25 Haziran 2008 00:00
UFUK
Türkiyede, 22 Temmuz seçimlerinin çözemediği, hatta derinleştirdiği temsil krizinin sonuçlarını bugün yaşamaya devam ediyoruz
Türkiyede, 22 Temmuz seçimlerinin çözemediği, hatta derinleştirdiği temsil krizinin sonuçlarını bugün yaşamaya devam ediyoruz. Antidemokratik bir seçim sistemi ve seçim barajıyla oluşan parlamento, Türkiyenin cumhuriyetten bu yana birikerek devam eden sorunlarına bir çözüm getiremedi. Özellikle Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana derinleşerek bugüne taşınan laiklik, Kürt sorunu gibi temel meseleler, yönetenler cephesinin baş edemedikleri sorunlar olarak rejim krizini tetikliyor. Bu süreci uzun süre izleyen TÜSİADın geçtiğimiz hafta geniş tabanlı yeni bir anayasa ile bu krizin aşılması gerektiğine yönelik çağrısı da, Genelkurmayın hassasiyetlerinin yargı kanalıyla iç siyasete yansıdığını gösteren haberler de bu açıdan yönetenler cephesinin durumunu gözler önüne seriyor.
Devletin tepesindeki didişmenin, aşağıya sürekli özgürlüklerin daha da kısıtlandığı bir süreç olarak yansıdığı gerçeği de her gün çeşitli vesilelerle görülüyor. Yazarımız Ragıp Zarakolunun, sözde değiştirilen 301den mahkum olması, bugün davası görülecek olan ve Bayrampaşa Cezaevinde tutuklu bulunan Yedinci Gün gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Yazıişleri Müdürü Ali Turgayın durumu bunun açık göstergelerinden. Bu sürecin emekçi sınıflara ise, kazanılmış hakların gaspı ve ekmeğinin her geçen gün daha da küçülmesi biçiminde yansıdığı da sır değil.
Takip edenlerin hatırlayacağı gibi, gazetemizde, demokratik halk güçlerinin bu sürece, acilen ortak bir biçimde müdahale etmeleri gerektiğine dair birçok köşe yazısı yayımlandı.
Çatı partisi, Solda birlik adı altında yürütülen tartışmalar açısından dün, Birgün ve Gelecek gazetelerinde de bir haber ve bazı yazılar yer aldı.
DTP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Sarıkaya, çatı partisinin kesinlikle bir seçim projesi olmadığını belirterek, Türkiyenin demokratikleşmesi için iddialı olan bütün kesimlerin bir araya gelip uzun soluklu, tüm süreçlere müdahil olabileceği bir yapı düşünüyoruz derken, DTP Milletvekili Sabahat Tuncel de, çatı partisi tartışmalarının yürütüldüğü bir nokta da, dışında bir birliğin tartışılmasını samimiyetsizlik olarak nitelendirdiklerini belirtip, Ufuk Urasın çağrı ve tartışmalarını çatı partisi tartışmaları içinde değerlendirmeye çağırdı.
Gelecek gazetesi yazarı Yüksel Genç, de dünkü yazısında şöyle dedi: Bugün Kürtler seçim ittifakı anlayışıyla kimi sol-muhalif kesimlerin, tıpkı egemenler gibi kendilerini oy deposu olarak görmelerinden rahatsızlık duymaktadır. Bu kesimlerin oy kardeşliğini istememekte , yıllardır yürüttükleri mücadele ile kazandıkları iradelerine hükmeden değil, ortaklaşan bir oluşum içerisinde yer almayı hak ettiklerini düşünmektedirler. Kürtleri kendilerini Meclise taşıyacak yığınlar gibi gören, ilişkisini pragmatist politika ekseninde kuran sol-demokrat çevreler, bugün Kürtlerin en büyük kırılma noktasıdır.
Gençin, yazısının devamında yaptığı şu vurgu da, Tuncelin ve Sarıkayanın yaklaşımını dektekliyor ve Kürt cephesinin hassasiyetlerinin altını çiziyor: Örneğin bir yandan Çatı partisi tartışmaları içerisinde olan ama diğer yandan seçim kaygılarıyla beslenen yeni sol ittifak ve formüller üzerinde çalışmalarla gündem yaratan ÖDPnin durumu biraz da böyledir.
Kürt cephesinden gelen bu açık sözlü eleştiriler, anlaşılabilir eleştirilerdir ve kendi içinde haklılık taşımaktadır. Aslında bu eleştiriler içinde ifade edilenler, emanet oylarla Meclise gitme durumunun daha sonra kişi ve politik güçleri karşı karşıya bırakabileceği kimi gerçekleri de gösterir niteliktedir.
Öncelikle sağlanacak bir birliğin, hem Kürt kitlesinde, oy deposu olarak görülme duygusuna yol açmayacak, hem de, bu birliğin diğer bileşenlerinde emanet oylarla Meclise taşınma duygusu yaratmayacak bir birlik olması gerektiği açıktır.
Türk ve Kürt halkı da, seçime endeksli pragmatist bir birlik istemediğini, bu tür çabaları güven duymadığını da göstermiştir. Önceki seçimler bunun örnekleriyle doludur. Bizim tarafta gerçekleştirilen işbirliği dışında, 22 Temmuz seçimlerine yaratılan baskılanmayla, ittifak halinde giden CHP ve DSPnin dahi, -AKPye karşı ana kutup olmalarına rağmen- halk tarafından ödüllendirilmediği görülmüştür.
Demek ki, halk, tek tek parti ve örgütlerin kendi çaplarını büyütmeye dayalı hesapların dışında bir alternatif aramaktadır.
Daha önce farklı tarihlerde farklı bileşenlerle, güç birlikleri oluşturmuş olan bizim cephede, bu dönem bu konu, halkta coşku yaratabilecek ortak bir tavırla geçerleştirilemedi.
Ama en azından tartışmanın şu ana kadar ki seyrinin, nasıl bir birlik kurulmaması gerektiği sorusunu netleştirdiğini söyleyebiliriz.
Fatih Polat