27 Haziran 2008 00:00
DURUM
21 Ekim gecesi, Dağlıca Karakoluna yapılan baskının Genelkurmay tarafından bilindiğini kanıtlayan belgeler Taraf Gazetesinde yayınlandı
21 Ekim gecesi, Dağlıca Karakoluna yapılan baskının Genelkurmay tarafından bilindiğini kanıtlayan belgeler Taraf Gazetesinde yayınlandı. Böylesi bir baskının yol açacağı politik sonuçlardan yola çıkılarak, yapılan bu baskının epeyce kuşkulu görünen özellikler taşıdığı o zaman tartışılmıştı. Bu baskının ardından oluşturulan gerici-şovenist hava ile Irak Kürdistanına yönelik tehditler yoğunlaşmış, daha sonra ardından harekatlar gelmiş, ABD ile bölge konusunda ayrıntıları bilinmeyen ama sonuçları görülebilen bir anlaşmaya varılmış, Genelkurmayın bütün bunlar üzerinden iç politikayı yeniden dizayn etme atakları yoğunlaşmıştı.
Hatırlanacağı gibi bazı askerler baskın sırasında esir alınmış, bunlar daha sonra serbest bırakılmıştı. Genelkurmay bu askerleri neden ölmedikleri konusunda itham etmiş, Er Yüce baskının sorumlusu olarak ilan edilmişti. Erler hakkında dava açılmış, askeri mahkemede yargılama başlamıştı. Ancak belge ve bilgiler ortaya çıktıkça işler sarpa sarmış, askerler serbest bırakılmıştı. Olayın iç ve dış politikayı gerici, şovenist bir çizgide tutmak, laikçi-dinci çatışmasında laikçi cephenin elini güçlendirmek için kullanıldığı, bugün bütün bu olup bitenlerden sonra daha açık ve net görülüyor.
Bu durum gerek Genelkurmayın, gerekse hükümet cephesinin karşılıklı olarak birbirlerine karşı her türlü araç ve yöntemi kullandığını, kullanabileceğini, ulusal, dinsel, kutsal ve hassas her konuyu işin içine sokabileceğini açıkça kanıtladı. Bu konuların her birisi bir ulusal bütünlük ve kutsallık vb. halesi ile kuşatılarak rakibin kafasına fırlatılabiliyor. Ama bu arada başı yarılan hep halk oluyor! Yaşananların halk için, zorlu ve fırtınalı bir politik eğitimden geçme olarak yaşandığını hatırlamakta yarar var.
Bu son olay ve Genelkurmayın daha önce açığa çıkan diğer gerici faaliyetleri, Genelkurmay arşivlerinde bugüne kadar açığa çıkmamış pek çok olayında bilgisi ve belgesi olabileceği kuşkusunu güçlü bir biçimde canlandırmıştır. 1 Mayıs 1977 katliamı, Maraş, Çorum ve Sivas katliamları, faili meçhul cinayetler ve linç olaylarının tezgahlanması, politik suikastlar, bugüne kadar aydınlanamamış bütün karanlık olaylar vb. bütün bunların bilgileri ve belgeleri her halde Genelkurmayda mevcuttur. Öyle anlaşılıyor ki, Genelkurmay Türkiyenin kara kutusudur ve şu sıralar bu kara kutudan bazı bilgiler sızdırılmaktadır!
İşbirlikçi egemen sınıflar arasındaki güç ve iktidar mücadelesi kızıştıkça ve bunların dış bağlantıları parmaklarını işin içine soktukça, ortalığa biraz daha bilgi ve belgenin saçılabileceğini tahmin etmek zor değildir. Sorun ortaya çıkan bu bilgi ve belgelerin, emekçi halk tarafından demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesinde kullanılıp, kullanılamayacağı, karşı cephenin birbirinin kafasına atarak, halkın kafasına isabet ettirdiği malzemenin, halk tarafından onların kafasına fırlatılıp, fırlatılamayacağının başarılıp, başarılamayacağında düğümlenmektedir.
Politika işbirlikçi egemen sınıfların ve onların siyasi partilerinin ve kurumlarının birbirlerini alt etmek için kullandıkları bir araç mı olacak, yoksa işçi ve emekçi halkın en doğal ve haklı istek ve taleplerinin dile getirildiği, bunun için mücadele edildiği bir yol ve yöntem mi olacak? Eğer işçi ve emekçi halk, kendi bağımsız tutumuyla ülkenin politik yaşamına damga vurmaya başlarsa, o zaman politika gerçek zeminine oturacak, işbirlikçi egemen sınıfların tüm iki yüzlülükleri, çürümüşlükleri ve kokuşmuşlukları ile halkın kaderi üzerinde oynadıkları bir oyun olmaktan çıkacaktır.
Ahmet Yaşaroğlu