29 Haziran 2008 00:00
KİRVEME MEKTUPLAR
GÜNÜN YAZILARI
Kirvem,
Arada bir dilimizde dolanan hani şu Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim lafı ne derece doğru, ne derece gerçekleri yansıtır bilemoorum, ne ki doğru veya yanlış da olsa yine de atalarımızın kim bilir hangi tecrübelerine binaen inşa ettikleri bu düşüncelerinden ilham alıp bir bakıma sanki aynı doğrultudan hareketle ben özüm de kendimce bir rota çizip, böylece son zamanlarda memleketimizin içine yoktan yere sürüklenip giderek hangi çıkmaz yollara sapacağı maalesef belli olmadığı gibi, ayrıca bu gidişle sonuçların da ne doğuracağını şimdiden kestirebilmek için neredeyse müneccim olmanın şart olduğu şu ortamda, nereden nereye olmayan aklıma gelip takılan şöyle bir lakırdı yumurtlarsam, acaba boyumdan büyük bir laf mı etmiş olurum?
Bana standartını söyle sana kim olduğunu derekap, derkenar döşeneyim ka yavrum!
Nitekim gerek kişi gerekse toplum olarak olayları kendi keyfimizce tartmanın, kantarın topuzunu kendimize göre ayarlamanın dayanılmaz hafifliğiyle, cazibesiyle, dürtüsüyle, ben merkezli egosantrik düşünce yapımızın peşi sıra sürüklenirken, tıpkı Nuh deyip peygamberi illa da es geçen inatlaşmaların ardından içine yuvarlandığımız kaostan daha fazla yara bere almadan kurtulmanın yolu, yine bana öyle geloor ki, seçtiğimiz standartların biraz da cinsi, cibiliyetiyle galiba doğru orantılı mı ne!
İşte mesela tilki, örneğin kurbağa ya da ne bileyim işte faraza tahtabiti, salyangoz yerine, kimi bilim adamlarının tabiat ana dediği, ya da kimilerince Tanrının bizlere bahşettiği insan kimliğimizle bir bakıma eninde sonunda aynı yolun ister istemez yolcusu olduğumuz şu cavalacoz evrende, evrensel boyutlarda veya benim gibi saçı sakalı ağarmış, ahı gitmiş vahı kalmışların deyimiyle cihanşümul değer yargılarının kılavuzluğunda patırtısız, gürültüsüz ehh tabii ki barış tünelinde yol almamız gerekirken, tam aksine adalet, hak, hukuk, vicdan kavramlarından nasibini almamış hani deyim yerindeyse suya tirit andavallıca yaklaşımlarla Dünyayı kendimize dar ediyorsak, anlaşılan o ki, örümcek kafalarımızda nemalanıp taht kuran eften püften kimi standartların kölesi olmuşuz ama, bu biçare halimize ağlayanımız mafiş!
İşte yine mesela kimine milli kalıp giydirip içine hapsolduğumuz ya da din, iman, mezhep, mevzuat, zart zurt falan feşmekan lakırdılarının havuzunda boğuşurken, beri taraftan kendi arzumuzla veya gökten zembille inmeyip hasbelkader kapısında kendimizi bulduğumuz coğrafyanın yanı sıra, keza milletler camiası içinde hangi yolun yolcusu, daha da açıkçası hangi bağın bağbanı olduğumuzun endazesi, terazisi acaba ne ola ki!?
Tamam! İki kere iki dört eder, zenginin malı züğürdün çenesini yorar, hamama giren terler, kel başa şimşir tarak yakışır, komşunun tavuğu komşuya kaz görünür babındaki gibi standart ölçülere amenna ama peki işimize geldiğinde kemali afiyetle hatta hak etmediğimiz üzümü sanki anamızın ak sütü gibi lüplerken, aynı koşullarda ancak işimize gelmediğinde bağcı döğmeye kalkışmanın standardı acaba neyin nesi, kimin fesi?
Hani yine mesela dedük babında daha geçenlerde Taksimde 1 Mayısı kutlamak isteyen bu ülkenin emekçilerini neredeyse ortaçağ dönemlerinden kalma bilumum meydan muharebelerini sanki sollayan bir davranışla coplayıp, tazyikli sularla sebilullah sulayıp, gaz bombalarıyla harmanlayıp, ardından da yavuz hırsız misali bununla yetinmeyip, ellerindeki karanfilleriyle bayram kutlamaya gelen bu vatandaşların kimilerini sorgusuz sualsiz karga tulumba kodese tıkarken, beri taraftan aynı meydanı futbol magandalarına, ya da yeni yılda iki kutu birayla kafayı bulup ortalığı velveleye verip, dahası da onun bunun karısını, kızını, ehh tabii ki bu arada özellikle gavur turistleri mıncıklayanlara meydanı teslim eden yetkili zerzevatın standart ölçülerine acaba ne deyip yüzlerine hangi aynayı tutmalı?
Evet Kirvem, özüme göre bu standart meselesi aslında kolay kolay yenip yutulacak, laf ola beri gele kabilinden savuşturulacak kofti bir mesele değil, dolayısıyla bu konuda iki çift lafımız daha olacak, ama haftaya
Mıgırdiç Margosyan
Evrensel'i Takip Et