8 Haziran 2008 00:00

mutlu yıllar ya da josef ve maria


Geçtiğimiz mayıs ayının ikinci yarısında, D.T.Akün Sahnesi’ne İstanbul’dan kardeş bir tiyatro konuk geldi: Beşiktaş Belediyesi Kültür Sanat Platformu Prodüksiyon Tiyatrosu. Adı biraz uzun olsa da, heybesindeki oyunun sahnesi ve oyuncularıyla oldukça sade… Oyunun adı Almanca’da, iki kahramanından ötürü Josef ve Maria. Sanki yönetmenimiz, sergilenen Josef ile Maria’nın yaşamıyla Noel gecesinin biçimlendirdiği ironiyi Mutlu Yıllar başlığıyla afişe taşımış. İyi de olmuş.
***
‘Avusturya’nın vicdani sesi’
Bu ilginç ve çarpıcı oyunun yazarı Peter Turrini (1944) ‘hep ezilenlerin safında olduğu, her kavgada tavrını güçsüzlerden yana koyduğu için’, “Avusturya’nın vicdanî sesi” diye niteleniyor. Yirmiden fazla oyun ve televizyon senaryosu yayınlanan; otuzdan çok dile çevrilmiş olan Turrini’nin ülkemizde de bir çok oyunu sahnelenmiş ve yayınlanmıştır.
***
Hale Kuntay’ın dilimize çevirdiği oyunu, tiyatromuzun sayılı değerlerinden Zeliha Berksoy sahneye koymuş. Oyunu iki usta götürüyor: Tamer Levent (Josef Pribil) ve Bilge Şen (Maria Patzak).
***
Tutunamayanlar
Oyun, yüzyılı geride bırakan bir Noel gecesi, büyük bir mağazanın deposunda geçer. Geçici temizlik işçisi Maria (69) ile mağazanın gece bekçisi Josef’in (71) karşılaşmasıyla, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir çok hayatın ilginç figürleri, beklenmeyen sahnelerde karşımıza çıkar.
***
Erkek kahramanımız Josef’in anlattıkça çok daha hazin, insanın içini acıtan yaşamından sahnelere rastlıyoruz. Anasını babasını hiç tanımadan yetim olarak geçirmiştir çocukluğunu. Neredeyse çocuk yaşta çalışmaya başladığı cam fabrikasındaki ustasından ve onun çevresinden öğrenip bağlandığı sosyalist dünya görüşü onu hep ayakta tutmuştur. Militan bir solcunun, bir inanmışın disiplinini hayatına taşımıştır. Kişisel çıkarlardan uzak, gelecek olan devrime yaraşır bir sosyalist ahlakı kendine hedef almıştır. Bu yüzden kendi sorunlarına eğilecek vakti de olmamıştır. Çünkü o bütün insanlığın dertleriyle meşguldür. Söz gelişi bu yüzden Maria’nın durmadan yakındığı yalnızlığı bir türlü
anlamamaktadır. Josef’e göre, “İlerici bir insan hiçbir zaman yalnız değildir.” Topluma karşı olan görev ve yükümlülüklerini layıkıyla yerine getirmek için alkol kadar, ‘harama uçkur açmamak’ da yazılıdır kitabında. Bunlar yetmezmiş gibi; İsa’ya ve dinine de öyle pek hayırhah değildir. Çünkü ona öğretildiğine göre İsa diye bir kimse yaşamamıştır dünyada. Bu yüzden Noel de uydurmadır. Hıristiyanlık ise olsa olsa bir rivayettir. Tanrı ve cennete gelince…Bunlar da palavradır.
***
Maria’nın geriye dönmek istediği ne bir yaşı ve zamanı; ne de şimdilerde gidebileceği bir yeri vardır. 1930’ların 40’ların Almanya’sında rastgele ucuz gece kulüplerinde varyete yapıp dans etmiştir. Ancak şimdi karnını doyurabilmek için, kimselerin çalışmayacağı saatlerde oraya buraya temizliğe gitmektedir. Yeryüzünde tek sığınacağını umduğu oğlunun evine bile istenmemektedir. Sevgiden yoksundur. Sık sık “Yalnızlığa iyi gelir “ dediği alkolde teselliyi arasa da, çok geçmeden bilinçaltı devreye girer ve sesli düşünür: “Benim içimde yanan bu ateşi içki ile söndüremiyorum. İçimdeki ateşin ilacı sevgidir…Sevgi…” Son zamanlarda gazete ve dergilerde rastladığı kendi yaşadığına benzer haberlerle özdeşlik kurunca morali bozulmaktadır. Gelini tarafından kapı dışarı edilen kadınlar… Şu sıralar etkilendiği bir haber de, öldüğünde olan biten birkaç parça eşyası da kaldırımda savrulan yalnız ve yaşlı bir kadının hikayesi…Bu kadın için “Bir insandan hiçbir şey kalmamıştı” diye söylenir. Kendi kendisiyle konuşurken birden insanın içini burkan soruyu henüz tanıştığı arkadaşına usulca yöneltir: “Bay Josef”der, “insan kimseye ait olmazsa, yeri neresidir? Özellikle böyle gecelerde yalnızlık ağır geliyor, kendini kötü hissediyor insan. Bay Josef , n’olur söyleyin bana, neden insanlar bu kadar acımasız? Bazen en iyisi çekip gitmek diye düşünüyorum. Bu dünyadan alıp başını gideceksin. İnsanlar acımasız. (…) Neden benim oğlum kendi hayatını bensiz yaşamak istiyor? “
Maria işte tıkandığı, çaresiz olduğu böyle hallerde ya içkiye vuruyor ya da birden ayağa kalkıp kendi kendine dans ederek rahatlıyor.
***
İsa’nın doğum günü nedeniyle dışarda yaşanan kutlama ve harcama çılgınlığı Josef’in pek umurunda değildir. Gündelik hayatın köpüklerinde yalpa vura vura ömrünü tüketmek üzere olan Maria’nın ise tek isteği bu gece keyifli saatler geçirmektir. Josef, kendisine sunulan içkiyi geri çevirmektedir. Maria’nın yıllardır deneyim kazandığı erkeği baştan çıkarma teknikleri de fayda vermemektedir. Bir an için tazeliğinin yerinde yeller estiğini kabul etse bile, yine de yanı başındaki yaşlı ve dertli erkeğin ona ilgisizliğine dayanamamaktadır. Oysa Josef’in aklı fikri dışardadır: “Yeryüzündeki insanların üçte ikisi aç…Düş kuran özgür düşünceli insan pek kalmadı…” Josef’e göre kendilerini yeniliğe, gelişmeye adamış olanların bu dünyada yaşamaya hakkı var. Ve ilericiler sanıldığı gibi az değil ve giderek de artmaktadır.
***
Josef , Maria’nın ikide bir uzattığı kadehi o hayhuy arasında alıp dikmiştir kafasına. (Sarhoşlamıştır, konuşma kabinine girer. Daha doğrusu Maria onu kabine doğru sürükler, çekiştirir. Josef mikrofonun önündedir. Maria ondan şarkı, filan bir şeyler söylemesini ister. Josef’ nedense o anda, yıllar önce kendisini akıl hastahanesinde saatlerce dövdüren doktoru anımsar.Kısa bir süre geçmişe döndükten sonra, şarkı adına, gençlik günlerinde coşkuyla (ve hep birlikte) söyledikleri gelir aklına: “Uyan artık uykundan uyan. Uyan esirler dünyası…” ‘Neydi arkası? Unutmuşum.Dur, geldi aklıma: “Zulme karşı hıncımız volkan…ay neydi?’ “Kavgamız…” ‘Tamam,’ “Kavgamız ölüm dirim kavgası. Mazi ta kökünden silinsin. Biz başka dünya isteriz…Bu kavga en sonuncu kavgamızdır artık..” ‘Duyuyor musun beni?’ der ortalığa, ‘Enternasyonalle kurtulur insanlık…’
***
Maria’nın umurunda değildir: “İster konuş, ister şarkı söyle,” der. “Nasıl olsa bizi duyan yok. Koskoca alışveriş merkezi bomboş. Bak ben de oğluma sesleneceğim. ‘Willi! Willi! Bu gece de mi annen hiç aklına gelmedi ha?’
***
“Bizim partide benim için ‘Bırakın Josef bildiri dağıtsın, gazete satsın. Kafadan kontak olduğundan, başka işlere karıştırmayın onu’ denilirdi. (…) Faşistlerin döneminde deliler evine atıldım ve kısıt altına alındım. Hâlâ da kısıt altındayım. Maria, tango!”
***
Güler Maria bu sözlere. “Bana da herkes ‘İhtiyarın kafası gitti, beyni kireçlenmiştir, oğlu bunu kısıt altına almalı diyorsa da, aslında beni silmek, benden bir şeyler kalmamak üzere yok etmek istiyorlar!”
***
Josef , İsa’nın doğumu nedeniyle kutlanan Aralık ayında dünyada olan bitenleri bir militan olarak hemen anımsamaktadır: “Sessiz gece, kutsal gece…Bilir misininiz ki, bin dokuz yüz otuz altının on ikinci ayının yirmi dördü gecesi, Franco Madrid’in üzerine bomba yağdırmıştı. Adolf Killer…Ölüm makinesi…Kapitalist efendilerin toplu mezar kazıcısı! Amerika başkanı Nixon da bin dokuz yüz yetmiş iki yılının noel gecesi Hanoi kentini bombalatmıştı. Katiller!”
[Josef yoldaşın ömrü vefa edip, bir de Mr. Bush’un Irak seferine yetişseydi, kim bilir neler söylerdi…]
***
Josef , trans halinde şarkısına devam etmeye çalışsa da, sesi gide gide zayıf çıkmaktadır.(Maria ona sokulur) Tanrı, patron, bey, ağa, sultan…Nasıl bizleri kurtarır? Bizleri kurtaracak olan, kendi kollarımızdır.
***
Maria işvelidir: “Haydi yatağa gelin canım!Yoksa dini inancınız sizi engelliyor mu?”
Josef yoldaş sanki bu soruyu bekliyordur: “Bunun için bizim ne bir papaza, ne bir düğün törenine ihtiyacımız var. Hele sıkıcı ve köhnemiş inançlara hiç! İnsanlığa sunulmuş bu en güzel serüveni aklımız başımızda ve kendi isteğimizle tatmaya hazırız.”
evrensel olmak - Remzi İnanç

Evrensel'i Takip Et