23 Haziran 2008 00:00

Film için tek ihtiyacımız: Yağ ve çökelek!

Uluslararası ödüllerin sahibi Dersimli Yönetmen Aslan, ‘İzleyici başına ne geldiğiyle değil başına gelenden ne çıkardığınla ilgileniyor’ diyor

Paylaş

Yaşadığı coğrafyanın sorunlarını yansıtmayı sorumluluk haline getiren Dersimli bir yönetmen Arin İnan Aslan. Aslan bunu, “Omuzlarımda göstermenin sorumluluğunu ağır bir taş gibi taşırken, bunun yanına başka veballeri de eklemek istemiyorum” sözleri ile açıklıyor. Çektiği filmlerle Uluslararası Tahran Kısa Film Festivali, Londra Kürt Film Festivali, Savaşa Karşı Küresel Film Festivali gibi birçok film festivalinde ‘En İyi Kısa Film Ödülü’ alan İnan ile filmleri ve film projeleri üzerine görüştük…

Öncelikle üretimlerinizle başlayalım isterseniz...
Tabii ki. Şimdiye kadar sadece kısa filmle ilgili uğraşlarım ve üretimim oldu. İkisi benim olmak üzere toplam üç kısa filmin yaratım sürecine katıldım. “Kırıntı” adlı kısa filmi 2004 yılında Dersim’de çektim. İki yıl aradan sonra “Sî û Ba” isimli ikinci kısa filmi Urfa Viranşehir’de tamamladım. Son olarak Erol Mintaş’ın yönetmenliğini yaptığı “Bûtîmar” isimli kısa filmin görüntü yönetmenliğini yaptım.

Dersimlisiniz, böyle sorunlu bir coğrafyada bu işi yapmak zor olmuyor mu ve bu zorluklar sanatınıza nasıl yansıyor?
Bağımsız çalışmaya özen gösteriyorum. Omuzlarımda göstermenin sorumluluğunu ağır bir taş gibi taşırken, bunun yanına başka veballeri de eklemek istemiyorum. Sanat, sanatçının vicdan meselesidir. Bir nehrin yatağındaki taşlarla mücadele etme biçimi. Dersim’de ya da başka bir yerde, bizimle aynı perspektiften iş yapanların koşulları inanılmaz derecede birbirine benziyor. Ancak izleyici, başınıza neler geldiğiyle değil başınıza gelenlerden ne çıkardığınızla ilgileniyor. Türkiye’de yükselmek için uygun koşulları yoklayan büyük bir dip dalga mevcut. Kurumların bu dalgaya karşı takınacakları tavır, dalganın niteliği üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olacak. Bu yönüyle, özellikle Kürt sinemasının ciddi bir perspektif sorunu olduğunu düşünüyorum. Çünkü kendi dilini susmuş bir sinema ile karşı karşıyayız.

Kurumlardan nasıl bir destek görüyorsunuz? Ya da beklentileriniz neler?
Eğer bugün sinemadan söz edebiliyorsam, bunda mütevazı bir şekilde katkıları olan birçok kişiden söz edebilirim. “Sî û Ba”yı (Gölge ve Rüzgar) çekerken Mardin Yalım Belediye Başkanı Abdulkerim Adam, filmin tüm finansmanını sağlamıştı, kendisine minnettarım. Etrafımıza baktığımızda bir “Mehmet Atlı Müzik” kurumundan söz edemiyor olsak da neredeyse birçok kısa filmcinin filmini tamamlar tamamlamaz ilk nefes aldıkları adres; Mehmet Atlı’dır. Mütevazı bir tavırla birçoğumuzun emeklemekte olan filmlerine müzikler yaptı. Kurum olma noktasında inandığım şey bu: ortaya nitelikli iş koymak! Ve bunu yaparken her şeyin o kadar hantal bir bürokraside işlemesi de gerekmiyor. Tıpkı biz kısa filmcilerin zımnen kabul ettiği “Mehmet Atlı Müzik” gibi...

Sizin de söylediğiniz gibi kısa film bir dip dalga olarak yükselmeyi bekliyor. Bu anlamda sizin gençlerle nasıl bir ilişkiniz var?
Sinema öyle bir mecraya çekildi ki artık herkesin çekilmeyi bekleyen bir senaryosu, daha kötü bir ihtimalle, yazılmayı bekleyen bir öyküsü var. Ancak hızın her şeyi belirlediği günümüz koşullarında kimse elini taşın altına koymaya yanaşmıyor. Sinema açısından cazip olanın yalnızca popülerliğinin yüksekliğiyle sınırlı olduğunu anlıyorsunuz. Bu nedenle fantezi dünyasında meydana gelenler yine oraya gömülüyor. Benim gençlere sunabileceğim tek şey, deneyimlerimden süzdüklerimdir. Onu da sunmaktan hiçbir zaman imtina etmedim. Bir şeyleri ortaya koymanın öyle gizli bir sırrı falan da yok zaten. Ne yapmak istediğimizi biliyorsak geriye yalnızca bir şey kalıyor: asla vazgeçmemek.

Peki, siz neler yapıyorsunuz? Kısa vadede önünüze koyduğunuz bir projeniz var mı?
Bu sonbaharda Zeynel Genco’nun yönetmenliğini yapacağı “Ekim Korkusu” isimli uzun metraj bir filmin çekimlerine başlayacağız. ‘70’li yıllarda Dersim’in bir köyünde geçen, herkesin hayalini süsleyen devrim ruhuna, romantizme uygun, yöre insanının mizahi tavrı ile ele alan ve beklenti teması üzerine senaryolaştırılmış bir hikaye. Yıllardır önümüze koyduğumuz ancak bir türlü çekimlerine başlayamadığımız bir film bu. Sonunda karar verdik; filmi çekmek için ihtiyacımız olan tek şey, yağ ve çökelek. Onu da temin etmiş durumdayız. (Tunceli/EVRENSEL)
ÖNCEKİ HABER

Şenlik bitti, etkinliğe devam!

SONRAKİ HABER

İsrail’de işkence görmezden geliniyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...