12 Haziran 2008 00:00

KENTTEN GELEN

Aylardan haziran ve yine bir ÖSS daha yaklaşıyor. Üniversite giriş sınavı hemen her öğrenci için bir kabus gibidir.

Paylaş

Aylardan haziran ve yine bir ÖSS daha yaklaşıyor. Üniversite giriş sınavı hemen her öğrenci için bir kabus gibidir. Binlerce öğrenci bu yıl da hayallerini gerçeğe dönüştürmek için şanslarını deneyecek. Rakiplerini eleyebilen şanslı azınlık istediği bölüme girebilecek büyük çoğunluk umutlarını seneye taşıyacak…
“Sınavı kazanabilecek miyim ?” sorusu daha lisenin başında akıllara yerleşmeye başlar. Sadece öğrenciler değil, anne babalar için de hayattaki en büyük dönüm noktasıdır bu sınav. Türk Eğitim Derneği (TED)’nin “Hayat=180 dk.? Türkiye’de Üniversiteye Giriş Sistemi Araştırması ve Çözüm Önerileri” adını taşıyan 2004’te 13 ilde yaptığı çalışma, gençler ve eğitimcilerin üniversite eğitimini tek çare olarak gördüğünü ortaya koyuyor. Seçeneğin tek olduğu bir ortam öğrencileri bunalımlara sürüklüyor. Birkaç gün sonra üniversite sınavına girecek öğrencime nasılsın sorusunu sorduğumda aldığım cevap aklımdan çıkmıyor : ‘Midesi vücudunu simit gibi saran bir haldeyim hocam…’
Liselerde eğitim-öğretim süresi 4 yıla çıktığı için bazı lise türlerinde bu yıl mezun verilmeyecek olması nedeniyle ÖSS’ye başvuru sayısı geçen yıla göre yaklaşık 500 bin daha az olacak. Bu sene ÖSS’ye 1 milyon 200 bin civarında adayın katılacağı tahmin ediliyor.
Bugün geldiğimiz noktada çeşitlenen ortaöğretim kurumları hemen her gün aileleri ve çocukları içinden çıkılmaz sorunlarla baş başa bırakmaktadır: Genel lise, Anadolu lisesi, fen lisesi, meslek lisesi, imam hatip lisesi…. Benim bildiğim yirmiye yakın lise türü var. Ailelerin ve gençlerin bu programlar arasında seçim yaparken bilinçli davranması, bilgi sahibi olması ideal olarak mümkün görünmemektedir. Sonunda ortaöğretimi bitiren her genç üniversiteye gitme hayalini kuruyor ve her yıl ÖSS sonunda travmaya uğramış genç ve ailelerle karşılaşıyoruz. Anadolu ve fen liselerinde okuyan adayların üniversiteye yerleşme oranının yüzde doksanlarda genel liselerin yüzde yirmilerde diğer lise türlerinin ise çok gerilerde kaldığını düşünürsek, aslında daha baştan eşit olmayan bir ‘yarış’ın yapıldığını görüyoruz… Türkiye’de 2004’te 77 genel lise ile 4 süper lisenin açık öğretim ve ön lisans programları dahil üniversiteye hiç öğrenci sokamadığı acı bir gerçeğimiz. Buna bir de üniversiteye girmek için öğrencilerden velilere hatta öğretmenlere kadar herkesin dershanenin şart olduğuna inandığını eklersek parası olmayan için üniversite kapısının kapalı olduğunu açıkça görürüz… TED’in araştırması, gerekli tedbirler alınmadığı takdirde 2011 yılında 2 buçuk milyon, 2023 yılında ise 6 milyon gencin üniversite kapısında yığılacağını gösteriyor. Bu çocukların yoksul emekçi çocukları olacağını tahmin etmek zor değil. Üniversiteye girme şansı yakalayamayan büyük kitlenin ise hiçbir mesleki bilgi ve beceri sahibi olmadan vasıfsız bir şekilde hayata atılmak zorunda kalması anlamına geliyor. Hayatta başarılı olmayı sadece üniversiteye girebilmek olarak gören, kitap okumayan, tiyatroya gitmeyen, spor yapmayan, “sosyal zekası yok edilmiş” bir nesille karşı karşıya olmamız işin bir diğer boyutu ne yazık ki…
Bu ülkenin eğitim sisteminden sorumlu en yetkili insanlarının Türkiye’de lise eğitiminin çöktüğünü, bütün eğitim sisteminin yeniden ele alınması gerektiğini, bin saat İngilizce okuyan bir öğrencinin çok basit bir cümleyi bile kuramadığını, lise müfredatının içeriğiyle ÖSS’nin içeriğinin birbirini tutmadığını dile getirmektedirler. ‘Bir işe yaramıyor ama olsun yine yaparız’ demek, şizofrenik bir tepki olsa gerek.
Üniversitelerle ilgili adımlar atmadan önce mutlaka uygulanabilir nitelikte ve ‘üretimine toplumun bütün kesimlerinin katıldığı’ bir bilim siyaseti oluşturulması gerekiyor. Aksi taktirde yine emekçi ailelerin çocukları kaybedecek…
*Rehber Öğretmen
Yasemin Şahin*
ÖNCEKİ HABER

ODTÜ Gökçek’i tekzip etti

SONRAKİ HABER

Nasrettin Hoca yoğurt çalacak göl bulabilecek mi?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa