Bir soluk alma fenomolojisi: Kış Günlüğü
Paul Auster, son kitabı Kış Günlüğü’nde 6 yaşından başlayarak yaşamının en gizli yanlarını, anılarını, aşklarını, kavgalarını, hayal kırıklarını, umutlarını, itiraflarını kendisine bir kez daha hatırlatarak ve hesaplaşarak anlatıyor. “İş işten geçmeden konuş şimdi ve söyleyecek başka hiçbir şey kalmayıncaya kadar da konuşabilmek umudunu taşı. Ne de olsa zaman azalıyor. Belki de şimdilik hikayelerini bir yana bırakıp hayatının anımsadığın ilk gününden bugüne kadar bu bedenin içinde yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu incelemeye çalışsan iyi olur. Bir duyusal veriler kataloğu. Soluk almanın fenomenolojisi denilebilecek bir çalışma.” Bazen aşık Auster’e sesleniyor anlatıcı Auster, bazen çocuk Auster’e, bazen de eski halinden eser kalmayan ihtiyar bedenini taşıyan Auster’e.
Pencereden dışarıdaki yağan karı seyrederken camın yansımasından yüzündeki yaraları görüyor. Çocukluğunun haşarılı yıllarına gidiyor, maçlardan, kavgalardan ve çocukça sakarlıklarla oluşan yaraların yüzündeki 60 yıl aradan sonra eskimişliğine dokunuyoruz ellerimizle. Ardından okul yılları, ergen bunalımları ve aşklar geliyor. Auster geriye dönüp baktığında yaşadığı aşkları ve aşkla olan ilişkisini otuz yıllık süren evliliğin içinde şu sözlerle tanımlıyor; ‘Kendini bildin bileli Eros’un gönüllü kölesi oldun. Yeni yetmeliğinde aşık olduğun kızlar, yetişkinliğinde aşık olduğun kadınlar her biri ötekilerden farklıydı.senin gözünde dış görünüşün hiçbir önemi olmadı. Önemli olan kadında keşfedeceğin iç parıltı, onu benzersiz kılan kıvılcım, ortaya çıkan kişisel özelliğin ışıltısı, başkaları senin gördüğün güzelliği görmese de onu senin gözüne güzel gösteren işte o ışıktı ve işte o zaman onunla beraber olmak, onun yakınında olmak için yanıp tutuşurdun’
BABANIN ÖLDÜĞÜ YAŞTA
Sayfalar ilerledikçe Auster büyüyor ve yaşamın ilk ölümünü yaşıyor. Babasını 66 yaşındayken sevgilisiyle beraber geçirdiği bir kış gecesinde kaybediyor Auster. 1979 yılında yaşadığı bu acıyı anımsadığında babasının yaşamının sona erdiği yaşa yaklaştığını görüyor. Bu kitabı yazmaya başladığında 64 yaşında olan Auster iki hafta sonra 66. yaşını görecek. Şu anda babasıyla aynı yaşlarda olan Auster ölmek istemediğini hissediyor. ‘Hayır ölmek istemiyorsun; cenaze törenini düzenlemesi için herhangi bir mezarlıkla görüşmedin, bir daha okumayacağından emin olduğun kitapları bir yerlere vermedin, vedalaşmak için öksürüp boğazını temizlemeye başlamadın.’ Ölüm duygusu Auster’in yaşamında babasının ölümünden çok sonra 2002’de kaybettiği annesinin ölümünün ardından daha çok hissedilir. Annesinin babasından boşanmasının ardından annesiyle yaşamaya devam eden Auster, kitabında uzun bir anne-oğul ilişkisini anlatır; ‘Annenden üç tane vardı, birbirleriyle bağlantısı yokmuş gibi görünen üç ayrı kadın. onu sadece annen olmayan biri olarak görmeye başlayınca, hangi gün hangi maskesini takacağını kestiremedin. Bir uçta dünyanın gözünü kamaştıran, büyüleyen görkemli diva, duyarsız, çılgın bir kocası olan ama herkesin bakışını üzerine çekmek için yanıp tutuşan ve kendini geleneksel ev kadını rolüne hapsetmelerine izin vermeyen genç kadın, gerçekçi, sorumluluklarını bilen, zeki, sevecen, küçükken sana bakan kadın, dört yıldızlı fıkra anlatıcısı, çapraz bulmaca ustası’ Annesiyle bir gün arayla doğmuşlardır. Bu nedenle genelde beraber kutlarlar doğum gününü “Doğum günlerinizi hep birlikte kutlardınız, şimdi annenin ölümünden dokuz yıl sonra bile saat şubatın ikisinden üçüne geçtiği anda ister istemez onu düşünüyorsun.”
Kitabın başında Auster, 64 yıllık yaşamın sürdüğü 21 ayrı adrese, farklı farklı gönüllere, çektiği filmlerin sahnelerine, yazdığı romanların kahramanlarına kadar anlatacaklarının ne kadar çok, ne kadar dağınık, ne kadar eski ve ne kadar derin olacağını kestirerek ‘Dünyada bunlardan hiçbirinin başına gelmeyeceği tek kişi olduğunu sanırsın; sonra tıpkı herkese olduğu gibi hepsi teker teker senin de başına gelmeye başlar’ diyor.
Kitap boyunca okuduğumuz anılar Auster’in kapanan kapılarıdır aslında ve hayatının kışına açılan kapının da habercisidir aynı zamanda.
Amerikalı Yazar Paul Auster Yalnızlığın Keşfi’nin ardından kaleme aldığı Kış Günlüğü’nü bir yıl önce yine ocak ayında başlar yazmaya ve bu yılın ilk yayınlanan kitaplarından biri olur. Amerika’da basılmadan Türkçeye çevrilmesi de Türkiye’li okurlara yeni yıl armağanı oldu.
‘Kış Günlüğü’
Paul Auster
Çev: Seçkin Selvi
Can Yayınları
Evrensel'i Takip Et