikte kıvılcımlanan bu yeni uyanışın doğru bir kanala akmasından duydukları korku olsa gerek.
Ama bizimde bazı temel hatırlatmalarda bulunmamız gerekiyor ki, hem tablo eksik kalmasın, hem de yanlış bilgi egemen olmasın! Evet Denizin son sözleri sonraki genç kuşaklara bir vasiyet gibidir; ülkenin bağımsızlığı, demokrasi konusu -Kürt sorununun çözümü- ve ülkenin ve insanlığın kurtuluşunun devrim ve sosyalizmde yattığını işaret eden (yaşasın Marksizm- Leninizm) son sözler. Bugünün gençliğinin bütün bunların kötü ve yanlış olduğuna ilişkin bir kanıya sahip olması için ne gibi bir gerekçe var? Ülke hâlâ emperyalizmin -özellikle ABDnin- oyuncağı durumunda, hâlâ Kürtler insanlık dışı koşullarda yaşatılıyor, hâlâ bir demokrasi sorunu var ve emperyalist kapitalist sistemin insanlığa verdiği acılar devam ediyor. Savaşlar, işgaller, açlık ve yoksulluk, ülkelerin soyulması. Muradoğlu bugünün gençlerinin bütün bunları haklı gördüğünü mü sanıyor? Öyle olması için gençlerin gözlerini kapatmaları, vicdanlarını köreltmeleri, neme lazımcı olmaları gerekir. Ama yüreği her türlü haksızlığa öfke duygusu ile dolu olan gençlere bütün bunlar nasıl anlatılacak? Ama Muradoğlunun ilahi adalet budur, değiştirmek günahtır gibi bir yanıtı olabilir belki!
Kuşkusuz bütün bu saldırıları yanıtlamak için bir gazete makalesi yetersiz kalır. Ama Enver Hocaya yönelik saldırılara da kısaca değinmek gerekir. Enver Hoca Marksist-Leninisttir. Hocacılık yakıştırması genellikle darlık, soyutlanma ve dogmatizm saldırıları ile birlikte kullanılmaktadır. Hoca geriye gururlu bir ulus, onurlu bir ülke bıraktı. Evet ABDye, Rusyaya, Çine kafa tuttu. Emperyalizme ve hegemonyacılığa, Marksizmin çarpıtılmasına, kapitalist yolculuğa sonuna kadar karşı çıktı. Hoca daha sonra olup bitenleri -Rusyanın çöküşü, Çinin kapitalist yolu, ABDnin dünya egemenliği vb. -Evrensel Basım Yayından yayınlanan Emperyalizm ve Devrim adlı kitabına bakılabilir- öngörebilen bir komünistti. Bugün emperyalizme uşaklık yapmaktan başka işi olmayanların üç deve birden kafa tutmayı, akıllarının almaması ve dehşete düşmeleri kadar normal bir şey olamaz. Bugünün dünyasına ve Arnavutluka bir bakmak nelerin olup bittiğini anlamak için yeterlidir.
Kısacası Hatırla Sevgili unutturmuyor, hatırlatıyor, pek çok sorunun tartışılmasını da sağlıyor. Denizlerle başladık onlarla bitirelim. 68 ve sonrasında 71 devrimcileri kararlılığın ve halka bağlılıkta saflığın en ileri örneklerini verdiler. Denizler o zaman ki partiler ve akımların uzlaşmacı ve mücadele kaçkınlığına isyan ettiler. Hep mücadeleci, boyun eğmez bir partileri olsun istediler. O gün gerçekleştirilemeyenler sonradan gerçekleştirildi, her şey yerli yerine konuldu. Bugünün gençliği bugün işe Denizler gibi ilk adımdan değil, çok ileriden başlama gibi bir avantaja sahip. Partisiyle, gazetesiyle, televizyonu ile, işçiler arasındaki bağları ile gelişmiş bir mücadele aygıtı bulunuyor. Bugün yeni bir uyanış içine giren gençlik kuşkusuz bu olanaklardan sonuna kadar yararlanacak, işçi ve halk hareketinin on yıllardır ihtiyaç duyduğu dinamizm eksikliğini kapatacaktır.
Ahmet Yaşaroğlu