9 Haziran 2008 00:00
Yeni bir anayasa ve kurucu meclis!
Anayasa Mahkemesinin, Anayasanın, türbanı üniversitelerde serbest bırakma doğrultusunda değiştirilmesini reddetmesi; Anayasanın tümden değiştirilmesi tartışmalarını gündemin ön sırasına çıkardı.
Başbakan Tayyip Erdoğan adına da konuştuğu açıkça belli olan TBMM Başkanı Köksal Toptan, bu kaostan çıkış için; Anayasanın değiştirilmesini ve çift meclisli (millet meclisi ve senatosu olan) bir parlamento kurulmasını önerdi. Toptan, bunun da mevcut Meclisteki partilerin aralarında anlaşarak yapılabileceğini söylüyor.
Beklendiği gibi CHP, bu teklife hemen cepheden karşı çıktı. Ama bu yazının kapsamı, bunu tartışma amacını gütmüyor.
ÖNERİLEN YENİ BİR ANAYASA YAPMADIR
Tabii AKPnin (Köksal Toptanın) teklifinde; Anayasanın iki maddesini değiştirmede bile acze düşen bir Meclis, Anayasanın tümünü nasıl değiştirecektir sorusunun yanıtı yok. Bu yüzden de bu teklif, kendi içinde ölümcül bir çelişki barındırıyor. Ama, mevcut Meclisle bunun olamayacağı, asıl olarak bu Meclisin temsiliyet durumu ve anayasa yapmanın özgün bir görev olmasıyla ilgili.
Çünkü sonuçta var olan Meclis, bileşimi ne olursa olsun; belli siyasi partilerin at oynatması için barajlarla korunmuş, adil olmayan bir seçim sistemiyle seçilmiştir. Dahası bu vekiller, halktan; Biz Anayasa değiştireceğiz diye oy istememişlerdir. Tersine, Anayasayı ve onun düzenini korumak üzere yemin etmişlerdir.
Oysa bugün gerekli olan; Anayasayı değiştirecek Meclis, tam tersine; var olan Anayasayı tümden değiştirmek üzere ve halktan, bu değişikliğin nasıl olması doğrultusunda da yetki almış bir Meclis olmak durumundadır. Onun içindir ki tarihte anayasa yapan meclisler, kurucu meclisler olarak seçilmiş ve anayasayı halktan aldıkları (Ya da bizde sıkça olduğu gibi, her şeye hükmeden cuntalar, kendi atadıkları adamalara kurucu meclis demiş ve yaptıkları anayasa, daha ilk günden tartışılmaya başlamıştır!) yetkiyi kullanarak yapmışlardır. Bugün de yeni bir anayasa yapmaktan konuşulacaksa; bu aynı zamanda bir kurucu meclisle birlikte düşünülmelidir.
YENİ ANAYASA ÜLKENİN TEMEL SORUNLARININ ÇÖZÜMÜNÜN ÖNÜNÜ AÇMALIDIR!
Çünkü; bugün egemen güçleri siyasi olarak, hatta ekonomik olarak açmaza sürükleyen sorunlar, bugüne kadar sermaye partileri ve onların meclislerinin sorun olarak görmediği, görmek istemediği sorunlardır. Bu yüzden de yeni bir anayasa ve onun oluşturacağı düzen, eğer ülkenin Kürt sorunu, laisizm sorunu, ülkenin demokratikleştirilmesi gibi sorunların çözümünün önünü açacak; siyasi partiler, sendikalar, bireysel özgürlükler gibi alanlarda özgürlükleri genişletecek; emekçilerin, halkın sağlık, eğitim, iletişim, ulaşım, kültürel ve sosyal alandaki haklarını güvenceye alan bağımsız ve demokratik bir Türkiyenin yolunu açacak bir anayasa değilse; sadece AKPnin elini rahatlatacak bir anayasa ise bunun için bir Anayasa değişikliğine hiç de gerek yoktur. Dahası, bu anayasa yapılsa bile hiçbir gerçek sorun çözülmüş olmaz. Nasıl ki 22 Temmuz seçiminde AKPnin yüzde 47 oy alması ve 340 milletvekili kazanması, hükümet ve Meclisin tıkanması sorununu çözmemişse; nasıl ki bugün, Seçime gidelim de şu kaosu aşalım denilemiyorsa; mevcut Meclis ve zihniyetin yapacağı hiçbir Anayasa değişikliği sorunları çözücü olmayacaktır. Üstelik mevcut krizi daha da derinleştirecektir.
Bugün elbette ülke sorunlarının böylesi kronikleşmesinde, 12 Eylül Anayasasının getirdiği sorunlar vardır. Ama, mevcut partilerin zihniyeti ile 12 Eylül Anayasasının zihniyetinin esasta farkı yoktur.
Bugün, gerçek bir kurucu meclisin yapacağı bir anayasaya ihtiyaç vardır. Ve kurucu meclis de, mevcut partilerin ya da onların vekillerinin bir araya gelerek oluşturabileceği bir şey değildir. Tersine, bugün ihtiyaç, ülkenin en önemli sorunlarının mağdurlarının, bu sorunların çözülmesinin taraflarının temsilcilerinin oluşturacağı bir kurucu meclistir.
KURUCU MECLİSTE BAŞLICA HANGİ KESİMLERİN TEMSİLCİLERİ BULUNACAKTIR?
Türkiyenin sorunları ve bugün sistemin değişmesini isteyen toplumsal kesimlerin talepleri göz önüne alındığında; böyle bir kurucu meclisin bileşimi şöyle oluşmalıdır:
1-) İşçilerin temsilcileri: Sınıfın kazanılmış haklarının korunması ve geliştirilmesi; sendikal hakların genişletilmesi gibi alanları da kapsamak üzere, işçilerin başlıca taleplerini savunacak temsilcilerin kurucu meclise gönderilmesi esastır. Burada elbette sendikal hakların yanı sıra sömürüye, esnek çalışma yöntemlerine karşı, sınıfın üstündeki sermaye oyunlarına son verecek bir çalışma düzeninin kurulması gibi alanlarda ana ilkeleri belirleyen, milyonlarca işçinin sorunları tartışması içinde seçilen işçi temsilcilerinin kurucu meclise gönderilmesi önemlidir. Burada kamu emekçileri ve emeklilerin temsilcileri de aynı kategoriden temsilciler olarak kurucu mecliste yer almalıdır.
2-) Kürt sorununun demokratik çözümünün temsilcileri: Kürt sorunu demokratik seçiminin nasıl olacağına dair, Türkler ve Kürtler arasında tartışılıp; bu tartışmanın vardığı sonuçları savunmak ve Anayasaya geçirmek üzere temsilcilerin kurucu meclise gönderilmesi. Araplar, Lazlar, Çerkezler, Ermeniler, Rumlar ve öteki azınlıklar da benzer bir seçimle temsilcilerini kurucu meclise göndermelidir.
3-) Laisizm sorununun ayakları üstüne oturtulması: İnanç ve vicdan özgürlüğünü savunma, dinle devletin tamamen ayrılmasını esas alan bir laisizmi Anayasaya geçirmek ve Alevilerin ve diğer inançlardan hakların da korunmasının temsilcilerinin kurucu mecliste yerini alması.
4-) Demokratik muhalefetin bileşenleri: Bugünkü sistemin, kendilerini ezdiğini, kendi geleceklerini kararttığını düşünen ve Türkiyenin demokratik ve bağımsız bir ülke olmasında rol sahibi olacak demokratik muhalefetin çeşitli bileşenleri olan; kadın hareketinin, gençliğin, çevreyi, tarihi koruma örgütlerinin temsilcileri de kurucu meclisin vazgeçilmezidir.
5-) Esnaf ve zanaatkarlar: Esnaf ve zanaatkarlar da kendi talepleriyle kurucu meclise gönderilmelidir.
6-) Sermaye temsilcileri: Elbette kapitalist sınıfın çeşitli fraksiyonları da bu kurucu mecliste yerini alacaktır.
BÖYLE BİR KURUCU MECLİS OLUŞTURMANIN ŞARTLARI VAR MIDIR?
Burada ilk akla gelen; Böyle bir kurucu meclisin oluşturulmasının şartı var mıdır sorusudur. Eğer hayatı durağan sayarsak, yoktur diyebiliriz. Ama, unutulmamalı ki; böyle bir meclis oluşturmanın şartı, ülke sorunları böyle bir kurucu meclis oluşturmak üzere tartışmaya açılarsa görülecektir ki, şartlar bu tartışma içinde hızla oluşacak; işçiler, emekçiler, Kürtler, Aleviler, kadınlar, gençler, her kesimden halk yığınları, ülkenin kaderine sahip çıkmak üzere işe şevkle sarılacaklardır. Yani, işin kendisi, bütün diğer önemli olaylarda olduğu gibi, şartların oluşmasının da koşuludur.
BU TARTIŞMAYA BUGÜNDEN İTİBAREN MÜDAHALE ÖNEMLİDİR
Ancak şu bir gerçektir ki; burada asıl olan, anayasanın yapımı, kurucu meclisin kendisinin ne yapıp yapamayacağından çok, temsilcilerin seçimi sırasında toplumun en geniş emekçi kesimlerinin; özellikle işçi sınıfının, emekçilerin ve halkın diğer geniş kesimlerinin nasıl bir Türkiye istediklerini tartışıp burada varacakları ortak fikri bilince çıkarmalarıdır. Başka bir söyleyişle, halk yığınlarının böyle bir mücadele içinde kazanacakları bilinç ve örgütlenme seviyelerinin yükselmesi, ülkenin yönetimine talip olacak düzeye gelmeleridir.
Bu daha; Nasıl bir kurucu meclis ve nasıl bir Türkiye istiyoruz? gibi bugünden başlayan bir tartışma olarak önemlidir.
Aksi halde sorun, sermayenin propagandacıların bir malzemesine dönüşür ve sonucunda bir kurucu meclis çıksa bile, bu sermeye düzenini meşrulaştırmanın bir aletine dönüşür.
İhsan Çaralan
Evrensel'i Takip Et